ADSIZ ÜLKE (Alain-FOURNİER)

Dostluk, arkadaşlık... İlk gençlik yıllarında başlayan ve yıllarca devam eden bir sevgi bağı. İlginç olaylar, beklenmedik durumlar ve tesadüfler... Bütün bunların dinginlik içinde anlatıldığı bir öykü. Yirmi sekiz yaşında 1. Dünya Savaşı sırasında cephede ölen Alain-Fournier’in yayımlanan tek romanı: “Adsız Ülke.
Romanın özgün adı “Le Grand Meaulnes” olan bu kitabı ilk kez Ataç “Adsız Köşk” adıyla çevirmiş.

“Benim sanat ve edebiyat ilkem: çocukluk (Alain-Fournier)

“Sonra yine odada dolaşmaya başladı. Artık ona bir şey söylemeyi göze alamıyordum. Yürüyor, duruyor, sonra daha hızlı yürüyordu; tıpkı, belleğinde anıları arayan ya da onları gözünün önünden geçirmeye çalışan, onları çatıştıran, karşılaştıran, hesaplara vuran ve birden bulduğunu sanan, ama ipin ucunu kaçırıp yeniden aramaya başlayan biri gibi…”


                                   * * * * *

“En çok bağıran bendim, çünkü Koca Meaulnes’dan yanaydım. Onunla benim aramda şimdi bir tür antlaşma vardı. Herkes gibi bana «sen yürüyemezsin» demeksizin, birlikte götürmeye söz vermesi beni ona sonsuza dek bağlamıştı.”

                                    * * * * *

“İki kadın yanından geçerken, Meaulnes hiç kımıldamadan genç kıza baktı. Sonraları, sık sık, bu soluk yüzü umutsuzca anımsamaya çalışırken uykuya daldığı zaman, düşünde ona benzeyen dizi dizi genç kızlar görüyordu. Biri onun gibi şapka giymiş, öteki onun gibi öne eğilmiş oluyordu; bir başkasında onun saf bakışı vardı; bir başkasında da onun ince uzun boyu; bir başkasının gözleri onunkiler gibi maviydi; ama bu kadınların hiçbiri uzun boylu genç kız değildi.”
                                    * * * * *

“Meaulnes ağır ağır bana döndü:
 — Duyuyor musun? dedi. Biz ona burada tuzak hazırlarken, o bizim için dövüşüp yaralanıyormuş!
Saint-Agathe öğrencileri arasında pek alışılmamış olan «siz»i bırakarak:
— Sen gerçek bir arkadaşsın, dedi ve ona elini uzattı.”

                                    * * * * *

“— Bu akşam size geldiysem, bunun nedeni şu: -bu sabah fark ettim bunu- sizinle birlikte olmak, ötekilerin sürüsüyle birlikte olmaktan çok daha eğlenceli.”

                                    * * * * *

“Ama bir nokta her zaman karanlık kaldı: Ganache, nasıl, aynı anda, hem kümesleri soymuş, hem de ateşi yükselen arkadaşına bakması için hemşire aramıştı? Ama bu zavallı adamın bütün öyküsü bu noktada düğümlenmiyor mu? Bir yüzü hırsız ve serseri, öteki yüzü ise melek gibi bir insan.”

                  * * * * *

“Meaulnes gittiği için, artık onun serüven yoldaşı, bu iz avcısının kardeşi değildim; kasabanın öteki çocuklarına benzeyen bir çocuk oluyordum tekrar. Bu da kolay bir şeydi; en doğal eğilimimi izlemem yeter de artardı bile.”

                                    * * * * *

“Bakmasına karşın beni gördüğü kanısında değildim, bana neler söyleyeceğini düşünüyor olmalıydı. Eskiden olduğu gibi, her zaman olduğu gibi, yalnızlar, avcılar ve serüvenciler benzeri, konuşmaya hemen başlamazdı; bir karara varmıştı, ama bunu dile getirmek, açıklamak için gerekli olan sözcükleri aklına bile getirmemişti. Ama şimdi karşısındaydım ya işte, gerekli olan sözcükleri artık aramaya başlayabilirdi.”

                                    * * * * *

“Düşünüyorum da çok büyük bir görev yüklenmişti genç kadın; önce tehlikeli bir görev: kardeşi gibi boş düşler, kuruntular peşinde koşan bir çılgına yardım etmek; sonra ezici bir görev: arkadaşım Koca Meaulnes gibi serüvenci bir insanla gönül birliği yapmak.”

                                    * * * * *

“Bir an önce atlatmak istediğim bu akşam garip bir şekilde bunaltıyor beni. Ben, «saatler akıp gitsin», «gün az sonra bitecek», «günün hemen bitmesini istiyorum» diye düşünüp dururken, bütün umutlarını, bütün aşklarını, son güçlerini bu güne bağlamış insanlar var. Can çekişen insanlar var, zamana gereksinim duyan insanlar var, yarın’ın gelmesini hiç istemiyorlar. Kimileri için yarın bir pişmanlık acısı gibi başlayacak. Kimileri de korkunç yorgun olacaklar ve bu gece dinlenmelerine yetmeyecek. Bana gelince, benim gibi gününü boşu boşuna harcamış birinin yarını beklemeye, «ah yarın olsa» demeye ne hakkı var?”
                              ▬     ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