TEK SES İÇİN (Susanna TAMARO)
Susanna Tamaro; aile bağları, anne çocuk ilişkileri, çocuk istismarı gibi konulara değindiği, kimi zaman hüzünlü kimi zaman acı dolu öykülerinde okuyucuyu bambaşka yerlere götürüyor. Özellikle duyarlı, hassas kişilerin yaşamda ne denli incinebilecekleri ve ne kadar kırılgan oldukları, olaylardan ne denli etkilendiklerinin anlatıldığı tüm bu hikayeler “Tek Ses İçin” adlı kitabıyla bizlere ulaşıyor.
“Doğal olarak bütün derslerin içinde en çok matematiği severdim. İyi not aldığım yoktu, ama yine de severdim. Banyonun musluğundan dakikada dört litre su akarsa ve banyo altmış litre su alıyorsa ne kadar zamanda dolar? Benden başka herkesin banyosu doğru saatte dolardı. Benim banyomun üstündeki tavan çöker, tavanla birlikte üst kattaki kadın da aşağı düşer, sular yalnız dışarı taşmakla kalmaz, kadının ölüsü de banyonun içinde kalırdı.”
*
* * * *
“Doğru
olan hangisiydi? Annemin karakolda boynuma sarılışı mı, yoksa arabadaki
suskunluğu mu? Hangisi içten, hangisi değildi? Kendi kendime soruyor, ama bir
türlü yanıtlayamıyordum.”
*
* * * *
“Zaten
bütün sorun o iki arabanın öyküsünde. Çarpışıyorlar mı, çarpışmıyorlar mı?”
*
* * * *
“Şimdi
biliyorum ki sevgi güç ister, sevmek için gözüpek, yürekli olmalı.”
*
* * * *
“Ama
insanlar her zaman giyindikleri, göründükleri gibi olmuyorlar. İnsan ruhu öyle
karmaşık, öyle anlaşılması güç bir şey ki.”
*
* * * *
“Yaşlandığımı
salt şuradan anlıyorum ki eskiden küçük büyük, iyi kötü bütün anılarım
kafamdaydılar. Dün kimi gördüğünü, altı yıl önce yılbaşında neler olduğunu,
hepsini bilirsin, her şey bir gerdanlıkta dizili inciler gibi yerli yerindedir.
Sonra birdenbire böyle olmadığını anlarsın, bir şey çökmüş gibidir. Bellek
tıpkı ahşap bir evin döşemesi gibidir, yavaş yavaş bazı direkler çürür,
incelmiştirler, ama dıştan bakıldığında ötekilerden değişik görünmezler, pek
aldırmazsın, sonra birdenbire bir şey yok oluverir, evin katlarından biri kaybolur,
gidemeyiz artık oraya, çevresindeki her şeyle birlikte bir kalas çökmüş, sanki
yer yarılmış da içine girmiştir. Yıllar geçtikçe bu dipsiz uçurumlar çoğalır,
dört yanında burgaçlar döner, giderek daha dikkatli olmak zorundasın, yoksa
küçücük bir yanlış adımla birinin içine yuvarlanması işten bile değildir.”
*
* * * *
“Bir
mart öğleden sonrasını çok iyi anımsıyorum. İnsanın belleği ne garip, değil mi?
Dün ne olduğunu bilemiyorum da eski anılar yeni olmuşlar gibi gözlerimin önüne geliyorlar.”
*
* * * *
“Bereket
rahibelerin düşündüklerimden haberleri yoktu. Tanrı ile benim aramda özel bir
anlaşma idi de bozduğum zaman bir de onlardan utanmak zorunda kalmadım.”
*
* * * *
“İnsanın
acı ile ilişkisi çok garip, biliyor musun? Çok büyük acılarla karşılaşmadıkça
direnebiliyor; korkunç bir şey oldu, artık başka bir şey olamaz deniyor… Niçin
olamaz? Çünkü haksızlık olur; demek istiyorum ki insanın ta içinde dokunulmaz
bir hak, bir eşitlik duygusu var. Sanki tüm yaşam bir şölen, çekilen acılar da
pasta dilimleriymiş gibi. Herkese birer dilim ne fazla ne eksik.”
*
* * * *
“Sana da
olmuştur herhalde. Acıklı şeylerin karşısında ağlamak yerine içinden gülmek
gelir, güler güler bir türlü kendini tutamazsın. Doğru olmadığını bilir, yine
de gülersin, acı seni güldürür. Küçük acılar ağlatır, büyük acılar güldürür.
Çizgi filmlerde salt bir şey değil, her şey birden çökünce güldüğümüz gibi.
Bütün ev yıkılır, kahramanımız da altında kalır, yine güler dururuz. Benim
yaşamım da öyle, birbiri arkasından yığınla şey anlatıyorum, bir süre insan
inanıyor, sonra bir an geliyor, artık çok oldu diyor, gülmeye başlıyorsun.”
*
* * * *
“Altı
ile on yaş arası çocuklar için yeni bir kitap dizisi hazırlıyoruz. Ortağım
Laurie, artık korkunç öykülere başlamanın sırası geldiği kanısında. Çocukların,
canavarları, cadıları, salyaları akan devleri, korkunç yamyam üvey babaları
anlatan öyküler istediklerini söylüyor. Doğal olarak ben buna karşıyım. Çocuklara
en iyi şeyleri sunmalı, onlara güzellikler düşletmeliyiz; o kadar ince,
yumuşak, duygulu, hemen kırılıverecek gibi, ama öte yandan imgelemleri öylesine
güçlü yaratıklar ki.”
*
* * * *
“Taşlar havaya
yükselseler de eninde sonunda yere düşerler.”