NİETZSCHE AĞLADIĞINDA (Irvin YALOM)
Psikanaliz öğretisini geliştirmiş olan Avusturyalı nörolog Freud; Freud’un çalışma arkadaşı ve tıp tarihine geçen çalışmalara imza atan, psikanalizin kurucularından Breuer; ünlü filozof Nietzsche...
Bu üç isim, bir psikiyatrist olan Irvin Yalom ’un “Nietzsche Ağladığında” adlı romanında bir araya gelirse ne olur? Hikaye nasıl gelişir? Felsefe mi ön planda olur yoksa psikoloji mi? Belki de anlatılan, yaşamın içinden insan manzaralarıdır.
Bu üç isim, bir psikiyatrist olan Irvin Yalom
“Gerçekten
de yazmayı düşündüğü yeni kitabı bu temayla başlıyor; bilgelikle dolup taşmış
bir kâhin olan Zerdüşt, insanları aydınlatmaya karar verir. Fakat kimse onun
sözlerini anlamaz. Bu kâhini anlamaya hazır değildirler, o da fazla erken doğmuş
olduğunu fark ederek kendi yalnızlığına döner.”
*
* * * *
“Breuer’in
canı sıkılmış ve sabırsızlığı artmıştı. ‘Böylece, Fraulein, hikâyeniz daha
karmaşık bir hale geliyor. Çağımızın en büyük filozoflarından biri kabul
ettiğiniz Profesör Nietzsche diye biriyle tanışmamı ve onu, hayatın – veya en
azından onun hayatının – yaşamaya
değer olduğuna ikna etmemi istiyorsunuz. Ve üstelik bütün bunları da
filozofumuzun haberi olmadan başarmamı bekliyorsunuz.’”
*
* * * *
“
‘Söyler misiniz, Elisabeth sizce neden iftira etsin ki?’
‘Çünkü
kendi yaşamı için savaş veriyor. Küçük beyinli, fakir ruhlu bir insan o. Erkek
kardeşini bir başka kadına kaptırmak istemiyor. Nietzsche’nin kendisini önemli
kılan tek kaynak olduğunu, sonsuza kadar da öyle kalacağının farkında.’”
*
* * * *
“Viyana’daki
dahiliye uzmanlarının çoğu gibi Breuer de hastalarını hastaneye en son çare
olarak yollardı. İnsanlar evlerinde hem daha iyi bakılıyorlar, hem de
hastanelerde kol gezen bulaşıcı hastalıklara karşı daha güvenli bir ortamda
kalmış oluyorlardı.”
*
* * * *
“ ‘Ama’
– Breuer derin bir nefes aldı- ‘evine asla dönemeyeceğini biliyorum. Bunu ona
söyleyeyim mi? Görüyorsunuz ya, Profesör Nietzsche, bu hiç de öyle kolay değil.
Genellikle, sorulmayan soru en önemli
sorudur! Eğer bilmek isteseydi, bana karaciğerinin çalışmamasının nedeni veya
onu ne zaman taburcu edeceğimi sorardı. Ama bunlardan hiç söz etmiyor. Bilmek
istemediği bir şeyi ona söyleyecek kadar acımasız mı olayım?’”
*
* * * *
“Bunlar
nereden gelmişti? Nietzsche’yle yaptığı ölüm hakkındaki o konuşmalardan mı?
Hayır, bunları kafasına Nietzsche sokmamış, yalnızca dışarı çıkabilmelerini sağlamıştı. Zaten hep kafasındaydılar;
hepsini daha önce düşünmüştü. Peki ama bunları düşünmediği zamanlar, kafasının
neresinde saklanıyorlardı? Freud haklı: Beyinde karmaşık düşüncelerin
saklandığı bir depo olmak zorunda; bilincin
ötesinde ama hep uyanık, her an kendini göstermeye ve bilinçli düşünceler
sahnesine çıkmaya hazır.”
*
* * * *
“Çarşamba
günü size söylediğim o kaya gibi cümlemi hatırlıyor musunuz: ‘Neysen o ol!’
Bugün size ikinci kaya gibi cümlemi söyleyeceğim: ‘Beni öldürmeyen şey, beni güçlendirir.’”
*
* * * *
“
‘Bence’ diye devam etti Breuer, ‘insan, stres yaratan bir yaşam tarzı seçerek
farkında olmadan hasta olmayı seçmiş olabilir. Bu stres iyice büyüdüğünde ya da
kronikleştiğinde, bazı organların tepki vermesine yol açıyor; migren olması
halinde damar sisteminde olduğu gibi. Bu yüzden, sizin de anladığınız gibi
kasıtlı olmayan bir seçimden söz ediyorum. Tam olarak açıklayacak olursak,
kişinin seçtiği ya da tercih ettiği şey hastalık değil, strestir; hastalığı seçen ise işte bu strestir!’”
