OKUL BİR TÜRKÜDÜR (Mehmet GÜLER)


Bugün için seçtiğim kitap Mehmet Güler’e ait “Okul Bir Türküdür”. 1980 basımlı bir çocuk kitabı.
Çocuklar iyiyle, güzelle yoğrulmalı dünyaya sevgi dolu gözlerle bakmalı diyoruz. Çocuklarımızı iyi yetiştirelim ne de olsa onlar geleceğin büyükleri diyoruz. Diyoruz da bu konuda ne kadar başarılıyız acaba?!



Her ne kadar kitaplarda iyiye, güzele yer vermeye çalışsak da hayat maalesef öyle değil çoğu zaman. Çocuklarımız da ister istemez bu olumsuzluklarla karşılaşabiliyor ve onların minicik yüreklerinde kim bilir ne fırtınalar kopuyor. İşte bu kitapta da öldürülen bir sınıf öğretmeninin ardından öğrencilerinin duygu ve düşünceleri aktarılmış. Sınıftaki her bir öğrenci kendini tanıtarak öğretmeniyle ilgili anılarından söz ediyor. 

“Merhaba sevgili çocuklar. Okul Bir Türküdür adlı kitap, konusunu, her gün gazetelerde okuduğunuz, radyo ve televizyonlarda duyduğunuz, çevrenizde tanık olduğunuz, radyo ve televizyonlarda duyduğunuz, çevrenizde tanık olduğunuz bir ölüm olayından alıyor. Ölüm anlık bir olay. Ama acısı büyük. Sizlere «vak vak ördek», «yaramaz tavşan», «akıllı sincap» masalları anlatarak «hoş dakikalar» geçirtemeyeceğim için üzgünüm. Bağışlayın beni. – MEHMET GÜLER

Aras öğretmen iyi niyetli, öğrencilerini ve ailelerini yakından tanıyan, onlara yardımcı olmaya çalışan biri. Bu sebeple ölüm haberi pek çok kişi gibi öğrencilerini de üzüyor. Aras öğretmenin yerine gelen yeni öğretmen ise öğrencilerin bu üzüntüsünü hafifletmek için bir kitap oluşturmayı teklif ediyor. Her öğrenciden öğretmenleriyle ilgili bir yazı hazırlamalarını istiyor. 5-B sınıfının öğrencileri minik yüreklerindeki tüm hisleri kâğıtlara döküyorlar.


                                   * * * * *

“Alman okulundayken, çocuklar, konuştuğum Almancaya gülüyorlardı. Şimdi Türk okuluna yazıldım. Bu kez de Türkçeme gülüyorlar.”

                                   * * * * *

“Babamla annem hiç geçinemezler. Babam annemi hep döver. Eve sarhoş geldi mi odunla başına vurur. Annem hep ağlar. Annem ağladı mı kardeşimle ben de ağlarım. Babam yine bildiğini yapar.”

                                   * * * * *

“Derslerimiz bir hafta boş geçti. Beni zaten okutmayacakları için pek düşünmedik bunu. Sonra bir başka öğretmen geldi, dediler. İlk dersimizde Halil öğretmen için saygı duruşu yaptırdı.
Yeni öğretmenimizin geldiğini babama söyledim. Saygı duruşunu dedim. Bir şey demedi. Dişleriyle üst dudağını gevdi. Ben ikinci öğretmenimi Aras öğretmenimden daha çok sevdim.”

Farklı öğrenciler, farklı hayatlar, farklı düşünce ve duygular. Ortak noktaları ise “samimiyet”. Öğrencilerin farklılığı her hikâyede öğretmenin bir başka yönünü görmemizi sağlıyor. Her biri kendi gözünden Aras öğretmeni anlatıyor.                                                                                                                   
                                   * * * * *

“Ben ölen bir insanı hiç görmemiştim. Ölüm buydu demek. Bir kurşun, biraz kan, ardından kapanan gözler… Ne kötü.
Artık ağlamıyordum. Gittikçe korkmaya başladım. Beni de vuracaklar diye düşündüm. Kardeşimin elinden tutup evimize doğru koşmaya başladım. O da korkmuştu. Elimden sıkı sıkı tutuyordu. Eli avucumun içinde titriyordu. Hep o adamlar, kareli, siyah gömlekli adamlar önümüze çıkacak diye korkuyordum.”

