BLOG ÇAĞI (Ceyda AYDEDE)

İletişimin arttığı, bilginin, beğeninin kolaylıkla ve hızla paylaşıldığı bir çağdayız. Günümüzde bu paylaşımın en yoğun yaşandığı yerlerden biri de bloglar. Fotoğraf, yemek, kitap, moda... blogları. Peki blogların şirket düzeyinde kullanımı nasıl gerçekleşir, bireysel olarak şirket çalışanlarının oluşturduğu blogların kurum için avantaj ya da dezavantajları nelerdir? Tüm bu soruların ve daha fazlasının cevabını bulabileceğiniz bir kitap: Blog Çağı”

“Gazetecilik, bilgi çağında globalleşmenin de etkisiyle ciddi bir değişim sürecine girdi. Maliyeti düşürme çabalarının yanı sıra medyaya olan güvenin azalması da bu değişim sürecini gerekli kıldı.”

                                   *          *          *          *          *

“Bloglar kartopu kararlılığıyla büyüyordu ve kurumsal iletişimciler bunun farkına varmalıydı. Ben de, önce müşterilerim ve öğrencilerim olmak üzere yakın çevremden başlayarak sektördeki herkesi bu konuda bilinçlendirmeyi kendime misyon edindim.”

                                    *          *          *          *          *

“1980’lerden itibaren tüketici, markanın arkasındaki firmaya ve firmanın değerlerine daha çok ilgi göstermeye başladı. Tüketici, artık politikacılara değil markalara güveniyor. İnsanlar yaşam kaliteleri konusunda politikacılara duydukları güveni markalara havale ettiler. Tüketici, markaların artık sadece üretim kalitesinin değil, yaşam kalitesinin de garantisi olmasını istiyor.”

                                   *          *          *          *          *

“Tüketici artık daha bireysel ve kendini tanımlayacak her şeye
sahip olma eğiliminde. 80 sonrası kendini göstermeye başlayan bu yaklaşım, teknolojinin etkisiyle günümüzde iyice yer etti. Bireylerde toplumdan soyutlanarak daha bağımsız ve özgür kalma düşüncesi hâkim olmaya başladı. Kişi oluşan yabancılaşmayı örtmek için materyalizme yöneldi. İletişimin zayıfladığı bu ortamda tek çıkar yol; satın aldıklarıyla çevreye kendi hakkında mesaj vermekti. Yeni tüketicinin davranışlarını etkileyen üç faktör var: zaman, dikkat ve güven.”

     *          *          *          *          *

“Blog, belli bir dönem incelendiğinde yazarının ya da yazarlarının entelektüel ruhunu gözler önüne seren bir dijital birikimdir.”

                                   *          *          *          *          *

“Sanal ortam günlüklerinin çok sayıda bileşeni olsa da üç ana bileşene indirgenebilirler: Bunlar, olayların tarih sırasına göre dizilmesi, gönderi sıklığı ve bir konu üzerine odaklanılması.”

                                   *          *          *          *          *

“Hepimiz yüzümüze maskeler takarız. Sanal ortam günlüğü bir kişinin gerçek kimliğini saklayabilir, gösterebilir ya da abartabilir.”

                                   *          *          *          *          *

“Sanal ortam günlükleri, yazarın gerçek kimliğine hiç benzemeyen bir çevrimiçi kimlik olabileceği gibi, bazen gerçek kimliğinden daha bile gerçek olabilir. Diğer bir deyişle, kişi günlüğünde herhangi bir meseleyi savunurken, aynı savunmayı bir yemek daveti sırasında yaparken davranacağından daha cesurca davranabilir.”

                                   *          *          *          *          *

“Bloglar aracılığıyla, ortak ilgi alanları olan kişiler birbirleriyle coğrafi sınırlarla kısıtlanmayan dostluklar kurarlar.”

                                   *          *          *          *          *

“İletişim danışmanlığı şirketlerinin blogger’larla ilişki kurmaları gerektiğini düşünüyorum çünkü günümüzde bilgi kaynağı olarak bloglara güveniliyor. Benzer şekilde, medyadaki farklı bakış açıları da yine bu bloglardan besleniyor.”

                                   *          *          *          *          *

“Levine, Locke, Searls ve Weinberger’in birlikte kaleme aldıkları The Cluetrain Manifesto’da, arındırılmış Pazar söylemeleri oluşturmayı ve yaymayı amaç edinmiş dev, ruhsuz şirketlerin yakın gelecekte tarih olacakları öne sürülüyor. Kuru şirket mesajlarının yerini insan sesleri alıyor artık. Bizim gibi akşamları eve, ailelerinin yanına dönen, süpermarkette ve sokakta yürürken omuz yemekten rahatsızlık duyan, hobileri, fikirleri ve hedefleri olan insanların sesleri duyuluyor artık. Bu sesler nasıl çıkıyor? Gerçek fikir ve duruşlar nasıl olup da şirket labirentlerinden kaçıp endüstri içinde tanınabiliyor ve etkin olabiliyor? Sanal ortam günlükleri, yani bloglar yoluyla elbette.”

                                   *          *          *          *          *

“Sanal ortam günlükleri, şirketlerinizin sanal ortamda var olmasını sağlamanın hesaplı yoludur. ‘Küçük Ltd.’ şirketinin bir tasarımcı, geliştirici ve yüklü bir sunucu hizmeti paketine ayıracak parası yoktur. Sanal ortam günlüğü tutmaya başladığınızda, şirketinizin ismini sanal ortamda duyurur, bu ismi gerçek bir ses ve uzmanlıkla destekler ve o alanın (nişin) hemen o gün sahibi olursunuz. Ayrıca, günlüğün güncellenmesi; ağ tasarımcınızı çağırıp ondan bazı değişiklikleri kodlamasını, şunu bunu sayfaya yüklemesini istemekten çok daha ucuza mal olan ve çok daha hızlı yapılabilen bir iştir. İmzanızı atın ve kendiniz yapın bu işi. İstediğiniz zaman güncelleyebilirsiniz.”

                                   *          *          *          *          *

“Bir blog sadece birkaç günde eski ve bayat görünebilir ki, bu durum blog sahibi olmamaktan çok daha kötüdür.”

                                   *          *          *          *          *

“Google, her gönderinizin farkına varır ve bu da izlenme oranlarınızı yükseltir. Google sizinle köprü kuran diğer siteleri de fark eder. Yazdıklarınızı ilginç bulan blogcular bu konuda kendi sitelerinde yayın yapar ve sizin sitenizle köprü kurarlar.”

                                   *          *          *          *          *

“Eğer, bütün bir iş gününü bilgisayar başında geçirdikten sonra eve döndüğünüzde bilgisayarın yüzünü bile görmek istemiyorsanız, blogger olmaktan vazgeçin.”

                                   *          *          *          *          *

“Durumunuz ne olursa olsun, eğer günlüğünüz mevcut uğraşlarınızdan birinin uzantısıysa, onu zevkle devam ettirme olasılığınız çok yüksektir. Yeni uğraşınızı, başka bir etkinliğe ayırdığınız zamanın içine sıkıştırdığınızda programınız çok az bir kesintiye uğrayacağından ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalmazsınız. Eğer günlük tutmak size fazladan bir iki saate mal oluyorsa, bir aydan kısa bir süre içinde bu işten vazgeçeceğinizi söylemek zor olmaz.”
                                         ▬          ▬          ▬  


Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