ZEN ZİHNİ BAŞLANGIÇ ZİHNİDİR (Shunryu SUZUKİ)
“Bu
kitap, büyük Zen Ustası Shunryu Suzuki’nin California’daki küçük bir Zen
grubuna verdiği bir dizi konuşmadan derlenerek hazırlanmıştır. Suzuki, Zen
burada ve bu andadır demektedir.”
Bugün rüzgâr Uzakdoğu tarafından esiyor. İsmi her ne kadar bizim
kültürümüze uzak düşse de – Zen Zihni Başlangıç Zihnidir – anlatılanlar hiç de
yabancı değil aslında. Eğer varsa önyargılarımızı bir kenara bırakalım ve
kitabın satırları arasındaki gezintimize başlayalım.
“İnsan
bir şeye fazla alıştığında, onun içindeki gerçekleri göremez hale geliyor.
(Çevirenin Sözü / Cem Şen, Ekim 1992, Cihangir)”
*
* * * *
“Ustanın
tek kitabı olan bu kitap, tümüyle başlangıç zihni üzerine kuruludur. Bu kitap,
bize hem başlangıç zihninin ne olduğunu, hem de bu zihni yaşamımızın her anında
nasıl koruyacağımızı anlatmaktadır. (Çevirenin Sözü / Cem Şen, Ekim 1992,
Cihangir)”
*
* * * *
“Bir işe
yeni başlayan insanın zihni boştur, bir ustanın alışkanlıklarından özgürdür,
her şeyi kabullenmeye, her şeyden şüphelenmeye hazırdır ve tüm olasılıklara
karşı açıktır. Bu, olguları oldukları gibi görebilecek, adım adım ve birden
bire her şeyin öz doğasını fark edebilecek bir zihindir. Bu Zen zihni, kitabın
tümünde bulunmaktadır. (Giriş / Richard Baker, Kyoto 1970)”
*
* * * *
Kitap önsöz ve giriş bölümleriyle başlıyor. Bu bölümlerde
anlatılanlar kitaba ön hazırlık niteliğinde. Zen zihni nedir, başlangıç zihni
ne anlama gelir gibi soruların cevapları daha başlangıçta yanıt buluyor. Sonrasında
neler var, derseniz…
Kitap
üç bölümden oluşuyor. – Bu arada elimdeki baskı Dharma Yayınları’na ait, 146
sayfalık 1992 tarihli – Birinci bölüm “Doğru Uygulama” adını taşıyor. “Oturuş”,
“Solunum”, “Zihnin Arsız Otları” gibi alt başlıkları var. İkinci bölüm “Doğru
Tutum” ise “Doğru Çaba”, “Taşı Cilalamak”, “İletişim” gibi alt başlıkları
içeriyor. Üçüncü ve son bölümde de “Geçicilik”, “Dinginlik” gibi başlıklar “Doğru
Anlayış” üst başlığında buluşmuş.
“Başlangıç
zihninde ‘bir şey başardım’ gibi bir düşünce yoktur. Ben merkezli düşüncelerin
tümü, engin zihninizi kısıtlar.”
*
* * * *
“Başlangıç
zihni, sevecenlik dolu bir zihindir. Zihnimiz, sevecen olduğunda sınırsızdır.”
“Başlangıç zihni” yukarıdaki alıntılardan da anlaşılacağı
üzerine bizi çocukluğumuza taşıyor. Çocukluğun o art niyetsiz, sevgi ve neşe
dolu, sadece o ânı düşünen, egoyla tanışmamış hali.
*
* * * *
“Yalnızca
içten olmak ve her an elimizden gelenin en iyisini yapmak yeterlidir.”
“Elimizden gelenin en iyisi” belki de kilit bir söz. Bizler nedense
hep aşırı bir gayret içindeyizdir. Hatta kullandığımız söz de bunun bir ifadesi
midir acaba? “Elimden gelenin fazlasını yaptım” sözüyle çabamızın çokluğunu,
aşırılığını anlatmak isteriz belki de. Bir çocuğa sorduğunuzda o “elinden
geleni” yapar; çünkü bilir ki bu sözün içinde çabanın büyüklüğü saklıdır zaten.
