DEFTERİMDEN PORTRELER (İlber ORTAYLI)
Yıllarını tarih bilimine vermiş, bu dalda eğitim alıp pek çok yerde, pek çok görevlerde bulunmuş ve birikimlerini kaleme almış bir isim: İlber Ortaylı.
“Defterimden Portreler” adlı kitabında da tarihten ve günümüzden; Türkiye’den ve dünyadan önemli şahsiyetlere yer vermiş. İlginç anekdotlarla zenginleşen kitap, okurlarını bekliyor.
“Romalılar Doğu’nun dinlerini de aldılar. Anadolu’da Kybele kültü, Mısır’ın İsis kültü, çok sonraları İranlıların Mitra dini, Romalıların da yer yer mensub olduğu, benimsediği Doğulu inançlardı.”
“Defterimden Portreler” adlı kitabında da tarihten ve günümüzden; Türkiye’den ve dünyadan önemli şahsiyetlere yer vermiş. İlginç anekdotlarla zenginleşen kitap, okurlarını bekliyor.
“Romalılar Doğu’nun dinlerini de aldılar. Anadolu’da Kybele kültü, Mısır’ın İsis kültü, çok sonraları İranlıların Mitra dini, Romalıların da yer yer mensub olduğu, benimsediği Doğulu inançlardı.”
* * * * *
“Tarihte
Caesar kadar kurnaz, onun kadar dahi bir diktatör görülmez. Ve onun kadar
kalıcı bir siyasi portre de pek azdır. Takvim değişse de Temmuz ayı onun adıyla
(Iulius), July diye anılıyor. Doğduğu ayın adı kalıcı oldu. Şark dillerinde,
İbranca ve Türkçede ise bu ay Yeraltı Tanrısının adı olan Dammuz’u taşır.”
* * * * *
“Her
tiyatro oyununun müdavimiydi, müzisyenleri ve şairleri dinleyecek vakti mutlaka
bulurdu. (Augustus)”
* * * * *
“Galatya’nın
başkenti ‘Ancyra’ yani bugünkü Ankara her şeyini ona borçludur. Büyük tiyatrosu
ve Frigya’dan kalma büyük tapınağın üzerine inşa ettirdiği Augustus Mabedi ile
Anadolu’nun tarihi orada yaşıyor.”
* * * * *
“Augustus
genç yaşta inanılmaz kurnazlıklarla Roma tarihinin çakallarını ve aslanlarını
atlatmayı bildi. Yeri geldi sırtlanlar gibi başkasının devirdiğine son darbeyi
vurdu. Talih yardımcısıydı ama ak bahtı kara bahta da dönebilirdi. Sezar’ın
akıbetine uğramamak için devletin imkânlarını da, kanunları da iyi kullanmayı
bilirdi. Eski çağlarda tarihin kaydetmediği, ancak efsanevi hükümdarlar için
söz konusu olacak kadar uzun 58 yıllık bir hükümranlık yaşadı.”
* * * * *
“Büyük
hükümdarın topladığı Yunan-Roma heykel koleksiyonu, İtalya’dan celbedilen
ustaların yaptığı portelerin hiçbiri sarayda bırakılmadı, satıldı, atıldı; en
ünlüsü olan Belli’nin yaptığı portre bugün Londra National Gallery’de. (FatihSultan Mehmed)”
* * * * *
“Doğu
Anadolu coğrafyasında Alevi Türkmen kıyımından dolayı suçlanır. Oysa o asırda
devletin dirliği açısından etnik unsurları öne çıkarmak veya harcamak ön planda
olan bir sorun değildi. Nitekim İdrisi Bitlisi gibi mahir bir fakih ve aşiret
diplomatını kullanarak Doğu’daki Kürt aşiretlerini ustalıkla bir nizam altında
tutmayı başarmıştır. Bu politikayı onun gibi yürüten bir başka hükümdar daha çıkmamıştır.
(Yavuz Sultan Selim)”
* * * * *
“Son
sağlam kaleyi, Zigetvar’ı fethetmeden bir gün önce ölmüştür. Ölümü askerden
gizlendi ve hünkarın tahnit edilen vücudu giydirilerek seferin başındaymış gibi
ta İstanbul’a kadar ordunun başında getirildi. İç organları Zigetvar sahrasında
gömüldü. Macarlar 1980’lerde o türbeyi Turgut Cansever’e restore ettirdiler ve
bizim yapmadığımız bir şeyi yaptılar, dev bir Kanuni heykelini de Zigetvar
sahasının ortasına diktiler.”
Zigetvar |
* * * * *
“1520
ile 1566 arsında dünya tarihi mareşal görmüştür, Venedik’in ustalarını bile
imrendiren bir kuyumcu görmüştür, Türk milleti şairler arasında şiirleri pekala
okunan ve darb-ı mesel haline gelen bir şair görmüştür.
İki şehzadesini
ve torunlarını katletmek zorunda kaldı, en çok sevdiği oğlu Şehzade Mehmet’in
ölümünü gördü. Uzun saltanatında bir Avrupa ve Ortadoğu imparatorluğunun
sahibiydi. Çileli ömürdür, yaptıklarını ve yaşadıklarını bir hükümdarın ne
olduğunu anlayarak değerlendirmek gerekir. (Kanuni Sultan Süleyman)”
* * * * *
“Yetiştiği
dönemde hiç kimse mimar kadar üç kıtadaki ülkelerin yapı zanaatını ve plastik
sanat eserlerini yakından tanımaz. Kentlerin imar denetimi onun görevidir.