*
* * * *
“Benim
çalıştığım alanlar seninkinden çok farklı. Ama sana bir tek şey söyleyebilirim,
bana öyle geliyor ki sen bu profesörle adeta bir rekabete girmişsin; tıpkı
felsefe dersinde Brentano ile girdiğin rekabet gibi. Seni terslediği günü
hatırlıyor musun? Yirmi yıl geçti, ama dün gibi hatırlarım. Demişti ki, ‘Herr
Breuer, benim neyi bilmediğimi kanıtlamakla uğraşacağınıza neden öğretmek
zorunda olduğum şeyleri öğrenmeye çalışmıyorsunuz?’”
*
* * * *
“Bak,
Josef, yine aynı şeyi yapıyorsun, onun felsefesinde boşluk arıyorsun. Onun bir
dahi olduğunu söylüyorsun. Böylesine büyük bir dehaysa neden onu yenmek yerine,
ondan bir şeyler öğrenmeye çalışmıyorsun!’”
*
* * * *
“Kusursuz
bir rapor, Doktor Breuer. Kapsamlı ve anlaşılabilir bir tarzda yazılmış. Öteki
raporlara hiç benzemiyor; gölgeli bilgiler veren ama aslında cehaletin dili
olan o mesleki jargon kullanılmamış.”
*
* * * *
“Ama
biz, kendi zayıflıklarını başkalarına yansıtan ve sonra da yalnızca kendi
güçlerini arttırmak için onlara yardımcı olur gibi görünen o papaz kılıklı
iyileştiricileri iyi biliriz.”
*
* * * *
“Zira
aslında kimse kimseye yardım edemez; insan kendine
yardım etme gücünü kendi içinde bulmalıdır.”
*
* * * *
“Kendinden
hiç hoşlanmayan pek çok insan gördüm; bunlar önce başkalarını kendileri hakkında iyi düşünmelerini sağlamaya
çalışırlar. Bunu başarınca da bu sefer kendileri de kendileri hakkında iyi düşünmeye başlarlar. Ama bu sahte bir
çözümdür; bu başkalarının otoritesinin altına girmeyi kabullenmektir. Size
düşen ödev kendinizi
kabullenmenizdir, benim sizi
kabullenmemin yollarını aramak değil.”
*
* * * *
“Breuer,
Nietzsche’nin klinikteki nazik tavırları ile kitaplarındaki o ürkütücü, zaman
zaman da kavgacı tavırları arasındaki büyük farktan etkilenmişti. Hastasına bu
konuyla ilgili bir soru sorduğunda Nietzsche gülümseyip şöyle demişti: ‘Bu
büyük bir sır değil. Eğer kimse sizi dinlemiyorsa, bağırmak en doğal şeydir!’”
*
* * * *
“Josef,
yalnızca bu an gerçektir. Eninde sonunda yalnızca şimdiki anda bir şeyler
yaşarız.”
*
* * * *
“Nietzsche,
kendisinden beklenmeyen bir hareketle onun koluna girdi. ‘Dostum’ diye
fısıldadı, ‘nasıl farklı yaşanacağını size ben söyleyemem, diyelim ki söyledim, o zaman da başka birinin
tasarladığı bir yaşamı yaşıyor olurdunuz.’”
*
* * * *
“Bugün en iyi öğretmenin, öğrencisinden bir
şeyler öğrenen öğretmen olduğunu anladım.”
*
* * * *
“Seni
iyi tanıyan herkesi olağanüstü yeteneklerin olduğunu bilir. Bunun sana
getirdiği tek bir yük var: Toprak ne kadar zengin olursa, orada bir şey
yetiştirmemen de o kadar affedilmez olur.”
*
* * * *
“Friedrich
Nietzsche ve Josef Breuer hiç karşılaşmadılar. Ve tabii, psikoterapi de onların
yaptığı görüşmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkmadı. Yine de, romanın baş
karakterlerinin yaşamlarındaki kesitler ve romanın örgüsüne giren önemli
olaylar – Breuer’in ıstırabı, Nietzsche’nin ümitsizliği, Annao., Lou Salome,
Freud’un Breuer’le ilişkisi, embriyo halindeki psikoterapinin nabzının hızlanmaya
başlaması – hepsi de gerçekten tarihsel olarak 1882 yılında gerçekleşmiştir.”
▬ ▬ ▬
İlginizi
çekebilir:
1.ÜçAynalı Kırk Oda – Murathan Mungan2.Divan – Irvin Yalom
3.Her Gün Biraz Daha Yakın – Irvin Yalom
4.BoşluktaSallanan Adam – Saul Bellow