                                   * * * * *

“Dayak cennetten çıkmaymış.
Öğretmenin vurduğu yerde gül bitermiş.
Babam hep böyle der. Beni de çok döver.
Aras öğretmenim beni hiç dövmedi. Tokadında değil, her sözünde gül bitti. Kulaklarımızın içinde açtı. Bir de yüreklerimizde. Şimdi bu gülleri birleştirip kocaman bir güldestesi yapıyoruz.
Bir gül de benden.”

                                   * * * * *

“Öğretmenimin en iyi yanı burasıydı belki de. Herkese eşit davranırdı. Kimse bir diğerinden üstün değildi onun yanında. En büyük sevgiyi çalışanlara, yoksullara gösterirdi. Kayrılmaya alışanlar bu nedenle sevmezlerdi öğretmenimiz. Fakat sonunda onlar da alıştılar. Daha açıkçası ben de alıştım. Öğretmen çocuğu olduğum için farklı davranışla beklemiştim önceleri. Fakat bu davranışları görememiştim. Şimdi kim bana böyle davranmak isterse karşı çıkıyorum.”

                                   * * * * *

“Hamal çok zayıftı. Üzerine yük yığanlar ise çok şişman. Hamal kara, kuru. Üstüne yük yığanlar sarı, beyaz. Hamal yaşlı. Üstüne yük yığanlar genç…”



                                   * * * * *
“Soğuktan Sabri’nin yüzü al aldı.
O anda ben de acıdım Sabri’ye. Hemen ertesi günü eski pardösümü getirip vermeyi düşündüm. Fakat hemen vazgeçtim. Çünkü Sabri gururlu çocuktu. Bu tür acımalar onu mutlu etmezdi.”


                                   * * * * *

Yazar, anlatısında dönemin sosyal yapısını da gözler önüne sererek toplumsal sorunlara değinmiş. Sosyal mesajları olan bir kitap da diyebiliriz. Zaman zaman, bunları bir çocuk söyleyebilir mi diye düşünmedim değil. Sanki yazar kendi söylemek istediklerini doğrudan çocukların ağzından aktarmış. Bu da bazı yerlerde anlatımın samimiyetine biraz gölge düşürmüş gibi. Ancak şurası da bir gerçek ki silahla vurulma olayı ve ölüm karşısındaki duruş çocukların ağzından daha da çarpıcı bir hale gelmiş.
Karakalem resimlerle de zenginleşen kitaptaki çizimler çok hoşuma gitti. Tam da anlatılanların ruhunu yansıtıyor. Bu sebeple İsmail Gülgeç’in kitaptaki çizimlerinden birkaçını sizlerle de paylaşıyorum.

 “O dersimizden bir gün sonra vurdular öğretmenimizi.
Belki de o türküyü vurdular. Şimdi sınıfımızda hiç kimse türkü söylemiyor. Sabri kaval çalmıyor. Kavalı vurdular. Nazan melodikasını, Birol flütünü getirmiyor. Şarkısız, türküsüz bir sınıf olduk. Melodikayı, flütü vurdular.”


                                   * * * * *

“Yeni öğretmenimizin bu sözleri bizleri çok sevindirdi. Aras öğretmenimiz öldürülmemişti sanki. Yeniden canlanıp sınıfımıza gelmişti. Giysileri değişikti. Boyu, saçı, göz rengi değişikti. Ama düşünceleri aynıydı.”

Çocuğunuzun okuyacağı kitabı mutlaka ondan önce siz de okuyun. Böylelikle – sizin de yardımınızla -  kitapta anlatılanlara daha objektif bakabilir, onları sizinle tartışabilir. Özellikle hayatın olumsuz taraflarını aktaran bu tarz kitaplarda biraz daha özenli olmalıyız kanımca. Sonuçta çocuklarımız birer yetişkin değil. İyisiyle kötüsüyle hayatı tanımaya çalışan minik bireyler. İç dünyaları, yaşamı algılamaları bizden farklı. Onlara olumsuzlukları da anlatmalı; ancak yollarını güzele yönlendirmeliyiz.
Sevgiyle, umutla…
                              ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