YABANA DOĞRU (Jon KRAKAUER)
Doğayla mücadele etmek midir asıl olan, yoksa ona uyum sağlamak mı? Doğayı seviyor muyuz gerçekten, yoksa ona kendi gücümüzü kanıtlamak için mi ihtiyaç duyuyoruz?
Jon Krakauer’in, orijinal adı “Into the Wild” olan ve dilimize “Yabana Doğru” olarak çevrilen eseri bizleri belki de bambaşka sorular ve cevaplarla buluşturacak. Keyifli yolculuklar.
Jon Krakauer’in, orijinal adı “Into the Wild” olan ve dilimize “Yabana Doğru” olarak çevrilen eseri bizleri belki de bambaşka sorular ve cevaplarla buluşturacak. Keyifli yolculuklar.
“Alex’in
ancak 12-13 kilo çekermiş gibi görünen sırt çantası, deneyimli bir avcı ve
orman adamı olan Gallien’in dikkatinden kaçmamıştı; çocuğun çantası, bu
arazide, özellikle de baharın ilk zamanlarında geçirilecek birkaç ay için fazla
hafifti. ‘Bu türden yolculuğa çıkan birinin yanına almasını bekleyeceğiniz
yiyecek ve malzeme miktarının yakınından bile geçmiyordu.’ diye hatırlatıyor
Gallien.”
*
* * * *
“Gallien
kamyonetini döndürerek yeniden Parks Otoyolu’na çıktı ve Anchorage’a doğru
devam etti. Birkaç kilometre sonra, Alaska Eyalet Devriyesi’ne ait ofisin
bulunduğu Healy taraflarında küçük bir yerleşimden geçerken yetkililere çocukla
ilgili bilgi vermeyi düşünse de bunu yapmadı. ‘Başına bir şey gelmeyeceğini
düşündüm.’ diye açıklıyor bunu Gallien. ‘Kısa sürede acıkıp yeniden otoyola çıkacağını
tahmin ettim. Normal olan her insanın yapacağı şey budur.’”
*
* * * *
“Üçüncü
içkisini deviren Westerberg, ‘Zeki bir çocuk olduğunu bakar bakmaz
anlıyordunuz’ diye belirtiyor düşüncesini. ‘Çok okuyordu. Büyük laflar
ediyordu. Başına gelenlerin nedenlerinden biri, bu düşünme işine çok fazla
kaptırmış olmasaydı belki. Bazen dünyayı anlamak, insanların neden birbirlerine
bu kadar kötü davrandığını çıkarabilmek için kendini çok zorluyordu. Birkaç
kere, bu tür şeylere çok fazla dalmanın hata olduğunu söyledim. Fakat Alex
kafasını bu konulara takmıştı bir kere. Bir sonraki adımı atmadan önce, mutlak
doğru olan cevabı daima bulması gerekiyordu.’”
*
* * * *
“Peygamberler ve münzeviler çöle gider;
hacılar ve sürgünler çölleri aşar. Büyük dinlerin liderleri, gerçeklikten
kaçmak değil, aksine onu bulmak için inzivanın şifa verici ve ruhani
değerlerini çölde aramaya çıkmıştır. (PAUL SHEPARD – DOĞADAKİ İNSAN:
DOĞANIN ESTETİĞİNE TARİHSEL BİR BAKIŞ)”
*
* * * *
“Altı
gün sonra, onu arabasına alan genç Alman çift Thomas ve Karin’le Büyük
Kanyon’un dibinde kamp yaparken, günlüğüne şunları yazdı: ‘Temmuz 1990’da yola
çıkan Alex’le bu çocuk aynı kişi olabilir mi? Kötü beslenme ve yol şartları
Alex’in vücuduna çok zarar verdi. On kilonun üzerinde kaybetti. Ama ruhu
kanatlanmış uçuyor.’”
*
* * * *
“Burre,
McCandless’ın insanlardan kaçan biri olmadığının altını çiziyor. ‘İnsanlarla
birlikteyken iyi zaman geçiriyordu, gerçekten keyfi yerindeydi. Pazardayken,
tezgâha yanaşan herkesle uzun uzun konuşurdu. Niland’da altı ya da yedi düzine
insanla tanışmıştır herhalde. Hepsine de cana yakın davrandığını
söyleyebilirim. Tamam, bazen kendi içine çekilmeye ihtiyaç duyuyordu elbette.
Ama münzevi değildi. İstediğinde sosyalleşebiliyordu. Bazen, etrafında tek bir
insanın olmayacağını bildiği ileriki zamanlar için ilişki biriktiriyormuş gibi
gelirdi bana.’”
*
* * * *
“En büyük kazançlar ve değerler en az takdir
edilenlerdir. Varlıklarından kolaylıkla şüphe edebiliriz. Çabucak unutulurlar.
