LA FONTAİN'İN DALGINLIKLARI (Maurice FARNEY)
Maurice Farney “Lafontaine’in Dalgınlıkları” adlı kitabında ünlü masal yazarını bambaşka bir yönden ele almış. Doğaya olan hayranlığıyla bilinen Lafontaine’i ve dalgınlıklarını, yazarın günlük yaşamından kesitler vererek aktarmış. İnsan gerçekten bu kadar dalgın olabilir miydi; yoksa ünlü yazarın doğa ve edebiyat sevgisinin yoğunluğu başka konulara ilgisiz kalmasına mı yol açıyordu?
“Bu kitapta, Lafontaine’in bilinmiş masallarının tekrarlanacağını sananlar, aldanırlar. Ünlü masalcının eserlerini yorumlamak veya onun hayat hikâyesini anlatmak da söz konusu değil.”
*
* * * *
“«Lafontaine’in
Dalgınlıkları» adını taşıyan bu esercik, masalcı şairin söz konusu tabiatına
ışık tutmak; onun temiz, iyi, duygulu mizacının bir yanını aydınlatmak için
yazıldı.”
*
* * * *
“İhtiyar
aile dostu, iki kardeşi uzun uzadıya dinledikten sonra:
— Benim küçük arkadaşlarım,
dedi, karıncayı suda boğulmaktan kurtardığınıza iyi ettiniz. Bizden daha zayıf
olanlara yardım etmek, boynumuzun borcu olmalı. Balarılarının gıdasını,
eşekarısına karşı korumuş olmanız da yerinde… Bu yaratık, başkalarını sömürmeye
bayılır çünkü. Ancak, aladoğana karşı serçeyi, turnabalığına karşı sazanı
savunmanız, bence yerinde değil. Bu davranışınızla, berikileri, yaşamak için
muhtaç oldukları gıdadan mahrum bıraktınız. Tabiat, o koruduklarınızı,
ötekilere gıda olsun diye yaratmış. Çiğ et yiyen yaratıklar, karın doyurmak
üzere çıktıkları avdan alıkonulursa aç kalırlar.”
*
* * * *
“Bu iki
kardeş, Krallık müşavirlerinden Charles de Lafontaine’in oğullarıydı. Babaları,
aynı zamanda, Thierry Şatosu Dukalığının Sular ve Ormanlar Müdürüydü.
Annelerine gelince, o da önemli bir kadın sayılır. Coulommiers’in sayılı
ailelerinden birine mensuptu ve Françoise Pidoux adını taşımaktaydı.”
*
* * * *
“Babası,
kardeşiyle birlikte onu sık sık ormanlara götürür, kuş çeşitlerini gösterir,
bitkilerin özelliklerini anlatırdı. Keçi yollarından geçerler, çalılıklar
arasında zevkle dolaşırlardı. Böceklerin kaynaştığı ve ürkek tavşan
yavrularının gizlendiği yerlerdi buraları…”
*
* * * *
“Akşam
olunca, haldır haldır yanan ocağın karşısına geçerler, anneleri ya da babaları,
onlara hikâyeler, peri masalları anlatırdı. Her ikisi de, bu hikâyeleri
keyifle, can kulağıyla dinlerdi.”
*
* * * *
“Babası,
ona yeniden kavuştuğu için mutluydu. Zaten kendisi, edebiyata pek düşkündü.
Oğlunu da yetiştirmeye çalışıyordu. Jean’ın yazdığı küçük şiirler evde sık sık
okunuyor, bunların verdiği heyecanla, Ormanlar ve Sular Müdürü sevinçten
uçuyordu.
Bu arada
diyordu ki:
—
Mükemmel bir yol tuttun, sevgili Jean, bu yolda ilerlemeye devam et. Edebiyatın
sana kazandıracağı şereften daha üstünü olamaz.”
*
* * * *
“Genç
şair, zamanla, edebiyata öyle bir daldi ki, dalgınlıkları dillere destan oldu.
Bir yandan da adı «saf adam»a çıkmıştı.”
*
* * * *
“Lafontaine,
uzun süren bir hastalıktan sonra ölen dostlarından birinin cenazesine gitmiş,
törenin başından sonuna kadar hazır bulunmuştu.
Bir
hafta sonra ise, merhumun evine uğrayarak rahatsızlığının nasıl bir seyir takip
ettiğini sorduğu zaman, ailesi donakaldı ve «Öldü!» cevabını verdi. Bu cevap
karşısında da, şairin hayretten ağzını bir karış açtığını naklederler.”
*
* * * *
“Lafontaine
pek çok masal yazmış, ancak kendisi de – dalgınlıkları yüzünden – bir masal
kahramanı haline gelmiştir. Anlatılanlardan bazısı acaba yakıştırma mıdır diye,
insan bazen şüpheye düşebilir. İşte, bunlardan biri:
Yıl 1691. Kendisinin «Astrée» adlı operası oynanmaktadır. Üstad, seyre
gider, beğenmez. Yanındakilere sorar:
—
Bu berbat oyunun yazarı kim?
— Eser bizzat sizindir.
—
Öyleyse sahibine benziyor.”
*
* * * *
“Lafontaine,
Thierry Şatosundan hoşlanırdı. Bu çevrenin sessizliği, yalnızlığı onu
sarıyordu. Hele tabiatla baş başa kalmak, genç şairi mest etmekteydi. Kırlarda,
ormanlarda dolaştıkça huzur duyuyordu.”
*
* * * *
“Lafontaine,
Mösyö Hevart’ın yanında iki yıl yaşadıktan sonra öldü (13 Nisan 1695).
Şair,
kendisinden bahseden bir manzumesinde şöyle der:
«Elime avucuma ne
geçtiyse hepsini,
Yedim, bitirdim;
çünkü hazineler gereksiz…
Bunlar harcanabilir, zaten dünyamız fani;
Ben hayatta kendimi zorlamadım, biliniz!
Bana kalırsa asıl servet yaşantımızdır.
Kâh uyudum, kâh gezdim; dağ, dere, tepe, bayır.» ”
▬ ▬ ▬