KESİŞEN YAZGILAR ŞATOSU (Italo CALVİNO)
“İnsanın yazgısı sadece kendi elinde midir? Eşinin,
dostunun hatta hayatına değip geçenlerin bu yazgıda yeri nedir” diye hiç
düşündünüz mü?
Öykü türünde yazılmış, insanın hayat öyküsünü, yazgısını, tarot kartları
aracılığıyla anlatan bir kitap, Italo Calvino’nun “Kesişen Yazgılar Şatosu”.
Kitabın ilk olarak ismi dikkatimi çekmişti. Bir Italo Calvino
kitabı olması ise benim için ayrı bir mutluluktu. Daha önce “kitap pınarım”da da
yer verdiğim “Klasikleri Niçin Okumalı” ve “Görünmez Kentler” kitaplarıyla hayranlığımı
kazanan bir yazarın kitabıydı ne de olsa.
Kitap
kapağındaki tarot kartlarından da etkilendiğimi ifade etmeliyim. Ayrıca kitap, kartlarla ilgisi olması açısından, bir başka sevdiğim yazar Jostein Gaarder’in “İskambil KâğıtlarınınEsrarı” adlı romanını hatırlattı bana. O kitap oldukça hoşuma gittiği için bunu
da bir kenarda bırakamadım. – Bazen önceki okumalarımız sonrakileri de etkileyebiliyor. Yeni bir kitap okumaya teşvik ediyorsa mesele yok da tersi durumda “önyargılı davranma” diyorum kendime bazen –.
Kitabın ilk sayfalarında Italo Calvino, öykülerin hazırlık ve
yazım aşamasından söz ediyor. Kitapta iki öykü var: “Kesişen Yazgılar Şatosu”
ve “Kesişen Yazgılar Meyhanesi”. Her iki öykü de farklı başlıklara sahip sekizer
bölüm içeriyor.
Calvino
“Sunuş” bölümünde tarot kartlarından ve bunu anlatısında kullanma sebeplerinden
söz etmiş. Tarot kartlarının anlamları ve açılımlarına pek yer vermese de
öykülerinde kartların bu kullanımlarından nasıl yararlandığını açıklamış
okuruna.
“İskambil
falı ile tarotların simgesel yorumlarına ilişkin uçsuz bucaksız kaynakçaya
gelince: Gerçi bu kaynakçayı yeterince gözden geçirdim, ancak çalışmam üzerinde
çok büyük bir etkisi olduğunu sanmıyorum. Her şeyden çok, tarotlara dikkatle,
onların ne olduğunu bilmeyen birisinin gözüyle bakmaya, bu kâğıtların ima
ettiği ve çağrıştırdığı şeyleri çıkarmaya ve onları imgelemsel bir ikonolojiye
göre yorumlamaya çalıştım. (Sunuş / Italo Calvino, Ekim 1973)
*
* * * *
“Şu
gerçeği de ekleyeyim: kâğıtları sıraya dizerek görsel olarak oluşturmayı başardığım
öykülerin hepsi, yazmaya koyulduğumda iyi sonuç vermeyebiliyordu; aralarında,
yazıya hiçbir ivme kazandırmayan ve metnin temposunu düşürecekleri için
çıkarmak zorunda olduğum öyküler vardı; bazıları ise, sınavı geçip hemen yazılı
sözün, bir kez yazıldıktan sonra yok edilemeyen sözün ikna gücünü ediniyorlardı.
Böylece, yazmış olduğum yeni metinlerle bağlantılı olarak kartları yeniden
dizmeye koyulduğumda, göz önünde bulundurmam gereken sınırlamalar ve
dışlamaların sayısı daha da artmış oluyordu. (Sunuş / Italo Calvino, Ekim 1973)
*
* * * *
“Kesişen Yazgılar Meyhanesi’ni
yayımlamaya karar veriyorsam, bunun nedeni her şeyden önce ondan kurtulmak.
Şimdi bile, taslak halindeki kitaba müdahale etmeyi, onu parçalarına ayırıp
yeniden yazmayı sürdürüyorum. Kitap basıldığında, artık kesin olarak onun
dışına çıkacağım, umarım. (Sunuş / Italo Calvino, Ekim 1973)
Anlaşılacağı üzere Calvino öykülerin yazımı sırasında epey
sancılı bir süreç yaşamış. Tarot kartları hakkında bilgi edinme süreci,
kartların anlamları, farklı kombinasyonlarda başka başka anlatıların ortaya
çıkması vs. Pek çok kişinin “128 sayfalık bir kitap, hemen okunuyor”
diyebileceği ancak hazırlık aşamasında saatlerin, günlerin, haftaların… emeğini
taşıyan bir kitap. Yazarın “Kitap basıldığında, artık kesin olarak onun dışına
çıkacağım, umarım.” sözü de bu gerçeği vurguluyor adeta.
*
* * * *
“Kesişen Yazgılar Şatosu”nda ormanın ortasındaki bir şatoya
gidiyoruz. Gece bastırdığı için yola devam edemeyenler buraya sığınırlar ve konuşmaksızın tarot kartlarını kullanarak birbiriyle
iletişim kurarlar.
Bu
bana Giovanni Boccacio’nun (1313-1375) Décaméron (On Gece) adlı eserini anımsattı.
1348’de Floransa’da veba olduğu bir sırada, üç asil erkekle yedi asil kadın
kilisede buluşarak hastalık salgınından kaçmak için kıra çekilmeye karar
veriyorlar ve orada vakit geçirmek için, bu on kişiden her biri her gün birer hikâye
anlatıyor. Böylelikle yüz küçük hikâye oluyor. Calvino’nun geniş kültür ve edebiyat
bilgisini göz önüne alırsak bu hikâyelere de gönderme yaptığını düşünebiliriz.
Boccacio’nun da Calvino gibi İtalyan olduğunu hatırlatmakta fayda var.
“Yemeğimizi,
ağız şapırtılarının, şaraplar yudumlanırken çıkarılan höpürtülerin pek de
kibarlık katmadığı bir sessizlik içinde bitirdik; oturduğumuz yerden
birbirimizin yüzüne bakıyor, anlatacak o kadar şeyimiz olduğu halde
konuşamamanın acısıyla kıvranıyorduk. Tam o sırada, şato sahibi gibi görünen
adam az önce toplanan masanın üzerine bir deste kâğıt koydu. Bunlar, oyun
oynanan ya da kadın Çingenelerin fal baktıkları tarot kâğıtlarından daha
büyüktü, gene de en değerli minyatürlerdeki minelerle bezenmiş tarot figürleri
az çok tanınabiliyordu. Kral, Kraliçe, Prens ve Şövalyeler bir kraliyet
balosuna gider gibi süslü püslü giysilere bürünmüş gençlerdi. Yirmi iki Büyük Arkana bir saray tiyatrosunun
duvar halılarını andırıyor; Kupalar, Paralar, Kılıçlar ve Değnekler,
renkli tomarlar ve süslü kabartmalarla donanmış armalar gibi parıl parıl
parlıyordu.”
*
* * * *
“Kentliler
sormuş olmalı:
‘Neden korkuyorsun, ruhumuzun Şeytan’ın eline geçmesinden mi?’
‘Hayır, ona verecek ruhunuz
olmamasından.’”
*
* * * *
“Neler
olup bittiği hakkında doğru dürüst bir açıklama beklerken damdan düşer gibi
ortaya atılan Kupalar ve Paralar arasında kaybolmadan bu son
öyküyü kaç kişi anlayabildi bilemem. Öykücü de anlatım yeteneğinden yoksun
birisiydi; bu belki de imgelerin belirgin anlamından çok soyutlamaya yakın
olmasından ileri geliyordu. Her neyse, birçoğumuzun dikkati dağılmış ya da yan
yana duran bazı kâğıtlara bağlanıp öteye gidemez olmuştuk.”
*
* * * *
“Dörtgen
artık baştanbaşa tarotlar ve öykülerle kaplı. Destedeki kâğıtların hepsi masaya
yayılmış. Peki, benim öyküm yok mu? Eşzamanlı olarak iç içe geçmiş bütün bu
öykülerin arasından kendi öykümü bir türlü bulup çıkaramıyorum. Aslına
bakılırsa, öyküleri tek tek okuyup anlama uğraşı, şimdiye dek anlatma
tarzımızın en belirgin özelliğini göz ardı etmeme yol açtı, o da şu: Her öykü
bir başka öyküye bağlanıyor, birisi kendi sırasını dizerken, karşı uçtaki bir
başkası tersi yönde kendi sırasını diziyor; çünkü aynı kâğıtlar değişik bir
sırayla açıldığında çoğunlukla anlamın değiştiği ve aynı tarotun dört değişik
yönden yola çıkan öykücülere aynı anda hizmet ettiği düşünülürse, soldan sağa
ya da aşağıdan yukarıya anlatılan öyküler, sağdan sola ya da yukarıdan aşağıya
da okunabilir.”
*
* * * *
“Yabandomuzlarıyla
ve kurtlarla oynaya oynaya Güç’lendim ve öğrendim ki, hayvanlarla bitkiler
sürekli birbirlerini parçalayıp yutsalar da, ormanın bir yasası var: Zamanında
durmasını bilmeyen güç, ister insan ister öküz ister akbaba olsun, çevresini
çöle döndürür ve kendisi de orada geberip karıncalarla sineklere yem olmaktan
kurtulamaz…”
*
* * * *
“Kral
oyuna uymak zorunda: Ne dese tersini söylesin, onunla dalga geçsin diye para
vermiyor mu soytarıya? Sarayların eski ve güvenilir bir geleneğince Soytarı,
Cüce ya da Ozanın görevi, Kralın egemenliğinin dayandığı temel değerleri hiçe
sayıp alay etmek, her doğrunun bir eğrisi olduğunu, ortaya çıkan her ürünün
birbirine uymayan bir parçalar yumağı, her düzgün konuşmanın bir zırvalama
olduğunu Krala göstermektir.”
* * * *
*
“Meyhanenin
müdavimleri, kâğıtlarla kaplı masanın çevresinde itişip kakışıyor, iç içe
geçmiş tarotlar arasından kendi öykülerini bulup çıkarmaya uğraşıyorlardı;
öyküler ne kadar karışıp arapsaçına dönerse, dört yana saçılmış kâğıtlar da o kadar
düzene girip mozaiğin içinde yerlerini buluyorlar. Bu resim, bir rastlantının
sonucu mu, yoksa içimizden biri bu resmi büyük bir sabırla oluşturuyor mu?”
*
* * * *
“Birçok
biçimde işlene ve resmi yapıla yapıla ya da hakkında yazıla yazıla, gerçek
olmasa da gerçek haline gelen bir öykü gibi.”
Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)
“Kesişen Yazgılar Şatosu”yla birlikte Calvino hayranlığım biraz daha arttı. Gerçi yazarın bu kitabı bana kaç gömlek bol geldi bilemiyorum ama yazarın edebiyat bilgisi, okuma sevgisi, kültürel birikimi gerçekten müthiş. Tarot kartlarının anlamları ve açılımlarıyla ilgili bilgim olmadığı için daha baştan kitabın epey uzağında kaldım. Eğer siz de kitabı okumayı düşünürseniz konuyla ilgili bir ön çalışma yapmayı ihmal etmeyin.
Okuma sürecimde detaylı araştırma yapacak vaktim olmamıştı ve bu kitabı sonraya bırakmayı da istemedim. Kitabı okuduktan sonra baktıklarım içinde - belki daha ileride kitabı tekrar okurum - size tavsiye edebileceğim kaynak: Tarot Dergisi. Tarotun tarihçesinden kartların anlamlarına hatta kart açılımlarına kadar her şey detaylarıyla anlatılmış.
İnternet ortamında kitapla ilgili yorum ya da yazılara pek rastlayamadım.
Calvino, kitapları ve yazıları üzerine uzun
çalışmalar yapan bir isim. Yaptığı bu hazırlıkları da genellikle kitaplarının
sunuş bölümünde okura aktarıyor. Anlıyoruz ki bu ön çalışmalar sırasında yazar
konusuyla bütünleşiyor, aktardığı şeyleri o kadar içselleştirip öyle bir şekilde okura sunuyor
ki hayal ürünü olaylar sanki gerçekmiş gibi bize yansıyor.
Kitabın
sayfa sayısının az olması okunurluğunu kolaylaştırıyor ister istemez. Ancak “Kolay
okunan kitap kolay anlaşılan kitap mıdır?” sorusu yine de aklınıza takılıyor.
Yıllarca tarot kartları hakkında
araştırma yapan, bunları öyküleştirmek için sancılı bir süreç geçiren yazarın
kitabını bir okuyuşta anlamak pek de mümkün değil açıkçası. Kaldı ki kitapta
Faust, Kral Lear gibi pek çok klasik esere göndermeler olduğunu da düşünürsek
kendimi okyanusta damla gibi hissettim açıkçası.
İnsan yazgısının
tarot kartları üzerinden anlatılması ise hoşuma gitti. Kartların sırası,
yeri ya da elinizdeki kart değişince hikâye de otomatikman değişiyor. Sizin hikâyenizde
farklı bir anlamda olan kart – ki bunlar hayatımızdaki kişi ya da olayları
temsil ediyor – diğer kişinin hikâyesinde bambaşka bir anlam kazanıyor. Birimiz
için iyi olan, diğeri için aynı şeyi ifade etmiyor. Hatta şu anda bizim için iyi olan ertesi gün gerçekleşecek olsa hiç de aynı sonucu vermeyebiliyor.
Kendi
hayat hikâyemizi yazarken ister istemez başka hayatlardan, kişilerden de
etkileniyoruz. Uzun zaman bizimle olan insanlar bir yana bazen yanımızdan
geçerken bize gülümseyen bir çocuk bile hayatımızı etkileyebiliyor. Ne kadar
uğraşsak da kendi öykümüzü yazarken başkalarının öyküsüne de ister istemez dahil oluyoruz.
Tanıtımda da dediği gibi, “her öykücü bir başkasından kendi
öyküsünün kartlarını kapmaya çalışıyor”. Ama bunda ne kadar başarılı oluyor?
▬ ▬ ▬