En yüksek gerçek onlardır. Belki de en şaşırtıcı ve gerçek şeyler bir insandan
diğerine aktarılamaz. (HENRY DAVİD THOREAU- WALDEN CHRİS MCCANDLESS’IN EŞYALARI
ARASINDA BULUNAN KİTABIN ALTI ÇİZİLMİŞ SATIRLARI)”
*
* * * *
“Jan
Burres ve Wayne Westerberg’le arasındaki mesafeyi başarılı bir şekilde korumuş,
bu insanlardan bir şeyler bekleyecek noktaya gelmeden hayatlarından kayıp
gitmişti. Şimdi de Ron Franz’ın hayatından zahmetsizce çıkıp gidiyordu.”
*
* * * *
“Franz,
McCandless’la birlikte geçirdiği zamandan büyük keyif almış olsa da, aynı
zamanda hızla gelişen arkadaşlıkları ne denli yalnız olduğunu anlamasına yol
açmıştı. McCandless Franz’a, adamın hayatındaki her geçen gün daha da
genişleyen boşluğu göstermiş ve bu boşluğu doldurmaya çalışmıştı. Ancak genç
adam tıpkı geldiği gibi aniden çekip gittiğinde, Franz hiç beklemediği bir
şekilde, çok derin bir acıyla kalakaldı.”
*
* * * *
“Çoğu
insan onları mutsuz eden koşullarda yaşıyor ve gene de bunu değiştirmek için
hiçbir şey yapmıyorlar. Çünkü güvenli, rahat, rutin bir hayata koşullanmış
durumdalar. Tüm bunlar huzur veriyor gibi görünse de, insanın içindeki maceracı
ruh için kesin olarak çizilmiş bir gelecekten daha yıkıcı bir şey
düşünemiyorum.”
*
* * * *
“Her
yeni gün yepyeni bir güneşin altında doğabilir. Hayattan daha fazlasını almak
istiyorsan, Ron, monoton bir güvenlik hissine dair inadını bir kenara bırakıp
sana ilk başta çılgınca gelebilecek bir hayata adım atmalısın. Bu yaşama bir
kez alıştıktan sonra, tüm anlamını ve inanılmaz güzelliğini göreceksin. Yani
Ron, uzun lafın kısası, bir an önce Salton City’den çıkarak kendini yollara
vurmalısın. Buna çok memnun kalacağına seni temin ederim. Ama korkarım sen gene
de bu söylediklerime hiç kulak asmayacaksın. Benim inatçı keçinin teki olduğumu
düşünüyorsun ama sen benden de inatçısın. Bir yola çıksan, çok yakınlarında
yeryüzündeki en güzel manzaralardan birinin seni beklediğini göreceksin.”
*
* * * *
*
* * * *
“Şaşırtıcı
belki ama seksen bir yaşındaki adam, yirmi dört yaşındaki cüretkâr gencin
öğütlerini dinledi. Mobilyalarıyla sahip olduğu eşyaların çoğunu depoya
kaldırdı, bir GMC Duravan satın alıp içini ranza ve kamp malzemeleriyle
donattı. Ardından evini terk etti ve bajada’da
kamp kurdu.”
*
* * * *
Anthony Storr - Yalnızlık Kişinin Kendine Dönüşü |
*
* * * *
“Alex
sağduyulu biri sayılmazdı. Onu tanıyan insanların çoğu, kendilerine bunu
sormadığım halde, Alex’in ormanda dolanırken ağaçları görmekte zorlanacak
türden bir çocuk olduğunu söylüyor.”
*
* * * *
“Aslında kayda değer gerçekleri kavrayabilmek
adına hastalıklı aşırılıklara yönelmek, yaratıcı dehalara özgü bir illet
olabilir. Ancak bu, ruhani yaralarını anlam yüklü sanata ya da düşünceye dönüştüremeyenler
için kalıcı bir yaşam biçimi olamaz. (THEDORE ROSZAK- MUCİZENİN PEŞİNDE) ”
*
* * * *
“Ölümüne
yol açan şey, bir USGS pusulası ve izci rehberiyle kolaylıkla bertaraf
edebileceği cehaletidir. Bu yüzden, her ne kadar ebeveynleri için üzülüyor
olsam da, ona yönelik en ufak bir sempati beslemiyorum. Bu türden dikbaşlı bir
cehalet, yabani topraklara karşı saygısızlık anlamına geldiği gibi, çelişkili
bir şekilde, Exxon Valdes faciasıyla sonuçlanan küstahlığın bir benzerini de
gözler önüne seriyor. Yeterince hazırlıklı olmayan ve kendilerine aşırı güvenen
adamların faciaya davetiye çıkardığı olaylara bir örnek daha. Çünkü tabiata
karşı gerekli düzeyde tevazuya sahip değiller.”
*
* * * *
“McCandless,
bir kalemde vahşi doğa kurbanı sınıfına sokulamaz. Her ne kadar yaban hayat
açısından ihtiyatsız, eğitimsiz ve aptallık ölçüsünde tedbirsiz olsa bile,
yetersiz değildi. Aksi takdirde Alaska’da 113 gün tutunamazdı.”
