HER GÜN BİRAZ DAHA YAKIN (Irvin YALOM)
Bir insana yakınlaştıkça aslında ondan uzaklaşır mıyız; bilmediğimiz, olumsuz yönlerini keşfettikçe ya da tanımadığımız yüzünü gördükçe?
Belki de uzaklaştıkça yakınlaşırız; onsuz yapamayacağımızı anlayınca ya da onu hatalarıyla kabul ettiğimizi fark edince?
Irvin Yalom: Her Gün Biraz Daha Yakın
“Bu hayatın okunmamış klinik notlar ve dinlenmeyen elektromanyetik bantların bulunduğu terk edilmiş bir depo yerine bir okuyucunun zihninde var olacağını bilmek ne kadar güzel.”
Belki de uzaklaştıkça yakınlaşırız; onsuz yapamayacağımızı anlayınca ya da onu hatalarıyla kabul ettiğimizi fark edince?
Irvin Yalom: Her Gün Biraz Daha Yakın
“Bu hayatın okunmamış klinik notlar ve dinlenmeyen elektromanyetik bantların bulunduğu terk edilmiş bir depo yerine bir okuyucunun zihninde var olacağını bilmek ne kadar güzel.”
*
* * * *
“Kendine
ait değildi, hiçbir şeyi birbirine uymuyordu – saçları, gülmesi, sesi,
yürüyüşü, kazağı, ayakkabıları, her şeyi tesadüfen bir araya gelmişti ve
hepsinin – saçların, yürüyüşün, eklemlerin, eskimiş kot pantolonun, askeri
çorapların, her şeyin – aniden birbirinden ayrılması olasılığı vardı. Geriye ne
kalacağını merak ettim. Belki sadece sırıtışı.”
*
* * * *
“Kendisini
başkalarına sevdirmekle o kadar meşgul ki kendine başkalarını sevip sevmediğini
sormayı hiç düşünmemiş.”
*
* * * *
“Artık
yakın zamanlarda okuduklarım veya terapistlerle yaptığım sohbetler terapime
karışıyor, kendimi kendine ait rengi olmayan bir bukalemun gibi hissetmeme
neden oluyor.”
*
* * * *
“Bu ilk
seanslarda istediğim kadar kötü olabilirim galiba, böylece daha sonra değişim
çok güzel görünür.”
*
* * * *
“Hepsi
buydu, onun tek hayatı. Erteleme bileti yoktu, kendini daha iyi hissettiğinde
tekrarlanacak değildi bu hayat. ‘Ginny, şu anda hayatın içindesin ve başka bir
zamana erteleyemezsin bu hayatı.’”
*
* * * *
“Duyguları
hakkında daha dürüst olduğunda, direnmeyi ve inkârı bıraktığında memnun
oluyordum. Dürüst olduğu sürece bu içsel konuların hoş ya da nahoş olması benim
için pek fark etmiyordu.”
*
* * * *
“Öfkesini
ya da saldırganlığını ifade etmedeki yetersizliği, kendini savunma ve haklarını
talep etmedeki eksikliği bu bütüne çok güzel uyuyordu. İfade etmek bir yana,
öfkeyi hissetmesini engelleyen şeyi keşfetmeye başlamamıştık bile. İyice dolmuş
olan, gizli bir öfke rezervuarı olduğunu, fakat musluğu kapatamayacak diye
dokunmaktan bile korktuğunu hissediyorum.”
*
* * * *
“Öfkesini
ya da diğer derin duygularını açığa vurmayarak, tek boyutlu bir insan olarak
kalıyor, böylece insanların kendisinin tercih ettiği şekilde derin ve eşitlikçi
bir ilişkiye girmelerini engelliyordu. Eğer Karl kendisini terk ederse bunun
nedeni öfkesi yüzünden Karl’ın kendisinden kaçması değil, öfkesinin eksikliği
yüzünden olacaktı.”
*
* * * *
“Yanlış
yaptığım bir şey yüzünden üzüldüğünde, onu incittiğim için bana zarar verme yolu
olarak buraya gelip morgdaymış gibi oturmak yerine canıma okursa kendimi ona
çok daha yakın hissedeceğimi söyledim. Karl’la da aynı şeyin geçerli olduğunu
ve eğer ilişkide kendini rahatsız hissediyorsa ya da ilişkinin herhangi bir
şekilde tatmin edici olmadığını düşünüyorsa Karl’a bu duygularını açmayarak
ilişkinin bitmesini garanti ettiğini söyledim. Acısı hakkında konuşmayarak
kendisini ondan daha da uzaklaştırıyordu, tıpkı benden uzaklaştırdığı gibi.”
*
* * * *
“Ginny
ile birlikteyken elle tutulacak ya da üzerinde çalışılacak hiçbir şey yoktu.
Ginny’e değişmesi için yardım etme konusunda yavaş yavaş bir boşunalık hissine
kapılıyordum; kendisi hiçbir değişiklik yapmak istemiyordu. Seansın sonunda
dümdüz yüzeyi olan sarp bir kayalıkla karşı karşıya olduğumu hissettim.”
*
* * * *
“Kendisinin
hayatında ise hiç heyecan yoktu ve yaptığı her işte farklı seçeneği yoktu,
sadece tek bir seçeneği vardı. Bu noktayı onunla tartışmaya çalıştım. Yaptığı
her şeyde seçenekleri olduğu oldukça açıktı. Yalnızca kendisinin seçeneği
olmadığını düşünüyordu.”
*
* * * *
“Son
birkaç aydır Heidegger okumakla meşgulüm, çünkü en temel konuyla – varlığın
anlamıyla – uğraşıyor, fakat bu benim için kendimi cezalandırıcı nitelikte bir
cüret, çünkü dili ve düşüncesini anlamak acı verecek derecede zor. Neden
diğerlerinin de aynı ezici konularla uğraşmasını bekliyorum ki?”
*
* * * *
“Çiftlerden
biri değişip diğeri değişmediğinde ilişkinin dengesinin değişip çiftin artık
bir arada kalamaması çok yaygındır; büyük bir olasılıkla Ginny Karl’ı geride
bırakmıştı ya da en azından Karl’ın yargılayıcı tutumu yüzünden ilişkilerinin
kendi büyümesini önlediğini fark etmişti.”
*
* * * *
“Her
seferinde herkese her şeyi vermek, kendin için bir şey kalmaması demektir.”
*
* * * *
“Ona
yerimi vermek için ayağa kalkıyordum, ama o zaten bir sonraki durakta
iniyordu.”
*
* * * *
“Düşünmek
ve benim çok uzun süredir kendiliğinden yaptığım şey – yani endişe etmek – arasındaki farkı anladım. Endişelenirken sadece kötü seçenekler üzerinde
düşündüm. Düşünmek, ilerleyen, genişleyen bir şey. Ben bunu hiç yapmadım.”