Müzik, resim, edebiyat, sinema, tiyatro… Her birimiz sanatın en az bir dalına ilgi duyarız. Kimimiz resim yapmaktan hoşlanır, kimimiz bağlama çalar; bazen bir şeyler karalar defterine bazen de türlü şekillere girer, taklitler yapar çocuklarını eğlendirmek için. Hepimiz sanatçı ruhluyuzdur aslında. İzleyici olmak bile büyük keyiftir çoğu zaman. Güzel bir müzik dinlemek, bir resme bakmak ya da bir kitap okumak. Nasıl da mutlu eder, dinlendirir bizi. Çünkü sanat ruhumuza dokunur; bizi güzele, içimizdeki “ben”e yaklaştırır. Usulca, sevgiyle, huzurla… İletişimin arttığı, medya araçlarının çoğaldığı, hızın alıp başını gittiği bir çağda sanat dinginliğini, orijinalliğini koruyabiliyor mu acaba? En önemlisi sanatçı bu tablonun neresinde yer alıyor? Önemli olan sadece popülerlik mi yoksa bu bir süre sonra sıradanlığı, aynılığı mı getiriyor? Sorular, söylenenler buzdağının sadece görünen yüzü. Daha neler var diye merak ediyorsanız bu kitap sizin için biçilmiş kaftan: “Medya ve Sanat”