*
* * * *
“Bu
diyarların güzelliği artık benim bir parçam haline geliyor. Kendimi hayattan
iyice kopmuş ve bir şekilde daha yumuşak başlı hissediyorum… Burada birkaç iyi
arkadaşım olsa da aralarında neden burada bulunduğumu ya da ne yaptığımı
gerçekten anlayan yok. Ama dar sınırlara sahip bir anlayıştan daha fazlasını
taşıyan birileriyle de karşılaşmış değilim. Yalnız başıma çok ilerlemiş
durumdayım. Çoğu insanın yaşadığı şekliyle hayat beni hiçbir zaman tatmin
etmedi. Her zaman için çok daha yoğun ve zengin bir hayat yaşamak istedim.”
* * * * *
“Ona
golf oynamayı öğretmek istediğimde, yöntemin her şey demek olduğunu kabul
etmemişti. Her seferinde görüp görebileceğiniz en güçlü vuruşu yapıyordu. Bazen
300 metreyi buluyor, genellikle de topu sahanın dışına kadar yolluyordu.
Chris’in çok fazla doğal yeteneği vardı. ama yeteneklerini geliştirmesi ve
yolun yüzde onluk son kısmını alması için onu eğitmek istediğinizde, aranıza
bir duvar çekerdi. Ne türden olursa olsun, talimat almaktan hoşlanmıyordu.”
* * * * *
“Çocuklar masumdur ve adalet isterler oysa
çoğumuz kötüyüz ve doğal olarak adalet değil, merhamet bekliyoruz. (G.K.
CHESTERTON)”
* * * * *
“Baba şaşıp kalmıştı. Bu tür yüzleşmeler
genellikle, ‘O kadar altını değiştirdim, seni nankör!’ derdi fakat bunu
söyleyemezdi şimdi. Birincisi, bu doğru değildi (bir çocuğun on bezinden
dokuzunu annesi değiştirmiştir) ve ikinci olarak da, bu laf anında Sam II’ye
neye deli olduğunu hatırlatırdı. O küçükken sen büyük olduğun için deli olurdu.
Hayır, öyle değildi. O çaresizken sen güçlü olduğun için deli olurdu. Hayır,
öyle de değildi. Senin varlığın elzemken, o sana bağımlı olduğu için deli
olurdu. Öyle hiç değildi. Delirmişti çünkü seni sevdiğinde, bunu fark
etmemiştin. (DONALD BARTHELME – ÖLÜ BABA) ”
* * * * *
“Gençken
arzuladığınız şeylere layık olduğunuza inanmak bir şeyi gerçekten istediğiniz
takdirde buna ulaşmanın tanrı tarafından size bahşedilmiş en doğal hak olduğuna
hükmetmek kolaydır.”
* * * * *
“Yaban hayat, insanlıktan ve insanlığın
elinden çıkma olan şeylerden usananları ya da tiksinti duyanları kendine çekti.
Yalnızca toplumdan kaçabilme fırsatını tanımakla kalmadı, aynı zamanda romantik
bireyin kendi ruhuna yönelik tutkusunu deneyimleyebilmesi için elverişli bir
ortam da sundu. Vahşi doğanın ıssızlığı ve sınırsız özgürlüğü, hem melankoli hem
de coşku için kusursuz bir dekor oldu. (RODERİCK NASH – YABAN HAYAT VE
AMERİKAN ZİHNİ) ”
* * * * *
* * * * *
* * * * *
“Öte
yandan, Muir ve Thoreau’nun aksine, McCandless esas olarak doğa ya da daha
genel anlamda dünya üzerine düşünmekten ziyade, kendi ruhunun derinliklerini
keşfetmek amacıyla yaban topraklara girmişti. Fakat kısa bir zaman zarfının
ardından, Muir ve Thoreau’nun zaten bildiği gerçeği keşfetti. Yabanda uzun süre
yaşamak, kaçınılmaz bir şekilde, kişinin dikkatinin kendi içine olduğu kadar, dışındaki
dünyaya da yönelmesine neden oluyordu. Doğaya dair incelikli bir anlayış ve
güçlü duygusal bağlar kurmaksızın yabanda yaşamak imkânsızdı.”
* * * * *
“Her iki
hipotezin de doğruluk payı olabilir fakat bir insanın ölümünden sonra gelen bu
tür sıradan psikanalizler, üzerine yüklenilen kişiyi kaçınılmaz bir şekilde
alçaltan ve değersizleştiren, şüphe götürür ve oldukça spekülatif girişimler
olarak kalmaktadır. Chris McCandless’ın alışılmışın dışındaki tinsel arayışını
basmakalıp psikolojik bozuklukların sıralandığı bir listeye indirgeyerek nasıl
bir fayda sağlanacağı belirsizdir.”