GÖZYAŞINDAN GÜLMECEYE
Bir mizah ustası: Aziz Nesin
“Ben bir simyacıyım, gözyaşlarımı gülmeceye çevirerek dünyaya sundum.”
Alpay Kabacalı’nın hazırladığı bir kitap: Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin.
Hikayeleri, denemeleri, şiirleri...; topluma, insana, yaşama... bakışı.
Kendi yazdıkları, hakkında yazılanlar...
Gülmek mi ağlamak mı; ya da ağlarken gülmek, gülerken ağlamak mı?
“Ben bir simyacıyım, gözyaşlarımı gülmeceye çevirerek dünyaya sundum.”
Alpay Kabacalı’nın hazırladığı bir kitap: Gözyaşından Gülmeceye Aziz Nesin.
Hikayeleri, denemeleri, şiirleri...; topluma, insana, yaşama... bakışı.
Kendi yazdıkları, hakkında yazılanlar...
Gülmek mi ağlamak mı; ya da ağlarken gülmek, gülerken ağlamak mı?
*
* * * *
“Kullandığım
iki yüzden çok takmaad içinde bugün unuttuklarım vardır. Takmaadla kitaplar da
yazdım. ‘Kadın Yazarlar Bibliyografyası’ adlı bir kitabı karıştırırken, Oya
Ateş takmaadıyla 1947’de yazdığım bir kitabımın bibliyografyaya alındığını
gördüm. Oya kızımın, Ateş de oğlumun adıdır. Asıl adımla yazsaydım, bu kitabım
okullara alınmayacaktı. Oysa bu kitap okullar için ‘monologlar’dı. (Vatan, 26.10.1963)”
*
* * * *
görsel: turhan selçuk |
“Birçok
hikâyemi, sanki çeviriyormuşum gibi yabancı adlarla yazdım. Bir Fransız adıyla
yazdığım bir hikâyemin günün birinde ‘Dünya Mizah Antolojisi’ne Fransız mizahı
olarak alındığını gördüm. Bir Çinli adıyla yazdığım bir hikâye de, bir dergide
Fransızca’dan çevrilmiş Çin hikâyesi olarak yayılmandı. (Vatan, 26.10.1963)”
*
* * * *
“Otuz
yaşından sonra yazar oldum. Muhsin Ertuğrul evet deseydi, yazar değil, oyuncu
olacaktım. (1969)”
*
* * * *
“Ben bir
rastlantıyla okuma olanağı bulmuştum. Açların, çıplakların, okuyamayanların
yerini, şans bize gülmüş, biz doldurmuştuk. Peki, bana bunları kim veriyor?
diye sorduğumda, o günlerdeki yanıtım ‘devlet’ oluyordu. Daha sonra, ‘devlet
kimi temsil ediyor’ sorusuyla asıl karşılığını da buldum: Halk veriyordu.
Türkiye gibi okuyamayanların milyonları bulduğu bir ülkede, okuyabilenleri
aslında halk okutuyordu. Bunu bir yere geldikten sonra herkesin düşünmesi
gerekiyor. Bu borç ödenmez, ama ödemeye çalışmak gerekiyor. (1990)”
*
* * * *
“Gülmecelerimle
okurlarıma şunu düşündürmek istiyorum: Yaşadığımız toplum ve bu toplumsal yapı
adaletli değildir ve içinde bulunduğumuz koşullar da güzel değildir.
Adaletsizlikten, çirkinliklerden kurtulmak için, başta kendimiz olmak üzere,
çevremizi, toplumumuzu, dünyamızı değiştirme özlem ve isteği yaratmak. (1986)”
görsel: turhan selçuk |
*
* * * *
“Sanatın
bir şanssızlığı var… Bilim veya teknik konuları gibi değil. Teknik buluşlar,
bilimsel buluşlar o adam olmasa bile başka biri tarafından bulunabilir. Toplum,
doğa koşulları bunu buldurur. Aynı bilgilerin dünyanın değişik yerlerinde
birbirinden habersiz olarak bulunuşlarından bunu anlıyoruz. Ama sanat öyle
değil. Örneğin Shakespeare Hamlet’i yazmamış olsaydı, Hamlet yazılmamış olurdu.
