SOFİ'NİN DÜNYASI (Jostein GAARDER)
“Kimsin?” diye başlayan, felsefe tarihiyle harmanlanıp cevap bekleyen sorularla devam eden bir kitap.
Peki her soruya cevap bulmak mümkün mü, felsefe yaşantımızın neresinde, okumanın düşünmeye katkısı ne? ...
Kahramanımız Sofi ve başına gelen olaylar sayesinde felsefe hiç bu kadar heyecan verici olmamıştı. Jostein Gaarder ve “Sofi’nin Dünyası”
Peki her soruya cevap bulmak mümkün mü, felsefe yaşantımızın neresinde, okumanın düşünmeye katkısı ne? ...
Kahramanımız Sofi ve başına gelen olaylar sayesinde felsefe hiç bu kadar heyecan verici olmamıştı. Jostein Gaarder ve “Sofi’nin Dünyası”
“Sofi
çantasını omzundan çıkardıktan sonra Şerekan’ın yemeğini bir kaba koydu. Elinde
gizemli mektubunu tutarak mutfaktaki taburelerden birine oturdu.
Kimsin?
Ah, bir bilseydi! Tabii ki Sofi Amundsen idi ama, ya o kimdi? Henüz bunu
keşfedebilmiş değildi.
Ya
adı Sofi değil, başka bir şey olsaydı? Mesela Anna Knutsen. O zaman başka biri
mi olurdu?”
* * * *
*
“Kim
olduğunu bilmemesi garip değil miydi? Dış görünüşünü kendinin belirleyememesi
de akıl alır şey değildi. Kendi oluvermişti işte. Arkadaşlarını seçmek
elindeydi ama kendi kendisini seçmemişti. İnsan olmak bile onun fikri değildi!”
*
* * * *
“Şimdiye
kadar hiç duymadığı bir duyguya kapılmıştı; okulda ve okulun dışında herkes
rastgele şeylerle ilgileniyordu hep. Oysa okuldaki normal derslerden öte
cevaplandırılması gereken daha büyük ve zor sorular vardı.
Bu tip soruların cevaplarını bilen insanlar var mıydı? Sofi, fiil
çekimlerini hafızlamaktansa bu soruları düşünmenin daha önemli olduğunu
düşünüyordu en azından.”
* * * * *
“Hayatta
en önemli şey nedir? Açlığın sınırında bir insana bunu sorarsak, yiyecek der.
Soğuktan donan birine sorsak, sıcaklık der. Kendini yalnız hisseden birine
sorsak, başka insanlarla beraber olmak, diye cevap verdim.”
*
* * * *
“Günümüzde
de herkes bu bildik sorulara kendi cevaplarını bulmak zorunda. Tanrı’nın var
olup olmadığını, ya da ölümden sonra bir hayat olup olmadığını bir
ansiklopediye bakıp öğrenemeyiz. Ansiklopedi bize nasıl yaşamamız gerektiğini
de anlatmaz. Öte yandan bugüne dek yaşamış başkalarının neler düşündüğünü
bilmek, kendi dünya görüşümüzü oluşturmamıza yardım edebilir.”
*
* * * *
“Çocuklar
için dünya ve dünyadaki her şey yenidir,
ilginçtir. Büyükler içinse durum hiç de böyle değildir; büyüklerin çoğu için
dünya sıradan bir şeydir.”
*
* * * *
“İsa’dan
önce 700 yıllarında Yunan mitlerinin çoğu Homeros
ve Hesiodos tarafından yazıya
geçirildi. Bu yeni bir durumun ortaya çıkmasına neden oldu, çünkü mitler
yazılır yazılmaz onları tartışmak da mümkün hale geldi.”
*
* * * *
“Bildiğimiz
ilk filozof, Anadolu’da bir Yunan kenti olan Miletos’ta yaşamış Thales’tir. Thales dünyayı çok gezip
dolaşmıştı. Mısır’daki bir piramidin boyunu, kendi gölgesi tam kendi boyuna
eşit uzunluktayken piramidin yerdeki gölgesini ölçerek bulduğu anlatılır. İ.Ö.
585 yılında bir güneş tutulmasını önceden saptadığı da söylenir.”
*
* * * *
“Empedokles
belki de bir ağaç parçasının yanışını gözlemlemişti. Çünkü burada olan şey tam
da bir şeyin çözülmesidir. Ağacın çıtırdayıp cızırdadığını duyarız. Bu ‘su’dur.
Buradan duman çıkar. Bu ‘hava’dır. ‘Ateş’i görmekteyizdir zaten. Ateş sönünce
geriye bir şey kalır. Bu da kül ya da ‘toprak’dır.”
*
* * * *
“Felsefenin
çok heyecanlı bir şey olduğunu düşünüyordu Sofi. Çünkü tüm bu fikirleri, okulda
öğrendiklerini hatırlamasına hiç gerek olmadan, sadece kendi aklını kullanarak
izleyebiliyordu. Felsefenin aslında öğrenilecek bir şey olmadığı, olsa olsa
felsefi düşünme tarzının
öğrenilebileceği kanısına vardı.”
*
* * * *
“Sokrates’in
uğraşındaki temel öğe, onun kimseye bir şey öğretmek peşinde olmayışıdır. O,
tersine, konuştuğu insandan bir şeyler öğrenmek istediğini dile getirmiştir.
