SOHBETLER

Arzu Eylül Yalçınkaya’nın editörlüğünü üstlendiği ve Cemalnur Sargut ile tasavvuf üzerine yaptığı sohbetlerden oluşan bir kitap: Sohbetler.
“Sohbetimizin temel konusu ‘tasavvufun mahiyeti ve ‘tasavvufun Kur’an ve sünnetteki temelleri’dir. Bu çerçevede, okuyucularımız hem tasavvufi kavramların Kur’an ve sünnetteki kökenlerini öğrenmiş olacak hem de aynı zamanda bu kavramları hayatımıza nasıl uygulayabileceğimizin cevabını görmüş olacaklardır. (Arzu Eylül Yalçınkaya)

“Tasavvuf ilmi, hayatın bize getirdiklerini güzel karşılamayı öğretir. Tasavvufi yaşantıda da doğal olarak bunun izleri görülür. Tasavvuf ehli tarafından farklı tanımları yapılan sufî kelimesi, neticede bu makama ulaşmış kişiyi anlatır.”

               * * * * *

“Tasavvuf ne su üstünde yürümek ne havada uçmak fakat ayakları sağlam bir şekilde yere basarak Hak yolunda istikamet üzere gitmektir. Bu kolay bir şey değildir. Hz. Peygamber (s.a.s) ‘Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.’ (Hûd, 112) âyetinin inişinden sonra bu âyet hakkında ‘Beni Hûd Sûresi ihtiyarlattı.’ buyurmuştur.”

                                               * * * * *

“Tasavvuf dinin özüdür. Hz. Peygamber ‘Din, güzel ahlaktır.’ buyuruyorlar. Tasavvuf ise bizi ahlak güzelliğine ulaştıracak metodun ilmidir. Bunları söylemek ve anlatmak güzel ama aslolan bunu yaşamak ve bu suretle örnek olmaktır.”

                                               * * * * *

“Kabul edilen en yaygın görüşe göre tasavvufun kaynağı, bizzat İslam dininin kendisidir. Tasavvufta kullanılan birçok ıstılah Kur’an kaynaklı olduğu gibi, sufîlerin asıl gayesi de Hz. Peygamber’e ve ashabına benzemektir.”

                                               * * * * *

“Yalnız korku ya da yalnız ümit, bir tür noksanlıktır. Bize düşen korku ve ümit arası orta bir yol tutmaktır. Celalinden titrerken cemaline sığınmak ve rahmetinden ümit içinde bulunmaktır. Sufîler çoğunlukla bunu bir kuşun uçabilmesi için iki kanada olan gereksinimine benzetmiş ve sâliğin Hak yolunda ilerlemesini sağlayan şeyin korku ve ümit arasında bir denge hali içinde bulunmak olduğunu söylemişlerdir.”


                                               * * * * *

“İnsan eğer yaptığı yanlışa takılıp kalırsa depresyona girer, ruh hastası olur. Burası meselenin maddi yönü. Manevi yönü ise şöyledir: Hatasına takılan kişi ânı yakalayamaz. Allah ile irtibatı kesilir. Hata yaptım, fikrine takılır kalır. Hâlbuki koskoca Hz. Âdem bile hata yapmış ama yaptığı anda af dileyerek, bağışlanma dileyerek Allah’ın rahmetine yüz sürmüştür.”

                                               * * * * *

“Elbette, sufî zahirine önem vermez derken, buradan kendimize bakmayacağımız anlamı çıkarılmasın. Tabii temiz ve sade giyineceğiz, Hakk’a hürmetimizden ötürü ‘Allah’ın bize verdiği nimetleri’ kullanacağız. Burada kastolunan aşırıya gitmemek, lükse ve gösterişe kaçmamak ve bulamadığımız zaman da bu durumu önemsememektir.”

                                               * * * * *

“Hz. Peygamber’in sohbetinden daha faziletli bir şey bulunmadığından bu sohbette bulunanlara sahabe adı verilmişti. Sahabenin yaşadığı çağdan sonraki asırlarda yaşayanlardan sahabe ile sohbet edenlere tabiun ismi verilmişti.”