(1981)”
*
* * * *
“Her
kesimden, her sınıftan, her katmandan gelen bütün okurların yazdıklarımı
anlamalarına çalışıyorum. Her okur, kendi kültür anteninin alıcı gücüne göre
yazdıklarımı anlamalıdır. Bu yüzden kitaplarım köylerden büyük kentlere dek her
eve girebiliyor, yoksulu zengini, aydını az okumuşu, en seçkini ve en düşkünü
yazılarımı okuyabiliyor. (1986)”
*
* * * *
görsel: turhan selçuk |
“Bence
okur, kitabı, bir yazıyı okurken değil, okurken anlamak için değil, okuyup
anladıktan sonra yorumlamak, üzerinde düşünmek için çaba harcamalı,
zorlanmalıdır. Ben bunu yapmaya çalışıyorum. (1986)”
*
* * * *
“Ben
kendimi yazdıklarımla değiştiriyorum. Okurlarımın da kendilerini
değiştirmelerini istiyorum. Böylece dünya daha güzele doğru gidebilir. Tabii ki
yazın yoluyla bu değişme olmaz. Ama insanlara, değişme ve değiştirme isteği
verir yazın. (1987)”
*
* * * *
“Başka
hiçbir araç, insanları insanlara, toplumları toplumlara, halkları halklara,
ulusları uluslara yazın kertesinde anlatıp tanıtamaz. (1986)”
*
* * * *
“Ben
isterim ki benim her kitabımı okuyan okur kendisinde bir artma duysun. Kitabı
okumadan önce diyelim ki onun manevi varlığı X ise okuduktan sonra, X+1, X+3
olabilmelidir ki, o kendisini ve çevresini değiştirme özlemi duyabilsin. (1987)”
*
* * * *
“Salt
İslam’ın değil, hiçbir dinin ve mezhebin aşağılanmasını istemem ve doğru da
bulmam. Müslümanlığa olduğu kadar, iman edilen bütün dinlere ve o dinlerden
olanlara, ister Hıristiyan, ister Musevi, ister Budist, ister çoktanrılı, ister
puta, ister ateşe, ister doğaya tapan olsun ve isterse dinsiz olsun, insana
saygım olduğu için, hepsine saygılıyım. Ama hangi dinden ve imandan, hangi
ideolojiden olursa olsun, bağnazların, gericilerin, yobazların, köktencilerin
karşısındayım. Çünkü onlar, insanlığın ilerlemesine, hoşgörüye, biçimsel değil,
gerçek demokrasiye düşmandırlar. (1993)”
*
* * * *
“Bir
hafta on gün yazmayan, bir ay yazmayan bir insan, sonra ‘ben yazarım’ derse… İnanmam
o insanın yazarlığına. Yazar, vapurda, trende, uçakta, her yerde, her an yazma
halinde olmalıdır. Bunun için, o çalışmalar bana çok yardım etti. Kitaplarım,
sanırım ki, yazdığım yazıların beşte, hatta yedide, sekizde biridir.”
*
* * * *
“O
çileli günlerini hiç bilmiyorum Aziz’in. Birbirimiz için iki yabancı insan bile
değildik, iki meçhul şeydik! (Yusuf Ziya Ortaç, Bizim Yokuş, İst. 1966)”
*
* * * *
“Yapısından
gelen çok ilginç özellikleri vardı. Olayların üzerine gitmeyi severdi.
