BÜYÜK KOMPOZİTÖRLER
Müzik dinlemeyi sever misiniz? Peki ya klasik müzik
tercihleriniz arasında yer alır mı?
Bugün klasik
müzik bestecilerinin yaşamlarına göz atacağız.
Kitabımız,
“Büyük Kompozitörler”. Bayağı eski bir
kitap. Elimde bulunan baskı “Varlık Yayınları”na ait. Ocak 1963 tarihli ikinci
baskı – ilki Nisan 1959 tarihli - . Kitabı sahaflardan, internet üzerinden ya
da kütüphanelerden bulabilirsiniz belki. Azize Erten, Osman Fuat Özkılıç ve
Canset Unan tarafından hazırlanan kitapta Batılı 40 bestecinin hayatı anlatılmış.
Kitabı
keyifle ve ilgiyle okudum. Bestecilerin yaşamöyküleri, en can alıcı noktaları ve
sanatçıların pek bilinmeyen yönleriyle aktarılmış. Okuru yormayan, akıcı bir anlatım
söz konusu.
Sanatçıların insani yönleri de tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmiş. Bazıları varlıklı olduğu
için sanatında kolayca ilerlerken bazıları da yoksul olduğu halde gösterdikleri
çaba ve biraz da şans sonucunda hiç tahmin etmedikleri başarılara imza
atıyorlar. Kimi hayata bir sıfır önde başlamışken sonradan zor durumlara
düşüyor ya da tam tersi “Bu çocuktan bir şey olmaz” denilenler sonradan ayakta
alkışlanıyor. Kiminin iyi niyeti başına dert açarken kiminin de egosu yolunu kesiyor. Ne de olsa “hayatta her şey insanlar için”.
İşte hayat hikâyeleri ve müzikleriyle
“Büyük Kompozitörler”
“Batı
müziğinde büyük kompozitörlerin ilki Johann Sebastian Bach’tır. Bu kitap hem
alfabe sırası, hem de kronoloji bakımından onunla başlıyor. (Bach’tan Önce)”
*
* * * *
“Yedi
nesillik Bach ailesinin beşinci çocuğuydu. O güne kadar yaşamış altmış Bach’dan
yedisi hariç geri kalanların hepsi müzikçiydi. Johann Sebastian Bach da ilk
müzik derslerini babasından aldı. Mükemmel keman ve viyola çalıyordu. Hafta
sonları bütün aile salona toplanır, kendi aralarında konserler verirdi. Bu
konserlerin en fazla alkışlananı da hiç şüphesiz ki, küçük Johann Sebastian’dı.
(Johann Sebastian Bach / 1685 - 1750)”
*
* * * *
“Bach
müzik âlemine bahşettiği eserlerin kıymetinden habersiz, bütün hayatı boyunca
durmadan dolaştı, pek az kimse tarafından takdir edildi, rakiplerinin
kıskançlıklarına kurban olmaktan kurtulamadı, samimi hisleri karşılıksız kaldı,
fakat o bunların hiçbirine aldırmıyor, boyuna yepyeni tarzlarda eserler vermeye
çalışıyordu. (Johann Sebastian Bach / 1685 - 1750)”
*
* * * *
“Haendel
oratoryo türünün ustasıdır. ‘Messiah’ adlı oratoryosu bu alanın en büyük eseri
sayılmaktadır. Oysa Haendel elli yaşına kadar İtalyan operaları bestecisi idi.
Kırktan fazla opera bestelemiştir. Haendel çok verimli bir sanatçıydı. İki-üç
haftada bir opera meydana getirdiği çokmuş. (George Friedrich Haendel / 1685-
1759)”
*
* * * *
“Messiah
1743 Martında da Londra’da icra edildi. Dinleyiciler arasında bulunan Kral II.
George besteye duyduğu hayranlığın arttığı bir an, farkında olmadan yerinden
kalkmış ve eseri ayakta dinlemeye başlamıştır. Krallarının ayağa kalktığını
gören Londralılar da ayağa kalkmıştır ve böylece ‘Hallelujah Chorus’ adlı kısmın tamamı bütün salondakilerce ayakta
dinlenmiştir. Sonraları bu jest bir gelenek halini almış, Messiah’ın bu kısmı
ayakta dinlenir olmuştur. (George Friedrich Haendel / 1685- 1759)”
*
* * * *
“On
sekizinci yüzyılın ikinci yarısında müzik sanatında büyük değişiklikler oldu.
Johann Sebastian Bach ve Haendel tarafından kullanılan biçim ve üsluplar yavaş
yavaş terk edildi ve yerlerini yeni biçim ve üsluplar aldı. (Joseph Haydn /
1732 – 1809)”
*
* * * *
“Haydn’ı
Londra yolculuğuna uğurlamaya gelen Mozart yaşlı arkadaşını bir daha
göremeyeceğini gözyaşları içinde söylüyordu. Gerçekten de göremedi. Ama yaşlı
arkadaşı değil kendisi bir yıl sonra ölmüştür. (Joseph Haydn / 1732 – 1809)”
*
* * * *
“Wolfgang
Amadeus Mozart 27 Ocak 1756’da Avusturya’da, Salzburg şehrinde doğmuştur.
