DÜNYANIN EN BÜYÜK SIRRI (Og MANDINO)
Dünyanın
en çok okunan kişisel gelişim kitabı yazarlarından biri olan Og Mandino
kitabında bize “Dünyanın En Büyük Sırrı”nı (!) veriyor.
Kitabı okuduğumuzda anlıyoruz ki biz aslında bunların pek çoğunu
biliyoruz. Ama yaşamın karmaşası ve koşuşturması içinde büyük bir kısmını ya
göz ardı ediyor ya da gözden kaçırıyoruz.
Kitabın ana temasını bir kenara bırakırsanız
- Og Mandino’nun Simon adlı bir melekle (!) yaptığı görüşmeler - kitap daha çok
ilginizi çekebilir. En azından ben anekdot ve kısa önerileri kendime daha yakın
bulanlardanım. Belki de daha gerçekçi, daha insana dair olduğu içindir. Çünkü
özellikle yabancı kaynaklı kişisel gelişim kitaplarında genellikle olağanüstü
durumlar, meleklerle ya da Tanrı’yla konuşmalar bulunur. Ve bu durumlar da hep
yazarın başından geçer… (Günlük yaşamdan uzak, hayal ürünü… Belki bir roman
için “Evet” ama bu tarz kitaplar için… ???)
“Gerçek” kişilere ait “yaşanmış”
hikâyelerin yanı sıra kitapta en beğendiğim iki bölüm kitabın sonunda yer
alıyor. Biri Oscar Wilde’ın “Mutlu Prens” öyküsü, diğeri de Dr. Frank Crane’in
“Dün” başlıklı yazısı.
*
* * * *
“Dünyamız
nasıl yaratıldı? Evrende nasıl asılı duruyor? Zihinlerimiz ve bedenlerimiz
bütün o mucizevî fonksiyonlarını her gün nasıl yerine getiriyorlar? Evet,
bunlar anlaşılması son derece güç şeyler. Fakat insanoğlunun yüz yüze olduğu en
büyük sır, Tanrı’nın bahşettiği zihinsel ve fiziksel onca olanağa karşın,
insanlığın hâlâ başarısızlık, üzüntü, yoksulluk ve umutsuzluğun taşlı
yollarında düşe kalka yürümeye çalışıyor olması.”
*
* * * *
“Simon’ın
üç odalı, küçük ama tertemiz evinin ayırt edici bir özelliği vardı: Kitaplar!
Kocaman kitaplıklar kitapla dolmuş taşmış, her duvarın önünde de kitap
yığınları oluşturulmuştu; her yer, ama her yer kitaplarla doluydu. Yaşlı adam
büyük bir gururla, hayatı boyunca uğraşıp didinerek oluşturduğu bu koleksiyona Tanrı’nın eli adını verdiğini
söylemişti. Yüzümdeki şaşkın ifadeyi görünce, bu kitapları yazan yazarın elini
arkadan Tanrı’nın ittiğine gerçekten inandığını, Tanrı’nın insanlara daha iyi
bir yaşam sürmeleri için verdiği öğütlerin ve ilkelerin kâğıtlara veya
parşömenlere böylelikle yazıldığını açıklamıştı.”
*
* * * *
“Kesin
olarak inandığım ve röportajlarımda da sık sık dile getirdiğim bir şey var;
Tanrı her birimizle satranç oynuyor. Hayatımızda bazı hamleler yapıyor ve sonra
da durup bu değişikliklere nasıl tepki verdiğimizi izliyor.”
*
* * * *
“Geçmişe
kafa yormak ya da geleceğe ilişkin boş hayaller kurmak boşa kürek çekmek demek.
Bu özel merdiveni tırmanmak istiyorsanız, yaşınız kaç olursa olsun, bu anı
yaşamaya çalışın.”
*
* * * *
“Dünyada
önemli şeyler hep büyük olanaklara sahip insanlar tarafından
gerçekleştirilmiyor. Örneğin çırçır, bir gemi kamarasında icat edildi. Deniz
kronometresinin mucidi John Harrison eski bir kulübenin tavan arasında çalışmak
zorundaydı.”
*
* * * *
*
* * * *
“Bir
nalbantın oğlu olan ünlü filozof Faraday genç bir adamken, Krallık
Enstitüsü’nde iş istemek için Humphry Davy’ye bir mektup yazmıştı. Davy konuyu
bir arkadaşıyla görüştü. ‘Faraday adlı genç bir adamdan bir mektup aldım.
