HAZİRAN'DA BAHAR (Recai ŞEYHOĞLU)
“Bir cumartesi başladık yolculuğumuza, 40 kişiydik.”
Haziran’da Bahar
Sıcak, samimi bir anlatımla, Recai Şeyhoğlu.
Polonya gezi notları.
Haziran’da Bahar
Sıcak, samimi bir anlatımla, Recai Şeyhoğlu.
Polonya gezi notları.
“ ‘Ak
saçlı Evliya Çelebi’ diyor anasına, Recai. Her ilin plakasını, hangi ilçenin
hangi bölgede, nereye bağlı olduğunu bilirmiş. Babasına, komşuları ‘Türkiye
Coğrafyası Öğretmeni’ derlermiş. Ailece, her yıl, yurt gezisine çıkarlarmış
köşe bucak. Yurdu tanıma merakı, dünyayı görme tutkusu, işte bu köylü ana
babadan geçmiş Recai’ye. (Osman Bolulu) ”
*
* * * *
“Recai’nin
kitap dünyası geniş. Ama sadece kitaplar üstünden algılama, irdelemeler
yetmiyormuş ona. Şu dünyayı, özellikle Batı’yı, yerinden görmek için yanıp
tutuşuyormuş, yıllardır. Borç harç, Batı’ya giden bir folklor grubuna katılma
fırsatını yakalamış. İşte bu kitap, onun izlenimleri, onun öyküsü. (Osman
Bolulu)”
*
* * * *
“Recai’nin
gezi notlarında, maceranın çarpıcılığı yok belki ; ama insanlığa sevgiyle
adanmış bir yürek var yetmez mi bu!... (Osman Bolulu)”
*
* * * *
“Bir
cumartesi başladık yolculuğumuza, 40 kişiydik. 19 Haziran 1999, Saat 20.45.”
*
* * * *
“Ne
şehirlerde ne yollarda tek bir kâğıt parçası, çöp vs. görmedim. Belediye
işçilerinin görevlerini iyi yapıyor olmalarına da bağlamıyorum bunu. İnsanlar
yere izmarit, kâğıt parçası, yiyecek artığı atmıyor. ‘Çevrem kirli olmasın’
diye düşünüyorlar. Hepsi bu!”
*
* * * *
“Buralarda
kesinkes sürat yapmak, tehlikeli araç kullanmak yasaktı. Sık sık polisle
karşılaşmamız ve yolların denetlenmesi bunun bir kanıtıydı. Kırmızıda geçen
ülkenin şoförleri bunu henüz anlayamıyorlardı. Yollarda tehlikeli araç kullanan
bir sürücüye henüz rastlayamamıştık. Trafik kazasına da…
Avrupa’yla aramızdaki farklardan biri de buydu. Onlar kırmızıyla yeşilin
anlamını biliyor, bizler ise birbirine karıştırıyor olmalıydık.”
* * * * *
“Polonya
topraklarıyla bizi ilk tanıştıran dümdüz ovalara serpilmiş daha modern, daha
temiz binalar oldu. Her yer yıkanmışçasına temiz ve yeşildi.
O ne!... Evlerin bahçeleri rengârenk çiçeklerle süslenmiş. Bahçeler
özenilerek şekillendirilmiş. Birisinde araba tekerleği, çevresinde küçüklü
büyüklü çiçekler… Diğerinde ortada fıskiyeli bir havuz. Sebze, meyveyle
çiçekler iç içe.”
*
* * * *
“25 yıl
önceki Bodrum’u anımsadım. 1968-1988 yılları arasında, her temmuz ayında 20 gün
kaldığımız Leman Teyzelerin evinde de kapıları kilitlemezdik.”
*
* * * *
“Montaigne’in, ‘Akıllı insan herkesten öğrenen insandır’ sözünü anımsayarak, benzinlikteki
temiz giyimle çalışana, ‘Polonya’da bahçesi güzel olanlara ödül mü veriyorlar?’
diye sormaya çalışıyorum çat pat İngilizcemle.
— Yoo,
diyor. Ödül mü verilmesi gerekiyor?”
*
* * * *
“Polonya’daki
insana saygıyı yol ağızlarında anlıyorsunuz. Ne zaman ki bir yaya ayağını yola
atıyor (yaya geçitlerinde) taşıtlar zınk! diye hemen duruyor. Yayalara son
derece saygılılar.”