İnsanlara büyük bir sevgi duyar, fakat o insanların akılsız tutum ve
davranışları karşısında isyan ederdi. Ve her türlü duygusunu, kimi zaman
abartılmış bir biçimde dile getirirdi. Ve bu nedenle kimi çevrelerde,
olduğundan çok farklı tanındı ve değerlendirildi. (Toktamış Ateş, Cumhuriyet, 7 Temmuz 1995)”
görsel: turhan selçuk |
*
* * * *
“O, ömrü
boyunca, çok sevdiğini sandığım halkının üstüne serpilen ölü toprağını
kaldırmaya çalıştı. Yüzüne ayna tutup kendisine bakmaya zorladı. (Gülay
Göktürk, Yeni Yüzyıl, 8 Temmuz 1995)”
*
* * * *
“Bu
toplumda lider olmayı değil, turnusol kâğıdı olmayı seçti. Hırçınlığı, sivri
dilliliği, inadı, direnci bu seçimindendir. Lider, uzlaşmak, çevresiyle
birlikte yürümek zorundadır. Turnusol kâğıdı ise uzlaşmazlığı temsil eder. O,
asitle bazı kesin biçimde ayırırken ayrım noktalarını vurgulamakla yükümlüdür.
Ama her şeyin üstünü örtmeye alışmış ‘pragmatik’ bir toplumda turnusol kağıdı
görevini üstlenmiş kişilikler, taşınması zor duruma gelir. (Erdal Atabek, Cumhuriyet, 10 Temmuz 1995)”
*
* * * *
“Hoşgörünün
okyanusunda kulaç atanlar, bağnazlığın sığlığında debelenenlere acıyarak
bakarlar. (İlhan Selçuk, Cumhuriyet, 7
Temmuz, 1995) ”
*
* * * *
“Aziz
Bey’in eserlerinde, kızsak da, sevsek de, nefret de etsek, gerçekçi bir Türk
kimliği vardır. Aziz Bey’in sürekli okunmasının, her kuşağın onu kendine göre
yeniden yorumlamasının sırrı buradadır. (Doğan Hızlan, Hürriyet, 7 Temmuz 1995)”
*
* * * *
“Adımı
‘Nusret’ koymuşlar. Bu Arapça kelimenin Türkçesi ‘Tanrı yardımı’ demektir. Tam
bize uygun bir addır. Çünkü başka hiçbir umutları olmadığından, ailem bütün
umudunu Tanrı’ya bağlamıştı. (1968)”
*
* * * *
“Hikâye
yazmaya, askerliğim sırasında başlamıştım. O zamanlar, gazetelerde yazan
askerlere üstleri iyi gözle bakmadıklarından, yazılarımı kendi adımla değil,
babamın adıyla Aziz Nesin diye yazdım. Bu ilk takmadım, gerçek adımı örttü,
Nusret Nesin unutuldu. (1968)”
*
* * * *
“Yaşımdan
genç göründüğümü söylüyorlar. Çalışmaktan, yaşamaya vakit bulamadığım için
yaşlanmamış olacağım. (1968)”
*
* * * *
“Avuç
içi gibi bilinen bu yeryüzünün bilinmeyen bir yerinde açları toklarından çok,
düşünenleri konuşanlarından az bir ülke varmış. (Hoptirinam’dan)”
*
* * * *
“Bugünün
bunalım nedenlerinden biri de, tıpkı bir depremi önceden sezişteki
tedirginlikten geliyor. Gençlik, kendi yaşam güvenliği için, sağlam bir dünya
istiyor. Oysa bir ayağı bugünün çıkarcı bencilliğine, öbür ayağı geleceğin
tedirginliğine dayalıyken, gençlik nasıl güvenli olabilir!”
*
* * * *
“Yapılması
gereken şey, bağnazlık yerine, dinler ve halklar arasında hoşgörü
yerleştirmektir. Bütün dinlerin ve dinsizlerin ve ulusların bir arada ve barış
içinde yaşamalarının tek yolu hoşgörüdür.”
▬ ▬ ▬
İlginizi
çekebilir:
1.YeşilMürekkep – Osman Balcıgil