BAB-I ESRAR (Ahmet ÜMİT)
Londra’dan
Konya’ya bir iş seyahati. Günümüzden geçmişe belki de geçmişten günümüze bir
seyir. Karen’den Kimya’ya geçiş.
“Bab-ı Esrar”. Gizemli olaylarla
birlikte “iç”e yapılan yolculuğu anlatan bir roman. Şems, Poyraz Efendi, Kimya üçgeninde
sorulan sorular: “Kimim?”, “Nerdeyim?”, “Ne yapmak istiyorum?”
Kendi
cevaplarınızı bulabilmeniz ümidiyle…
“Tanrı merhametten
de, şefkatten de daha büyüktür. Tabii, şiddet ve cezadan da. Onda hepsi vardır,
onda hepsi birdir. Bir olmak demek, çok olanı bir görünümde toplamak demektir,
ama farklılıklarını silmeden, aynılaştırmadan, birbirine benzetmeden. Çünkü her
varoluşun bir anlamı, bir gereği vardır. Çoğu zaman mesele Tanrı’nın ne olduğu
değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim
olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı, âlimler
bilimi görür, cahiller mucizeyi.”
*
* * * *
“Çok sevinmiştim
babamın ölmeyeceğine ve büyümeden çözdüm, ‘Ölmeden önce ölünüz’ sözünün
anlamını. Babamın gözlerindeki kıpırtısız sükûneti anlatıyordu bu sözler.
Başkaları için farklı anlamı olabilirdi, ama bana göre bu sözler, yüzündeki o
müzmin kedere rağmen, babamın hiçbir zaman kaybolmayan o derin huzurunu
anlatıyordu. Ne zaman bu cümleyi duyacak olsam, sessiz, kıpırtısız, sanki
sonsuzluğa uzanan dümdüz bir okyanus canlanır gözlerimin önünde. Büyük, güçlü,
olağanüstü, ama bir o kadar sakin, bir o kadar engin, bir o kadar da uysal.”
*
* * * *
“Sema ölümü
anlatmaz, yaşamı anlatır aslında. Yani yeniden doğuşu. Günahlardan arınmayı,
suretler âleminden, hakikatler âlemine geçmeyi…”
*
* * * *
“
‘Gerçekten şaşırttın beni. Seçtiğin şiir de çok güzeldi.’
İğneleyici
bir sesle yakındı.
‘Bir de şiir sevmediğimi
söylüyordun.’
‘Ne bileyim sevdiğini söylemedin ki.’
‘Her şeyin bir zamanı
vardır.’”
*
* * * *
“Sözler hakikat
değildir, ağzımızdan çıkan seslerdir. Yeryüzünün gelmiş geçmiş en yetenekli söz
ustaları dahi yaşamın en basit anlarını bile bize gerektiği gibi anlatamaz.
Renkleri gösteremez, kokuyu duyuramaz, dokunuşun verdiği hazzı hissettiremez,
sesleri işittiremez, yiyecekleri tattıramaz, diyelim ki bir mucize oldu bunları
yaptı; ama insanların ruhunda olup biteni aktaramaz.”
*
* * * *
“Hakikati
öğrenmeye hazırım diyenin şaşırmaya hakkı yoktur.”
*
* * * *
Mevlana Müzesi, Konya |
“Bu iki olay
da ifadelerde yer almıyordu. Önemli olmayabilirdi, ama araştırmakta yarar
vardı. Gizem çoğu zaman önemsizmiş gibi görünen küçük olayların bir araya
gelmesiyle çözülürdü.”
*
* * * *
“Senin
suçun değil, bütün yetişkinlerde oluyor. İnsanlar büyüyünce hislerine
duydukları güven azalıyor. Görmedikleri, dokunmadıkları, işitmedikleri,
koklamadıkları, tatmadıkları şeylere inanmıyorlar. Hayal kurma yeteneğini
kaybediyorlar. Mucizelerin gerçek olamayacağını düşünüyorlar. Sen de öyle
oldun.”
*
* * * *
“Sorgu
sırasında üçünün de yüzlerini görmek, tepkilerini ölçmek yaralı olabilirdi.
Bazen sözcüklerin gizlediği gerçeği, küçük bir mimik, bir anlık bakış kolayca
ele verebilirdi.”
*
* * * *
“Baban
da öyleydi, az yer, az içer, az konuşur, çok dinler, çok okur, çok düşünürdü.
Bedeninden çok, gönlünü beslemeye çalışırdı. Çünkü beden tüketir, gönül ise
çoğaltır.”
*
* * * *
“ ‘Madem
onu bu kadar seviyordun, neden gitmesine izin verdin?’ diye söylendim. ‘Neden
onu durdurmaya çalışmadın?’
Hiç istemediğim halde sesim
azarlar gibi çıkmıştı, ama annem alınmadı.
‘Çünkü o bizimle
birlikte yaşayamazdı’ diye açıkladı sakin bir tavırla. ‘Onun seçtiği yolla
bizimki hiçbir zaman birleşemezdi.’”
▬ ▬ ▬