                                               * * * * *

“Bilineceği üzere meşrep, ‘su içme yeri, su içmek, su içme tarzı’ gibi anlamlara gelir. Aynı dine veya inanca sahip insanlar arasında, yaratılış farkından kaynaklanan anlayış farklarını ifade eder. Bu kavramı tasavvuf bağlamında ele aldığımızda ortaya şu sonuç çıkar: Yol birdir. Menzil birdir. Ancak oraya gidiş tarzı ve usulü çeşitlilik arz edebilir. Bu durum meseleyi çoğaltmaz, bilakis farklı bir şekilde, ortaya konulmak istenen gerçeği farklı yönleriyle vurgulamak imkânı ortaya çıkar.”

                  * * * * *

“Vaktin edebi demek ânın değerini vermek demektir. O ânı yaşamanın da iki şartı var: Ne geçmişe takılacaksın ne gelecekle meşgul olacaksın.”

                                               * * * * *

“Bir mürşide bağlanıp onun rehberliğinde resmi bir seyr u sülûk görmeyen fakat Hz. Peygamber’in (s.a.s) veya bir velinin ruhaniyetinin etkilemesiyle terbiye ve irşat olmaya üveysilik denir. Veysel Karani’nin adıyla anılan bir yoldur. Çünkü Veysel Karani, Hz Peygamber’i (s.a.s) görmemiş olmasına rağmen, mana âleminde O’nun terbiyesinden geçmiştir.”

                                               * * * * *

“Mesela sohbete gitmek zikirdir, mürşitle sohbet etmek zikirdir, senin Allah’a sığınışın zikirdir. Dolayısıyla sadece Allah’ın isimlerini saymak zikir değil, o isimlerin manaları üzerinde tefekkür etmek ve onları hal etmek gerçek zikirdir.”

                                               * * * * *

“İslam’ın hoşgörüsü ile batının ‘tolerans’ kavramı arasındaki farkı da açıklayalım. İslam’ın hoşgörüsünde, yaratılmış olanı Yaratan’dan ötürü sevmek vardır. Batının toleransında ise kişi kendi büyüklüğü, eğitimi ve buna bağlı sebepler nedeni ile karşısındaki insanın kabalıklarını hoş görme gereği duyar. Bunu bir tür zorunluluk olarak yerine getirir. Bu ikisi arasında büyük fark vardır.”

                       * * * * *


“Hz. Peygamber (s.a.s) ‘Güzel ahlak; herkese güler yüzlü davranmak, bütün iyilikleri yaymak ve halka eziyeti ortadan kaldırmaktır.’ buyurmuştur.”

                                               * * * * *

“Abdülkerim Cîlî, ‘Sadakalarınız, fakirin eline düşmeden önce Allah’ın eline düşer.’ kudsi hadisinden yola çıkarak diyor ki: ‘O zaman senin kötü muamelen de önce Allah’a gider. Kişiye yaptığın gerek iyi gerek kötü muamelen önce o kulun sahibi Allah’a gider. Meseleye böyle baktığında kime kızabilirsin, kime ters bir muamele de bulunabilirsin? Tabii, meşrebine zıt bir insanla yan yana oturmak mecburiyetinde değilsin. Ancak hürmet ve edep dairesinde münasebette bulunmak gerek.”

                                               * * * * *

“İnsan nefsi, modern dildeki ego, kendisini iki şekilde belli eder: Ya kendini devamlı methederek ya da devamlı kendini zemmederek. İkisinde de devamlı bir ‘ben’e vurgu vardır. ‘Ben’in olduğu yerde de ego vardır.”

                                               * * * * *

“Ruhlar cisimleri terbiye için değil, kendini mükemmelleştirmek için gönderilmiştir.”
                                          ▬    ▬      ▬
İlginizi çekebilir:
1.Sırra Yolculuk
2.Vakte Karşı Sözler - Ömer Tuğrul İnançer

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