ANA (Pearl BUCK)

Pearl Buck,“Ana” isimli romanında yerelden evrensele uzanan bir çizgiyi takip ederek bir kadının öyküsünü dile getirmiş. Bir ailenin yaşamı içerisinde bir gelin, eş ama her şeyden önce ana olan bir kadın. Yaşananlar, duygular çok tanıdık geliyor; çünkü kitapta insandan yola çıkılarak insanlığın halleri anlatılmış. Keyifle okumanız dileğiyle...

“Doğrusu göçüp gidince arayacaktı kocakarıyı. Ama arayıp dövünmenin ne yararı vardı? Ömür geleceği saatte gelir, gideceği saatte giderdi ve bu saatleri değiştirmek kimsenin elinde değildi.”


                                            * * * * *

“Bazen kasabada yapılan bir bayrama gidip dönüşünde ya da yağmurlu bir gün köyün küçük hanına gidip oradaki işsiz güçsüzlerle biraz kumar oynadıktan sonra yine eninde sonunda bu ufacık eve, durmadan çocuk doğuran bu kadına döndüğü zaman erkek dehşet içinde kalarak düşünürdü ki yeryüzünde onun görüp göreceği işte budur.”

                                           * * * * *

“Gezgin satıcı çok köy, çok kasaba dolaşmıştı, insanın huyunu gözünden okumak onun mesleği gereğiydi. Bu genç erkeğin de keyif düşkünü olduğunu, hayatın yükünü vakitsiz yüklenmiş bir delikanlıya benzediğini bir bakışta anladı.”

                                           * * * * *

“Sokak insan da dolup taşsa, kendi beklediği gelmedikçe onun gözünde bomboştu.”

                                           * * * * *

“İşte, büyük oğlan analarının küçüğe karşı beslediği bu sıcacık sevgiyi seziyor, için için kurdukça kuruyordu. Küçüklüğünden beri yapmış olduğu her işi, anasının üzerinden kaldırmış olduğu her yükü şimdi bir bir hatırlıyordu. Ve hatırladıkça anasını dünyanın en zalim insanı olarak görüyor, çocukluğundan beri onun hatırı için çalışıp çabalamalarını boşa saydığını düşünüyordu. Böylece yüreğinde yavaş yavaş derin bir düşmanlık birikti ve delikanlı kardeşine kin bağladı.”

                                           * * * * *

“Gerçi ana, tarladan, tohumdan, bunca yılda yaptığı için iyi bildiği toprak işlerinden söz açtığı zaman büyük oğlanla karısı bırakıyorlardı onu,  konuşsun… Yine de, ana konuşup sustuğu vakit seziyordu ki, konuşması hiç konuşmamasıyla birdir. Çünkü karı koca her işi kendi bildikleri gibi yapıp gidiyorlardı.Ve anaya öyle geliyordu ki kendisi bir hiçti gayri; bütün görüp geçirdikleri, bütün bilip öğrendikleri bir hiç yerindeydi, bir zamanlar kendinin olan bu evin içerisinde…”

                                           * * * * *

“Gel gör ki gelin de eve alıştıkça daha açık sözlü, daha dişli olup çıkıyor, o saygılı tutumu gitgide kayboluyordu. Artık başkalarının yanında da açık açık konuşur olmuştu.”
                                         ▬     ▬    ▬                          

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