Kendisi benim derslerime giriyor ve Krallık Enstitüsü’nde bir iş istiyor. Ne
yapabilirim?’ dedi. ‘Ne mi yapabilirsin?’ diye sordu arkadaşı. ‘Ona şişeleri
yıkat. Eğer işe yarar biriyse bunu yapacaktır. Yok eğer hemen reddederse,
hiçbir işe yaramaz demektir.’”
*
* * * *
“
‘Şansın yaşamda en az bir kez ziyaret etmediği tek bir insan bile yoktur,’
diyor bir yazar. ‘Ama ziyaret ettiği kişinin kendisinden yararlanmaya hazır
olmadığını görünce, kapısından girdiği evin penceresinden çıkar.’”
*
* * * *
“En
büyük sorunumuz, zenginliğe, şöhrete ya da değerli bir şeye ulaşmak için hep
olağanüstü bir şansın gelip bizi bulmasını beklememiz. Çıraklık yapmadan usta
olmayı, çalışmadan bilgi edinmeyi piyangodan çıkan parayla servete kavuşmayı
umuyoruz. Daha önce hiç olmadığı kadar bol bilgi olanağı ve fırsatla
kuşatıldığınız bir çağda nasıl ellerinizi kavuşturup oturabiliyor ve Tanrı’dan
size çoktan vermiş olduğu yetenek ve güçleri bahşetmesini dileyebiliyorsunuz?”
*
* * * *
“Zamanınızı
akıllıca kullanmak zorundasınız, aksi takdirde var olan potansiyelinizin
yarısını bile değerlendiremezsiniz. Horace Mann’ın şu sözlerini anımsayın: ‘Her
biri altmış elmas dakikadan oluşan iki altın saat gündoğumuyla günbatımı
arasında bir yerlerde kayboldu. Bedeli asla ödenemeyecek, çünkü o saatler bir
daha hiç gelmeyecek.’”
*
* * * *
“Gerçek
bir demokrasiden söz ediyoruz. Zaman söz konusu olduğunda zenginlik ya da bilgi
üstünlüğe neden olamıyor. Hiçbir yetenek ya da başarı günde bir fazla saatle
ödüllendirilmiyor. Böyle bir ceza da yok. Sınırlı ve çok özel bu varlığınızı
dilediğinizce harcıyorsunuz, kimse onu sizden sakınmıyor. Hiçbir gizemli güç,
‘Sen bir aptalsın. Zamanı hak etmiyorsun, bu yüzden bu zamanı keseceğim,’ diyemiyor.
Geleceğe karşı borçlanamıyorsunuz. Yarını harcayamıyorsunuz, birileri onu sizin
için saklıyor. Bir sonraki saati harcayamıyorsunuz, o da sizin için
saklanıyor.”
*
* * * *
“Birinci
kraliçe Elizabeth, ölüm döşeğinde şöyle fısıldamıştı: ‘Bütün servetimi bir
dakika fazla zaman için feda etmeye hazırım.’”
*
* * * *
“Başlamanın
sihirli bir yolu yoktur. Yüzme havuzunun kenarında duran ve soğuk suya atlamak
isteyen bir adam size ‘Atlamaya nereden başlayacağım?’ derse ne cevap
verirsiniz? ‘Sadece atla. Sinirlerine hâkim ol ve atla!’ dersiniz.”
*
* * * *
“Gelecek
haftayı ya da yarını beklerken hiçbir şey beklememelisiniz. Suyun gelecek hafta
daha sıcak olacağını düşünürsünüz. Daha soğuk olur.”
*
* * * *
“Pek çok
evde kahramanımız sekizde kalkar, 8.07 – 8.09 arasında kahvaltı yapar ve evden
fırlar. Ön kapıyı kapatır kapatmaz, yorulmak bilmeyen zihinsel faktörleriniz
faaliyetlerini durdururlar. Neredeyse zihinsel bir koma halinde, trafikle ve
insanlarla mücadele ederek işe gidersiniz.”
*
* * * *
“En
kaliteli krizantemi elde etmek için bitkinin bütün sürgünleri ve filizleri
kesilerek, tüm yaşam gücünün tek bir muhteşem çiçekte toplanması sağlanır.”
*
* * * *
“Amaçsız,
başarısız, değersiz şeylerden konuşulurken ‘zaman öldürmek’ten söz edildiğini
duymuşsunuzdur. Sürekli zaman öldüren kişiler aslında hayatta kendi
fırsatlarını öldürüyorlar demektir.”
*
* * * *
“Paraya
ve paranın satın alabileceği şeylere sahip olmak güzeldir. Ama paranın satın
alamayacağı şeyleri yitirmediğinizi görmek de güzeldir.”
▬ ▬ ▬