*
* * * *
“Bakıyorum,
iki şey dikkat çekiyor: Biri perdeler, ötekisi çiçekler. Perdeler kar beyaz.
Balkonlar ve pencereler çiçek bahçesi. Perdeler ve çiçekler, bana hep Sıerpc’i
ve Polonya’yı anımsatacak. Öteki şehirlerinde ve köylerinde de durum Sıerpc’den
farksız.
Çiçekleri, önce yapma diye düşündüm. Yanılmışım. Ne var ki balkonlarda oturan hiçbir Sıerpcli görmedim.”
Çiçekleri, önce yapma diye düşündüm. Yanılmışım. Ne var ki balkonlarda oturan hiçbir Sıerpcli görmedim.”
*
* * * *
“İtalyanlar,
hayat dolu fakat gürültücüler. Sürekli yüksek sesle konuşuyorlar. Yaşlısıyla
genciyle. Festival boyunca gördüm ki, en çok konuşan onlar ve biz. Michel ve
Olga’dan anladığım kadarıyla da Polonyalılar sormadan asla konuşmuyorlar.
Geçen yıl tanıdığım İngiliz ve Almanlarda da buna tanık olmuştum.”
*
* * * *
“Saatine
göre kalkan otobüslere binmek için gişelerden bilet alıyorsunuz. İtişme,
kakışma, bağrış, çağrış yok. Bir sessizlik var. Otobüsler de bizim 30 yıl
öncesinin otobüsleri.”
*
* * * *
“Derlerdi
de mübalağa sanırdım. İlk önce hala kızım Canan’dan duymuştum. Yol kenarlarının
yemyeşil olduğunu. Sarı ot bulunmadığını. Gezdiği bir iki Avrupa ülkesi için
buna benzer şeyler söylemişti. Sonra Almanya’ya giden işçilerden, daha sonra da
turlara katılanlardan. Onların hiçbiri Polonya’yı anlatmamışlardı, ama ben bu
topraklara ayak basmadan önce yemyeşil bir coğrafya bulacağımı biliyordum. Bu
denli yeşil coğrafyaya da pes doğrusu.”
*
* * * *
“Alışveriş
de edeceğiz ya bankaya gidip dolar bozduralım dedik. Hayret, bir Allah’ın kulu
İngilizce bilmiyor. Varsa da yoksa da Polonyaca. Bizim memlekette İngilizce’yi
az çok bilmeyen bankacı yoktur herhalde. Düşünüyorum da, sömürge miyiz biz
yoksa yahu, kimilerinin ileri sürdüğü gibi… ‘Bu konuyu iyi düşün Reco!’ diyorum
kendi kendime.”
*
* * * *
“İçim
biraz burkulmadı değil. Tüketim çılgınlığına alışmış bizlere bu sadelik bir
garip geliyordu. Duvarda biblo olmaz mı hiç, avizesiz salon mu olurmuş hiç, ne
diye robot vb. araç gereçler yok mutfakta… Onlar da; ‘olması mı gerekiyor’, der
gibiydiler.”
*
* * * *
“Siyasallaşmamış
dine, dincileşmemiş dindara insan ister istemez saygı duyuyor.”
*
* * * *
“Kuzeye
doğru çıktıkça demokratik ortamın daha iyi teneffüs edildiğine inanıyorum.
İsveç’te de devlet başkanlarının eşleriyle birlikte sinemaya, tiyatroya gidip,
sıraya girip bilet aldıktan sonra film izlediklerini duymuş, okumuştum.”
*
* * * *
“Hiçbirimiz
bu ülkenin dilini bilmiyoruz. Onlar da bizim dilimizi. Ama sevgi, peşine
takıyor insanı. Dil arkasından nasıl olsa gelecek. Öğrenmek için hiçbir dil zor
değil. ‘Sevgice’ dillerin en güzeli ve en kolay öğrenileni.”
*
* * * *
“Polonya’nın
ne Başbakanını, ne Eğitim Bakanını, ne de Meclisini biliyorum. Şarkılarını,
danslarını öğrendim ama… kültür verilerini tanımak o ulusu tanımak galiba…”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir:
1.Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigory Petrov
2.İlber Ortaylı Seyahatmamesi - İlber Ortaylı
3.Japon Kültürü - Bozkurt Güvenç
İlginizi çekebilir:
1.Beyaz Zambaklar Ülkesinde - Grigory Petrov
2.İlber Ortaylı Seyahatmamesi - İlber Ortaylı
3.Japon Kültürü - Bozkurt Güvenç