Babası Leopold Mozart, keman çalan, birçok besteler ve keman için bir metod
meydana getirmiş bir müzikçiydi. Bay Leopold oğluna dört yaşında klavsen
dersleri vermeye başladı. Wolfgang dersini kolaylıkla öğreniyordu. Onun iyi bir
müzikçi olmak için doğuştan bazı özellikleri de vardı: Kulağı bir kemanda bir
notanın sekizde biri kadar akort düşüklüğünü fark edecek kadar hassastı. Ve
çirkin seslere, gürültüye karşı tepkisi de baygınlık geçirecek ölçüde
şiddetlenebiliyordu. (Wolfgang Amadeus Mozart / 1756 – 1791) ”
*
* * * *
“
‘Saraydan Kız Kaçırma’ operası 1782’de Viyana’da oynandı. Viyana’nın o zamanki
müzik otoritesi Antonio Salieri’nin çeşitli entrikalarına rağmen opera iyi
karşılandı. Prens Kaunitz, Mozart gibi bir dehanın ancak ‘bir yüzyılda bir
defa’ meydana çıktığını söylüyordu. (Wolfgang Amadeus Mozart / 1756 – 1791) ”
*
* * * *
“O, bir
dâhi çocuk değildi, hatta ilk gençlik çağında dahi hocalarını ümitsizliğe
düşürmüştü. O kadar ki içlerinden bir tanesi ‘şimdiye kadar bir şey
öğrenemediği gibi bundan sonra da öğrenemeyecek. Hele bestecilikte sıfır’
demişti. Uzun zaman ona armoni dersleri veren Haydn bile, bu garip tabiatlı
talebesinin istikbalinden şüpheliydi. (Ludwig Van Beethoven / 1770 – 1827) ”
*
* * * *
“Beethoven’in
aksine minicikken bir dâhi çocuk olarak tanınan Mozart, onun bir şeyler
yaratabileceğine inanan ilk hocasıdır. ‘Bu çocuğa dikkat edin’ demişti, ‘Bir
gün gelecek bütün dünya ondan bahsedecek.’ (Ludwig Van Beethoven / 1770 – 1827)”
*
* * * *
“Altıncı
‘Pastoral’ senfonide Beethoven tabiat hadiselerini ve insanların bunlara karşı
takındıkları tavrı gayet güzel anlatır. Bu eser onun tabiatla baş başa
geçirdiği günlerin bir neticesidir. (Ludwig Van Beethoven / 1770 – 1827)”
* * * * *
“Paganini
27 Ekim 1782’de Cenova’da doğmuştur. Küçük yaşından beri bir harika çocuk
muamelesi görmüştür. Sekiz yaşında bir Pleyel konçertosunu kilisede başarı ile
çalmıştır. On üç yaşında bütün Cenova onu ‘harika çocuk’ diye tanıyordu.
(Niccolo Paganini / 1782 – 1840)”
*
* * * *
“Paganini’nin
konserine gitmek çok zaman müzikli bir sirke gitmekten farksızdı. Sık sık
kemanının teli kopardı. Bu kopuşların hileli olduğu çok söylenmiştir. Fakat en
azından başlangıçta bu bir kaza eseri idi: İlk konserlerinden birinde bir
terslik olmuş, çaldığı parçanın güç bir yerinde kemanın teli kopuvermişti.
Birden dinleyiciler arasında bir istihza dalgası dolaşmıştı. Fakat Paganini istifini hiç bozmamış, üç telle konsere devam etmiştir. Bunun üzerine dinleyicilerin
alayları yerlerini takdire ve hayranlığa terk etmiştir. Bu kazanın Paganini’ye
bir ders verdiği ve sanatçının ileriki konserlerinde dinleyicilerini hayran
bırakmak için bile bile telleri kopardığı söylenir. Konserini üç, iki hatta bir
telle devam ettirdiği çok görülmüştür. Bu denemeler besteciye bir tel üzerinde
çalınabilecek bir eser meydana getirmek düşüncesini ilham etmiş ve Paganini
‘Sol teli üzerinde Fantazya’yı böyle yazmıştır. (Niccolo Paganini / 1782 –
1840)”
*
* * * *
“Mendelssohn’un
yazı yazmaktaki kabiliyeti, müzik kabiliyetinden aşağı kalmıyordu. On iki
yaşında Goethe’yi ziyaret ettikten sonra, annesine yazdığı bir mektupta büyük
şairi o kadar güzel tasvir etmişti ki, herkes hayran oldu. Felix Mendelssohn’un
büyükbabası, torununun gerek müzik, gerekse edebiyat sahasında ilerlemesinde
büyük bir rol oynamıştır. (Felix Mendelssohn-Bartholdy / 1809 – 1847)”
*
* * * *
“1837
başlarında Franz Liszt, Chopin’i devrin tanınmış Fransız kadın yazarı George
Sand’la tanıştırdı. ‘Ne tatsız bir kadın’ demişti Chopin, ilk görüşünde, ‘bu
gerçekten bir kadın mı, doğrusu bu da şüpheye değer’ Ama erkek gibi giyinen,
erkek gibi sigara içen bu kadın üzerindeki yargısı çabuk değişmiş olmalı. Öte
yandan, neslinin en zeki kadınlarından biri olan ve edebi simalardan birçoğunun
hayran kaldığı George Sand, Chopin’e neredeyse taptı. 1838 yazında onu Nohant’a
davet etti. Chopin daveti kabul eyledi. Böylece 28 yaşındaki Chopin’le 34
yaşındaki George Sand arasında dokuz yıl kadar sürecek hissi macera başlıyordu.