Yapılabilecek her şey yapılmış, harcanabilecek tüm çaba sarf edilmiştir. Ama bir
yetişkin çoğu zaman “elinden gelenin fazlası”nı yapar. Bu mümkün müdür diye
düşünmez hiçbir zaman. Çünkü o başlangıç zihninden çoktan uzaklaşmış, aşırının
iyi olduğu düşüncesine çoktan kendini kaptırmıştır.
*
* * * *
“Gerçek
doğamızı ifade ettiğimizde birer insanızdır. Gerçek doğamızı ifade etmediğimizde
ise insan değilizdir ve ne olduğumuzu da bilemeyiz.”
*
* * * *
“Buda,
iyi öküz sürücüsü için de aynı şeyi söyler. Sürücü, öküzünün ne kadar yük
taşıyabileceğini bilir ve sırtına taşıyamayacağı kadar ağır bir yük yüklemez.
Kendi yolunuzu ve zihinsel durumunuzu biliyorsunuz. Aşırı yük taşımayın! Buda
aynı zamanda, kişiliği oluşturmanın bir baraj inşa etmeye benzediğini
söylemiştir. Bendi kurarken çok dikkatli olmalısınız. Onu bir an önce yapıp
bitirmek isterseniz, dışarıya su sızdıracaktır. Bendi dikkatle kurduğunuzda,
göleti koruyacak iyi bir barajınız olur.”
*
* * * *
“Ben
Japonya’da Eiheiji tapınağındayken, herkes yapması gereken şeyi yapardı. Hepsi
bu.”
*
* * * *
“Güçlüklerle
karşılaşırız, çünkü duygularımız vardır.”
*
* * * *
“Tohumun,
özel bir bitki olmak gibi bir düşüncesi yoktur, fakat kendine ait bir biçimi
vardır ve hem toprakla, hem de çevresiyle mükemmel bir uyum içindedir.
Büyürken, zaman boyunca kendi doğasını ifade eder.”
Doğa bunun için bizi dinlendiriyor galiba. Kimseyle bir derdi
yok. Rüzgâr esiyor, güneş parlıyor, çiçekler açıyor, kuşlar cıvıldıyor. Her varlık
kendi işinde, sadece kendini ifade ediyor; birbirini rahatsız etmeden, birbiriyle
yarışmadan, didişmeden.
*
* * * *
“Örneğin
bir konuşma dinlerken kendinize ait bir düşünceniz olmamalı. Zihninizdekileri
unutun ve yalnızca karşınızdakinin neler söylediğini dinleyin. Zihninizde
hiçbir şey bulundurmamak doğallıktır. O zaman, karşınızdaki insanın ne
söylediğini anlarsınız. Fakat karşınızdaki insanın söyledikleriyle
kıyaslayacağınız bir düşünceniz olursa, her şeyi duyamazsınız, anlayışınız tek
yanlı olur. Bu, doğallık değildir. Bir şey yaparken, tümüyle onunla
ilgilenmelisiniz. Kendinizi yaptığınız işe tümüyle adamalısınız.”
*
* * * *
“Dogen’in
dediği gibi, ‘Biz onları sevsek de çiçekler düşer ve onları sevmesek de arsız
otlar büyür.’ Böyle olsa da, bu bizim yaşamımızdır.”
Kitapta anlatılanlarla ilgili söylenecek söz çok da konuyu
dağıtmayalım. Başta da söylediğim gibi kitabın Uzakdoğu menşeli olmasına
takılmazsanız keyifle okuyabileceğiniz bir kitap. “Buda, zen, zazen” gibi
sözcükleri bir kenara koyduğumuzda aslında insana insanı anlatan, tanıtan bir eser.
İçimizdeki çocukla barışık olmamız gerektiğini, onun sesini kısmak yerine ona
daha fazla kulak vermek gerektiğini anlıyoruz kitabı okuduğumuzda. Ne de olsa “çocukluk” doğaya, doğala en yakın dönemimiz.
“İçimizdeki
çocuk”u büyüttüğümüz, “çocuklarımız”a sevgi sunduğumuz, “doğa”yı koruduğumuz güzel
bir “dünya” dileğiyle.
▬ ▬ ▬
İlginizi
Çekebilir: