BEŞ AHLAK YAZISI (Umberto ECO)
Din,
dil, kültür, mezhep ayrılıkları ve buna bağlı çatışmalar.
Etnik ya da dinsel grupların çatışmaları büyük savaşlara dönüşebilir mi; yoksa savaş çağı çoktan sona mı erdi?
“Savaşı Düşünmek; Ebedi Faşizm; Basın Hakkında; Öteki Sahneye Girdiğinde; Göçler, Hoşgörü ve Hoşgörülemezlik” başlıkları altındaki yazılarıyla Umberto Eco.
Beş Ahlak Yazısı
Etnik ya da dinsel grupların çatışmaları büyük savaşlara dönüşebilir mi; yoksa savaş çağı çoktan sona mı erdi?
“Savaşı Düşünmek; Ebedi Faşizm; Basın Hakkında; Öteki Sahneye Girdiğinde; Göçler, Hoşgörü ve Hoşgörülemezlik” başlıkları altındaki yazılarıyla Umberto Eco.
Beş Ahlak Yazısı
“Bu
kitapta bir araya getirilen yazıların iki ortak özelliği var: İlki
konferanslarda sunulmak veya güncel konuları yorumlamak üzere, değişik
vesilelerle yazılmış olmaları; ikincisi ise, konuların çeşitliliğine rağmen,
etik nitelikli olmaları. Bir başka deyişle, bu yazılar, neyi yapmanın iyi
olacağı, neyi yapmamak gerektiği ve neyin hiçbir biçimde yapılamayacağı
hakkındadır.
Çeşitli vesilelerle
yazılmış oldukları için, hangi koşullarda yazıldıklarını açıklamamın şart
olduğunu düşünüyorum; aksi takdirde anlaşılmaları güç olabilir.”
* * * *
*
“Entelektüel
işlev, insanın kendi hakikat kavramını, o hakikati yeterince yansıttığı kabul
edilebilecek tarzda, eleştirel olarak ortaya koymasıdır. Herhangi bir kimse,
kendi durumu üzerine düşünen ve bir biçimde bunu dile getiren toplumdışı bir
kişi de entelektüel işlevi yerine getirebilir; buna karşılık, olaylara duygusal
tepki gösteren, olayları düşünce süzgecinden geçirmeyen bir yazar bu işleve
aykırı davranmış olur.”
*
* * * *
“Entelektüel
işlevi yerine getirmeye karar vermek ahlaksal bir seçimdir, tıpkı cerrahın bir
yaşamı kurtarmak için canlı eti kesme kararı almasının ahlaksal bir seçim
olduğu gibi. Ama cerrah, ne kesme işlemini gerçekleştirdiğinde acıma duygusuna
kapılmalıdır, ne de cerrahi müdahaleyi sürdürmenin bir işe yaramayacağını
gördüğü için açtığı yeri kapadığında.”
*
* * * *
“Geçen
yüzyıllarda savaşın amacı neydi? Düşmanı yenilgiye uğratmak için yapılan
savaşın iki amacı vardı: Düşmanın yenilgisinden yarar sağlamak ve niyetlerimizi
(belirli bir sonucu elde etmek üzere belirli bir şekilde davranma) düşmanın
niyetlerini gerçekleştiremeyeceği bir taktik veya strateji çerçevesinde
gerçekleştirmek. Bu amaçla elde bulunan bütün güçlerin seferber edilmesi
gerekiyordu. Sonuçta, oyun bizimle düşman arasında oynanıyordu. Başkalarının
yansızlığı, savaşımızın onları rahatsız etmemesi (ve belirli bir ölçüde yarar
sağlamalarına olanak sağlaması), manevra özgürlüğümüz açısından gerekli
koşuldu.”
*
* * * *
“Atom
enerjisinin, televizyonun, hava ulaşım araçlarının bulunmasıyla ve çeşitli
uluslar arası kapitalizm biçimlerinin doğmasıyla, savaşın olanaksızlığına
ilişkin bazı koşullar gerçekleşmiş olur.”
*
* * * *
“Geçmişteki
her savaş, yurttaşların, bu savaşın haklılığına inanarak, düşmanı yok etme
arzusu içinde olmaları ilkesine dayanıyordu. Oysa şimdi bilgi akışı
yurttaşların inancını sarsmakla kalmamakta, onları düşmanların ölümüne duyarlı
hale getirmektedir – ölüm artık uzak ve belirsiz bir şey olmaktan çıkmış, kabul
edilemez görsel bir kanıt niteliği kazanmıştır.”
*
* * * *
“Eski
savaş silah tüccarlarını zenginleştirirken ve bu kazanç bazı ticari alışverişlerin
geçici olarak kesintiye uğramasını kısmen önemsiz hale getirirken; yeni savaş
gene silah tüccarlarını zenginleştirmekte, ama hava taşımacılığını, eğlence ve
turizm sektörlerini, medyayı (reklam kaybı) ve genel olarak sistemin
belkemiğini oluşturan tüm ikincil üretim sanayini – inşaat piyasasından
otomobile – sekteye uğramaktadır (üstelik tüm dünyada). ”
*
* * * *
“Uzlaşma,
iyi niyetle kendi savaşımlarını veren herkese anlayış ve saygı göstermek
anlamına geliyorsa, bağışlamak, unutmak anlamına gelmez.”