(Frederic Chopin / 1810 – 1849)”
*
* * * *
“Smetana’nın
ömrü birbirini kovalayan acılarla geçmiştir: fakirlik, gurbet hayatı, kızının
ve arkasından karısının ölümü, sağırlık, delilik. (Bedrich Smetna / 1824 –
1884)”
*
* * * *
“Çaykovski
bir harika çocuk değildi, hatta işin garibi çocukken müzikle pek ilgilenmezdi
de… Ama müzikseverlerin asıl önem verdikleri nokta, onun geç de olsa ölmez
eserler yaratması ve bunlar sayesinde ölümsüzler arasında yer almasıdır.
(Piyotr İlyiç Çaykovski / 1840 – 1893)”
*
* * * *
“Çaykovski’nin
bale müzileri de senfonileri kadar şöhret kazanmıştır. ‘Kuğu Gölü’ ve ‘Ormanda
Uyuyan Güzel’ baleleri bale edebiyatının en güzel parçalarıdır. Ünlü
Fındıkkıran süitinin de aslında bir bale süiti olarak bestelendiğini pek az
kimse bilir. (Piyotr İlyiç Çaykovski / 1840 – 1893)”
*
* * * *
“Yedi
yaşındayken sessiz, akranlarının oyunlarına hiç katılmayan, dalgın bir çocuktu.
On dört yaşında ise piyano dersleri vererek kendi geçimini temin eden aklı
başında bir insandı. Yirmi birine bastığı zaman da artık kadın ve erkeklerin
yaşadığı dünyadan bıkmış, kendini tam manasıyla müzik aleminin sihrine
kaptırmıştı. (Claude Debussy 1862 – 1918)”
*
* * * *
“Her
besteci dünya ölçüsünde bir söyleyeceği olmasını bekleyemez ama kendi
vatandaşlarına özel bir söyleyeceği bulunmasını pekala bekleyebilir. Önce yerli
olmadan evrensel olunabileceğini tasarlayan gençler yanlış yoldadır. (Ralph
Vaughan Williams / 1872 – 1958)”
*
* * * *
“Ravel
1932 yılında Paris’te bir otomobil kazası geçirmiştir. Yarası önce önemsiz
sanılmış fakat birkaç ay sonra ortaya tehlikeli belirtiler çıkmıştır. 1935’te
İspanya ve Fas’a yaptığı yeni gezi sıhhatine iyi gelmişse de Paris’e dönüşünde
gene sıhhati bozulmuştur. Maurice Ravel bir
beyin ameliyatından dokuz gün sonra 28 Aralık 1937’de ölmüştür. (Maurice Ravel
/ 1875 – 1937)”
*
* * * *
“Piyano
konçertosunun son 17 satırı hariç bütün ötekileri tamamlandı. Ne yazık ki son
eserini yazdığını biliyordu artık. Son birkaç satırın stenografik
işaretlerinden sonra altına Macarca ‘Son’ anlamına gelen ‘Vege’yi yazdı –
müsveddelerine bu kelimeyi ilk defa koymuştu. – Konçertosu gibi hayatının da
sonuna gelmişti. (Bela Bartok / 1881 – 1945)”
*
* * * *
“Stravinski,
Amerika’yı, Amerika da Stravinski’yi sevmişti. Walt Disney, ‘Fantasia’ isimli
eserinde dünyanın yaratılışına ait olan kısmı Stravinski’nin ‘İlkbahar Ayini’
isimli bale müziğinden başka bir müzikle süsleyemeyeceğini anlamıştı. (İgor
Stravinski / 1882 – 1971)”
*
* * * *
“Hindemith
1935’te Almanya’yı terk etmiş, hükümetimizin daveti üzerine Türkiye’de batı
müziği çalışmalarının düzenlenmesine yardım etmek üzere memleketimize gelmiş,
bu görevinde bir yıldan fazla kalmıştır. (Paul Hindemith / 1895 – 1963)”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir: