ÇIPLAK UYARI (Yaşar Nuri ÖZTÜRK)
“Bu
kitap, Türk basınında makale, sohbet veya röportaj olarak yayınlanmış
yazılarımdan bir kısmını toplamaktadır.
Kitap üç bölümdür. Birinci bölüm, Hürriyet
Gazetesi’nde yazdığım haftalık yazılardan oluşmakta ve Makaleler adını almaktadır. İkinci bölüm, çeşitli basın
organlarının benimle yaptığı röportajların bir kısmını içermektedir. Üçüncü
bölümde, başta Hürriyet olmak üzere, muhtelif gazete ve dergilerde yayınlanmış
kısa yazılara yer verilmektedir. Bu kitapta yer alan yazılar benim fikir ve
iman mücadelemin bir kesitini verme özelliğine de sahiptir. (Önsöz)”
*
* * * *
“Çıplak
uyarıcı (en-nezîr el-uryân) deyimini Araplar, vereceği haberin çok önemli oluşu
yüzünden elbisesini bile giymeye vakit bulamadan dışarı fırlayıp halkı uyaran
kişi için kullanırlar. Bu deyim hem haberin önemine hem habercinin ciddiyet ve
yüceliğine dikkat çeker. Çıplak uyarıcı, ölüm-kalım noktasında konuşan, uçuruma
gidip gitmeme kararını etkilemek üzere konuşan habercidir. Dinleyeni aydınlığa,
dinlemeyeni hüsrana götüren sözün sahibidir çıplak uyarıcı… (‘ÇIPLAK UYARICI’YA
HASRET)”
*
* * * *
“İnsanın
iyiye, güzele ve bunların mutlak kaynağı olan Allah’a çağırılmasına, davet diyor Kur’an… İnsanın Yaratıcı’ya
yönelttiği niyaz ve yakarış anlamındaki dua
da davetle aynı köktendir. (DAVET VE İDDİA)”
*
* * * *
“O
halde, Kur’ansal çağrının her boyutunda
estetik, güzel yaklaşım ve tavır kaçınılmazdır. Cehennem zebanisi tavrıyla
cennete davet olmaz. (DAVET VE İDDİA)”
*
* * * *
“ ‘Bir suda iki kez yıkanılmaz.’ diyor Heraklit… Sürekli oluş sırrının eski Yunanlı diliyle ifadeye konuluşudur bu…
Aynı gerçek, 20. yüzyılda, Doğulu düşünür HalilCibran tarafından şöyle tekrarlanmıştır: ‘Hiçbir gün doğuşu bizi, bir gün batışının bıraktığı yerde bulamaz.’ (‘YENİDEN
YAPILANMAK’ ÜSTÜNE) ”
*
* * * *
“ ‘Eğer rabbin dileseydi, yeryüzündeki
insanların hepsi, topyekün elbette iman ederlerdi. Gerçek bu iken, sen, hepsi
mümin olsunlar diye insanları zorlayıp duracak mısın?’ (Yunus suresi, 99) ‘Eğer
rabbin dileseydi insanları tek bir ümmet haline getirirdi. Hayır öyle değil.
Onlar, ayrı anlayışlara sahip olmaya devam edeceklerdir.’ (Hûd suresi, 118)
(KANDİL VE KIVILCIM)”
*
* * * *
“Allah
adamının hiç ayıp aramayan, fakat hep affeden erdirici psikolojisi, din tüccarında
hep ayıp arayan, fakat asla affetmeyen bir tecelliye dönüşür. Bu psikoloji, din
tüccarının gözünü şaşılaştırmış, karartmıştır. İyi ve güzel adına hiçbir şeye
bakamaz, baksa da göremez. (ALLAH ADAMI VE DİN TÜCCARI)”
*
* * * *
“Bütün
dinler en yüce mabedin insanın gönlü olduğunu söyler. Ne yazık ki insanoğlunun
en az itibar ettiği mabet gönül olagelmiştir. (KİRLETİLEN MABETLER)”
*
* * * *
“Sonsuzu
kucaklayan mabet insan kirletilince onu kuşatan âlem, doğal olarak kirleniyor. Çünkü
çekirdek varlık insandır; çekirdeği çürüyen hiçbir meyve tazeliğini uzun süre
koruyamaz. (KİRLETİLEN MABETLER)”
*
* * * *
“Osmanlı,
Kâbe çevresine, ibadet mahallini genişletmek için eklediği kubbelerin bile
Beytullah’ın damından aşağı seviyede tutulmasına özen göstermiştir. Bugünse
Suut sarayının tuvaleti Beytullah’ın damından altmış metre yukarıda bulunuyor.
(KİRLETİLEN MABETLER)”
*
* * * *
“Bunalan,
nefesi tıkanan Batı insanı, Hint fakir-yogilerinin elinden ruhuna pencereler, ufuklar
açılmasını beklemektedir. Muhtelif meditasyon teknikleri sunan ve bir bölümünde
şarlatanlığı rahatlıkla izleyebildiğimiz bir Doğu-Hint fırtınası her yanda esmektedir. (KENDİNİ BİLMEK)”
*
* * * *
“Daha
net konuşursak yapılan şudur: Yüzlerce,
belki binlerce söz, Hz. Peygamber’e maledilerek ‘Peygamberin sünneti’ adı
altında Arap hayat tarzı Kur’an vahiylerine fatura edilmiştir. Ve bu ‘sünnet’,
Kur’an tarafından kontrol edilen bir kurum olmaktan çıkarılıp Kur’an’ı kontrol
eden bir kurum haline getirilmiştir. (HZ. MUHAMMED’İ TANIYOR MUYUZ?)”
*
* * * *
“Bir peygamberin sünneti, onun getirdiği
vahiylerde kristalleşen anlayış, hayat tarzı, metod ve kabullerin bütünüdür.
Hiçbir peygamberin, getirdiği vahiylerin dışına çıkan, onlarla çelişen, o vahiyleri
hayatla didişme durumuna sokan bir sünneti olamaz. Hz. Âişe bu gerçeğe dikkat çekerken diyor ki: ‘Hz. Peygamber’in ahlakı Kur’an’dı.’ O halde Peygamberimizin tavır ve
tarzı olan sünnetin çerçevesini de Kur’an belirleyecektir. (HZ. MUHAMMED’İ
TANIYOR MUYUZ?)”
*
* * * *
“Şunu
bilin ki, Allah bize, et ve kan niteliklerimize veya nüfus kâğıtlarımıza göre
değil, gönüllerimizdeki niyet ve güzelliğe göre karşılık verecektir. (KISA
CEVAPLAR) ”
*
* * * *
“Bizim
insanımız, dini, bir sevgi realitesi olarak algılamış ve din adına oluşturduğu
şuuraltını sevgi ve samimiyetle beslemiştir. Bu demektir ki, bizim insanımıza din adına yaklaşanlar
sevgi ve içtenlik yerine zorbalık, ikiyüzlülük, kuralcılık sergilediklerinde
hüsrana uğrarlar. Arap-Acem yorumlu din, işte bu yüzden, bizim insanımızın ruh
yapısına, karakterine terstir. (İBRAHİM HAKKI’YI ANARKEN)”
*
* * * *
“İnsanımızın ortak iman ve sevgi değerleri
bellidir: Kur’an, Hz. Muhammed ve Ehlibeyt. Bunlar, mezhepüstü değerlerdir. Bu
değerlerde birleşmeye itirazı olan, İslam’ın dışına çıkar. (BU ZULMÜ
DURDURUN)”
*
* * * *
“Hıristiyanlık
ve İslamiyet’in önemli kültür merkezlerinden biri olan Tarsus, Türkiye’de
elektriğin ilk kullanıldığı, ilk ticaret odasının kurulduğu bir yerleşim
merkezi olarak da dikkat çeker. (TARSUS’TAN SEVGİLERLE)”
*
* * * *
“Ne
pahasına olursa olsun insanla ülfet koparılmamalıdır. Kur’an, Firavun’la
ülfetin bile, hem de tatlı dille korunmasını emreder ve bunu, Firavun’dan bile
iyiye ve güzele yöneliş ümidinin esirgenmemesi gerektiği yolunda bir rahmet ve
zenginlik prensibine bağlar. (‘GELİN TANIŞ OLALIM’)”
*
* * * *
“Hüner,
devşirme dinin kaosuna bakarak Allah’a ve sonsuzluğa sırt dönmek değildir. Hüner,
devşirme dinin karanlığını delmek için Kur’an’da kristalleşen Allah dinini
kucaklama kararlılığını göstermektir. (GÜNLÜK HAYATIMIZDA İSLAM)”
*
* * * *
“Aşıkpaşazâde’den beri tüm Osmanlı
tarihçilerinin tanıdığı bacıyân-ı rûm deyiminin kelime anlamı, Anadolu Bacıları. Bir tasavvuf tarihi
terimi olarak, Anadolu’nun kadın
erenleri demektir. Bu kadın erenler sadece ruhsal hizmetler vermekle
kalmamış, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşunda dinsel, politik, hatta askeri
aksiyonlar da sergilemiş hizmet ve iman öncüleriydi. Aşıkpaşazâde’ye göre, bu
kadın erenler, büyük imparatorluğun oluşumunda, tıpkı Anadolu gazileri, Anadolu
Ahîleri gibi, pay sahibidirler. (ALANYA VE ÇAĞDAŞ ‘BACIYÂN-I RÛM’)”
*
* * * *
“Kur’an,
peygamberlerin sorumluluklarını da onurlarını da iki kelime de toplamıştır: Abd, resul. Bunların ilki Allah’ın
kulu, ikincisi de Allah’ın elçisi demektir. Kur’an, Peygamberler için nebi sıfatını da kullanır ki o da
Allah’tan haber getiren Hak elçisi demektir. Farsça’dan dilimize geçen
Peygamber (bir başka telaffuzla peyamber) de nebi ile aynı anlamdadır. (RABLER
HEGAMONYASI)”
*
* * * *
“İslamiyet,
tabiatı ve tabiattaki dengeyi zedelemeye giden tavırları en büyük günahlar
arasına koymuştur. (İNSAN VE TABİAT)”
▬ ▬ ▬