*
* * * *
“Kök-faşizme
göre yaşamak için mücadele edilmez, ‘mücadele etmek için’ yaşanır. Barışseverlik düşmanla işbirliği demektir;
barışseverlik kötüdür, çünkü yaşam
sürekli bir savaştır. Gene de bu tutum, bir mahşer kompleksini de beraberinde getirir; düşmanları yenilgiye
uğratmak zorunlu ve olanaklı olduğuna göre, faşist hareketin dünyanın
egemenliğini eline geçireceği nihai bir savaş kaçınılmazdır. Böyle bir nihai çözüm, ardından bir barış
döneminin, sürekli savaş ilkesiyle çelişen bir Altın Çağ’ın gelmesi demektir. Hiçbir
faşist lider bu çelişkiyi çözmeyi başaramamıştır.”
*
* * * *
“Normal
insanlara ölümün tatsız bir şey olmakla birlikte, ağırbaşlılıkla karşılanması
gerektiği söylenir; inançlılara ise ölümün doğaüstü bir mutluluğa ulaşmanın
acılı bir yolu olduğu belirtilir. Buna karşılık, kök-faşist kahraman,
kahramanca bir yaşamın en güzel ödülü olduğu söylenen ölümü arzular. Kök-faşist
kahraman, ölmek için sabırsızlanır. Şunu da belirtelim ki, bu sabırsızlığıyla
daha çok başkalarının ölümüne yol açar.”
*
* * * *
“Şunu da
belirtmeliyim ki, kötülüğün yalnızca İtalya’da olanlar olduğunu düşünen dar
kafalılardan biri de olmayacağım. Çoğunlukla ecnebi hayranı basınımızın
hatasına da düşmeyeceğim; İtalyan basını bir ecnebi gazetenin adını verdiğinde,
gazete adının önüne her zaman ‘güvenilir’ sıfatını yerleştirir, böylece New York Post’ta yazılmış bir sözü
kullanmak istediğinde bu gazeteden ‘güvenilir New York Post’ diye söz eder ve bir noktayı göz ardı eder: New York Post insanların Omaha,
Nebraska’da okumaktan utanç duyacakları dördüncü sınıf bir gazetedir.”
*
* * * *
“Peki ya
gazeteler? Haftalık dergilere dönüşmek için sayfa sayılarını artırmakta, sayfa
sayılarını artırabilmek için reklam pastasından daha fazla pay almaya
çalışmakta, daha fazla reklam almak için gene sayfa sayılarını artırmakta ve
ekler icat etmektedirler, bütün bu sayfaları doldurmak için bir şeyler
anlatmaları gerekmekte, bunları anlatmak için kuru haberin (üstelik televizyonun
daha önceden vermiş olduğu) ötesine geçmek zorunda kalmaktadırlar; dolayısıyla,
giderek daha çok haftalık dergilere benzemektedirler ve haber uydurmak, haber
olmayan şeyi habere dönüştürmek zorundadırlar.”
*
* * * *
“Uzunca
bir süre, bir kağıttan çekinceli ve anlaşılmaz bir beyanı okuyan İtalyan
siyasetçilerden yakınmıştık ve mikrofonların karşısında doğaçlama konuşuyor
görünen, konuşmalarına birkaç güzel espri katmayı da ihmal etmeyen Amerikalı
politikacılara hayranlık duyuyorduk. Ama, durum böyle değildi: Amerikalı
politikacılardan birçoğu üniversitelerinin çeşitli ‘konuşma merkezlerinde’ (speech centers) ders görmüştü; görünüşte
doğaçlama izlenimi veren, ama aslında en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmış
bir konuşma sanatının kurallarını izliyorlardı, bugün de izliyorlar; (gaflar
bir yana bırakılırsa) gerekli elkitapçıklarına kaydedilmiş veya geceleyin
‘gölge yazarlar’ (ghost writers)
tarafından yazılmış esprileri yapıyorlardı, bugün de yapıyorlar.”
*
* * * *
“Hoşgörüsüzlük,
her tür öğretiden önce vardır. Bu açıdan hoşgörüsüzlük biyolojik köklere
sahiptir, çoğu zaman yüzeysel duygu-heyecan tepkilerine dayanır – bizden farklı
olan insanlara tahammül edemeyiz: Derilerinin rengi farklı olduğu için,
anlamadığımız bir dili konuştukları için, kurbağa, köpek, maymun, domuz,
sarımsak yedikleri için, dövme yaptırdıkları için…”
*
* * * *
“Gelgelelim,
en korkunç hoşgörüsüzlük, farklılığın ilk kurbanları olan yoksullarınkidir.
Zenginler arasında ırkçılık yoktur. Zenginler olsa olsa ırkçılık öğretilerini
üretmişlerdir; oysa yoksullar ırkçılığın çok daha tehlikeli olan uygulamasını
üretirler.
Entelektüeller yabanıl hoşgörüsüzlükle savaşamazlar, çünkü düşünceden
yoksun katışıksız hayvanilik karşısında düşünce silahsız kalır.”
*
* * * *
“Etnik
ve dinsel nedenler yüzünden birbirlerini vuran yetişkinlere hoşgörüyü öğretmek
boşa yitirilmiş bir vakittir. Çok geçtir artık. Öyleyse, yabanıl
hoşgörüsüzlükle daha en baştan, en küçük yaşlardan başlayan sürekli bir eğitim
aracılığıyla, bu hoşgörüsüzlük bir kitapta yazıya dökülmeden, fazlaca yoğun ve
katı bir davranış kabuğu haline gelmeden savaşılmalıdır.”
*
* * * *
“Bizi tedirgin eden de bu. Sorumlulukta payımız olduğunu keşfetmek, ama bunu
kendimize itiraf edememek.”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir:
1.İktidar - Bertrand Russell
2.Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi - Coşkun Can Aktan
İlginizi çekebilir:
1.İktidar - Bertrand Russell
2.Politik Yozlaşma ve Kleptokrasi - Coşkun Can Aktan