Yani diğer okul öğretmenleri gibi ders vermek değildi derdi. Onun derdi, konuşmaktı.”
*
* * * *
“Sokrates’in
annesinin ebe olduğu ve Sokrates’in konuşma sanatını ebelerin ‘doğurma
sanatına’ benzettiği söylenir. Çocuğu doğuran
kişi ebe değildir. Ebe yalnızca doğum sırasında hazır bulunup doğuma yardımcı
olur. Sokrates de kendine düşen şeyin insanların doğruyu ‘doğurmasına’ yardımcı
olmak olduğuna inanıyordu. Çünkü gerçek kavrayış insanın içinden gelir.
Başkaları tarafından öğretilemez. İnsanın içinde kavradığı şeydir gerçek
‘bilgi’”
*
* * * *
“Platon
ile Aristotales’in yazı tarzları arasında da belirgin farklar görülür. Platon
bir şair ve destan yazarı iken, Aristotales’in yazıları ansiklopedi maddeleri
gibi kuru ve detaylıdır. Buna karşılık yazılarının temelini o güne kadar hiç
yapılmamış doğa araştırmaları oluşturur.”
*
* * * *
“Platoncu
ve Aristotelesçi ahlak, Yunan tıp bilimini hatırlatır; yalnızca dengeli ve
ölçülü olarak mutlu ya da ‘uyumlu’ insan olunur.”
*
* * * *
“
‘Sezgi’ ya da ‘bilme’ anlamına gelen bir sözcük tüm Hint-Avrupa dillerinde
karşımıza çıkar: Sanskritçede vidya
olan bu sözcük Platon felsefesinde çok önemli bir rol oynadığını hatırlayacağın
Yunanca’daki ide sözcüğünün aynıdır.
Latince video sözcüğü esasen ‘görmek’
anlamına gelir. (Görmenin televizyon ekranına bakmakla eş anlama gelmesi
yalnızca günümüze özgü bir olaydır!) İngilizce wise ve wisdom (bilgelik), Almanca Wissen (bilgi), Norveççe viten
sözcükleri hep aynı anlama gelir.”
*
* * * *
“
‘Barok’ sözcüğü aslında ‘düzgün olmayan inci’ anlamına gelir. Basit ve uyumlu
Rönesans sanatının tersine Barok döneminin sanatına egemen olan şey de
birbirine uymayan biçimlerdi.”
*
* * * *
“Barok
döneminin en ünlü deyişlerinden biri ‘carpe diem’, yani ‘günü yakala’dır.
Sonraları çok kullanılan bir başka Latince deyiş de ‘memento mori’, yani
‘öleceğini hatırla’dır.”
*
* * * *
“Çinli
bilge Chuangtze şöyle der: Bir kere
rüyamda kelebek olduğumu gördüm. Şimdi artık rüyasında kelebek olduğunu gören Chuangtze
miyim, yoksa rüyasında Chuangtze olduğunu görmekte olan bir kelebek miyim
bilmiyorum.”
*
* * * *
“Rus bir
beyin cerrahıyla yine Rus bir astronot din konusunda tartışıyorlardı. Beyin
cerrahı dindar, astronotsa dindar bir kişi değildi. ‘Uzayda çok dolaştım’ diye
övünerek konuştu astronot, ‘ama ne Tanrı’yı gördüm ne de meleklerini!’ Cerrah
cevap verdi: ‘Ben de çok zeki beyinler ameliyat ettim, ama tek bir düşünce
görmedim!’”
*
* * * *
“Spinoza’ya
göre bu özgür bir ağaçtır. İçindeki olanakları geliştirme özgürlüğüne sahiptir.
Ama bu bir elma ağacıysa dallarında armut ya da erik taşıyamaz. Biz insanlar
için de bu böyledir. Örneğin politik birtakım koşullar sonucu kişisel
gelişmemiz engellenebilir. Bu şekilde dış bir güç bizi gelişmekten alıkoyar.
Ancak içimizde var olan olanakları ‘özgürce’ geliştirebildiğimiz sürece özgür
bir insan olarak yaşayabiliriz. Ama bizler de tıpkı Ren Vadisi’ndeki Taş Devri
genci, Afrika’daki aslan ya da bahçedeki elma ağacı kadar içimizde bulunan
olanaklar ve dışımızdaki koşullarca belirleniriz.”
*
* * * *
“Şimşek
de gök gürlemesi de elektrik yüklerinin boşalmasından ileri gelir. Gök
gürlemesinin her zaman şimşek çakmasından sonra geldiğini görmemiz, şimşeğin
gök gürlemesinin nedeni olduğu anlamına gelmez.”
*
* * * *
“Zaman
içinde bir şeyin başka bir şeyi izlemesi, bunların arasında mutlaka bir
‘nedensellik ilişkisi’ olduğu anlamına gelmez. İnsanları çabuk sonuçlara
varmaya karşı uyarmak bir filozofun en önemli görevlerinden biridir.”
*
* * * *
“Tiyatro
nasıl Barok Döneminin gözde sanatıysa, masal da Romantizmin en önde gelen sanat
türüydü. Masal yazara, yaratıcı gücünü sınırsız bir biçimde kullanma olanağı
veriyordu.”
▬ ▬ ▬
İlginizi
çekebilir:
1.PortakalKız – Jostein Gaarder2.İskambil Kâğıtlarının Esrarı – Jostein Gaarder
3.GülünAdı – Umberto Eco