HAYAT DEDİĞİN NEDİR Kİ (Sami BAĞCI)

Sami Bağcı diyor ki: “Hayat Dediğin Nedir ki Hüzün, aşk, acı, ayrılık, özlem, mutluluk... Duygu seli. Bu duygu selinde yelken açmak gerek belki de. Hem de bilinmeyen diyarlara gitmek pupa yelken...                        
        
                                          
      KAPILAR

Kapılar vardı kilitli
Ardında küllenmiş sevdalar
Zorlamak beyhude
Aciz kaldı anahtarlar
Sırlı bir kelimeydi tılsımı
Açılıverdi ardına kadar.



* * * * *

AŞK TOHUMU

Biliyor musun?
Aşk tohumu olup düştün yüreğime
Hızla büyümeye başladı
Koca ağaç oldu neredeyse
Görsen…
Tüm dalları tomurcuk
Sevda çiçekleri açmak üzere.

* * * * *

BENDE

Bir rüzgâr
Nereden çıktığı belli olmayan
Her şeyi savuruyor
Önüne ne gelirse
Tutunmak istiyorsun
Ama nafile

En büyük değişimler
İhtilallerle gelir
Sen ruhumu ele geçirdin
El koydun yüreğime
Şimdi geçmişe dair
Her ne varsa yerle bir.

Tek maddelikti manifeston
“Bendesin”
Gönüllü boyun eğmişlik benimki
Evet, ben “bende”yim
Rütbe değil belki kölelik
Ama sensen efendim
Ben, gönüllü “bende”nim.

* * * * *

BİR SONBAHAR GÜNÜ GEL

Bir sonbahar günü gel, don vurmadan mevsimi
En güzel şarkısını söylerken hayatın
Yoksa bir daha duyamazsın sesimi
Kışkırttığımı düşünme sakın
Bir gün orkestra yorulur, ben susarım
Keşkeler kurt gibi düşmeden yüreğine
Sonuçta, etten ve kemikten benim de diğer yarım.

Zamanla yorgun düşüyor insan
Bir telaş bir koşturmaca
Bakmış ki kapıya dayanmış hazan
Son gayret diyorsun, son bir çaba
Ama var gücüyle abanıyor hayat
Hayalle gerçek arasında sıkışıp kalıyor arzular
Oysa her şey daha dün
Bir elmayı koparıp almak kadar kolaydı dalından.

Bak, gitmelerdeyim artık
Hoş, sende kalıcı değilsin bu handa
Madem yola düştü gözün
Neyin nesi bu telaş diye sorma
Varsa bir cevabı sen söyle
Bir saniye sonra ölecek insan
Ellerini neden uzatır sevdiğine son anda.

* * * * *

GERÇEK AŞK

Gerçek aşk nedir diye sormuş birisi
Kafam karıştı
Gerçeğini soruyorsa insan
Bunun sahtesi de var demek ki.

Zor soru be gülüm seninki
Aç da bak kitaplara
Bu yolda ne ömürler tükendi
Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı
Shakespeare’in Romeo ve Juliet’i
Bu aşk yumağını, belki onlar da çözemedi.

Aşk taçtaki muhteşem inci
Kolay mı sanıyorsun elde etmek
Bir inci uğruna
Kim bilir, kaç istiridyenin karnı deşildi.

Ne derler; “lafın çürüğü bizimki”
Adı var, kendi yok
Dilimizden düşürmediğimiz şehir efsanesi
Ya âşık olacak yüreğimiz yok
Ya da âşık olunacaklar çoktan çekip gitti 





                   
* * * * *

NEHİR

Nehir akacaksa akar
Yolundan alıkoyamaz
Boşuna set çeker önüne dağlar
Bilir ki onu bekleyen yerde
Koca bir umman var.

* * * * *

SENLİ BİR GÜN DAHA

Güneş doğuyorsa her sabah
Dünya döndüğünden değil
Umudumun tükenmediğindendir
Her insan umut taşır içinde
Farklı farklı
Her gönülde başka türlü yeşerir
Benim umudum
Zamanın seni eskitemediğindendir.

Her gün vizyona
Senli hayaller giriyorsa
Sabah akşam bilmem kaç matine
Her matinesi gala havasında
Gönül salonum
Seninle dolup taşıyorsa
Her an seni düşündüğümdendir.

Aşk, özlem, vuslat… İç içe
Tarifi yok aslında
Hepsi insanın kendi içinde
Aşk ekersin, özlem çıkar
Vuslat vakti gelir biçersin
Nadasa kalmıyorsa gönül tarlası
Her mevsim aşkın filizliğindendir.

Sakın seni ihmal ettiğimi düşünme
Sabahın bilmem kaçı
Saymadım kaç sigara içtim üst üste
Ne çok istemiştim oysa
Uyumak vardı şu tatil gününde
Uyku firar ettiyse gözlerimden
Bil ki…
Özlemin içime düştüğündendir.

* * * * *

SEVGİ VE SAYGI

Eğer sevgi bir çiçekse
Saygı onu koruyan saksıdır
Çiçek solmaya başlamışsa
Dikkat edin…
Saksı mutlaka çatlamıştır.
    ▬      ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