Nihayet kentleri süsleyen anıtsal kamu binaları onun eseri olacaktır. Bu
eserleri yaparken kendisine yardımcı olan taşçı, doğramacı, camcı, boyacı,
badanacı gibi zanaatçılar Ortadoğu ve Balkanlar bölgesinin 5000 yıllık şehir
kültürünün yaratıp yetiştirdiği muhtelif dinden ve etnik gruptan kimselerdir.(Mimar
Sinan)”
* * * * *
“Mimar
Sinan’ın üslubu onun öğrencileriyle 17’nci yüzyılda da sürdü, sonra eridi.
Çünkü 18’inci yüzyıl Osmanlı dünyası, 16’ncı yüzyıldaki kadar geniş ve renkli
değildi. 18’inci yüzyılın mimarı bir-iki yüz yıl önceki ocaklı yoldaşları gibi geniş
bir dünyayı tanıyamıyordu. Fazladan olarak yöneticiler, sanatçılar ve halk
artık imparatorluk mimarisine değil, çağın gerektirdiği bir mimarlık sanatına
ihtiyaç duyuyorlardı.”
* * * * *
“Evliya
Çelebi’nin doğum yeri kendisi tarafından söyleniyor; İstanbul Unkapanı.
Babasının adı malum. Mesleği ve içtimai statüsü, soyu sopu, anası ve akrabaları
malum; imparatorluğu yöneten kişiler… Evliya’nın babası Derviş Mehmet Zılli
sarayın kuyumcubaşısı, seferlere de katılmış. Aslen Kütahyalı olan ailenin
15’inci asırdan beri İstanbul’a yerleştiği kaydediliyor.”
* * * * *
“I.Ahmed
Osmanlı tarihinin tasavvuf ve din kültürüne hakkıyla sahip padişahlarındandır.
Yaşından beklenilmeyecek ölçüde devlet işlerine aklı eren, bilge bir kişilikti.
Kösem böyle bir genci etkileyebilmiştir. İkisinin aşkını Tarihçi Reşad
Ekrem’den başka tasvir edecek bir kalem çıkmadı.”
* * * * *
“Natalya
gerçekten çok güzeldi. Moskova’daki yüksek cemiyetin en şık giyimlilerindendi
ve daha da beteri, kendi güzelliğine aşık olacak kadar eksik akıllıydı. Puşkin
bu evlilikte mutlu sayılmazdı. Çarın etrafındaki baskıcı çevreye karşı kendini
dinginleştirecek insan, herkesten evvel yanı başındaki hayat arkadaşı
olmalıydı. Bu evlilikten doğan kız çocuğu ileride anasını aratmayan güzelliği
ve babasından aldığı esmerliği ile Lev Tolstoy’u etkiledi. Ünlü romanın
kahramanı Anna Karenina gerçekte Puşkin’in kızının tasviridir.”
* * * * *
“Osmanlı’nın
resim dünyası ve anlayışı, çevreyi ve portreyi resmetmekten çok olayları ve
hikâyeyi nakletmeye dayanır. Gerçi Osmanlı minyatür sanatında Matrakçı Nasuh
gibi şehirleri resmedenler, Nigari gibi Kanuni Sultan Süleyman veya Barbaros
Hayrettin Paşa’nın portrelerini çizenler de vardı.”
* * * * *
“Tolstoylar
büyük ve bereketli bir aileydi. Nazırlar, sefirler, generaller ve yazarlar…
Sofia’nın babası İvan İvanoviç Tolstoy yani posta nazırının torunu, Sovyet
devrinin ünlü Eski Yunanca profesörüydü. Ama şüphesiz aile bütün zamanların en
ilginç ve herkes tarafından benimsenen büyük mütefekkiri tarafından
gölgelendi.”
* * * * *
“Her büyük
aile gibi Tolstoyların içinde de her tipi vardır. Tolstoy ailesini tanımak
Rusya’nın yakın tarihinin labirentlerini keşfetmek demektir.”
* * * * *
“Tolstoy
dili çok güzel kullanır, bugünün insanı böyle bir dil eğitim ve alıştırmasını
artık yapmıyor ve asıl önemlisi insanların kendini davaya adama, duygu ve
eylemleri galiba daha yüzeysel.”
* * * * *
“19’uncu
yüzyılın ikinci yarısında şatafatlı yaşayanlar hükümdarlar değil, yükselen
kapkaççı burjuvazi, İngiltere’nin lordları ve Rusya’nın feodalleriydi.”
* * * * *
“II. Meşrutiyet,
en tecrübeli devlet adamlarıyla en yeteneksiz ve bihaber adamlarının bir masa
etrafında çalıştığı değil, çatıştığı devirdir.”
* * * * *
“Parlak
komutanlığının yanında Türk çocuklarına onların eğitimi için bıraktığı sayısız
şarkı, okul tiyatrosu eserleri, şiirler, askeri edebiyatımızın en önemli
eserleri arasında yer alan ‘İstiklal Harbimiz’, ‘Hayatım’, siyasi tarihimizin
önemli eseri olan ‘İttihad veTerakki’ ve ‘I. Cihan Harbi’ne Nasıl Girdik?’ gibi
eserlerin herkes tarafından okunması gerekir. (Kazım Karabekir)”
* * * * *
“Kültürlü
milletler edebiyat ve tarihi sadece uzmanlara bırakmaz; yöneticiler, askerler,
hekimler, hocalarca bu gibi büyük adamları ve onların mirasını bilirler ve
haklarında söyleyecekleri vardır. Toplumsal bilincin eridiği, insanların
televizyon karşısında kurudukları, gençlerin ‘Nereye olursa olsun’ diyerek
kaçtıkları bu ülkede Mehmet Akif’lere muhtacız.”
* * * * *
“Neslişah
Sultan şaşaanın içinde de zahmet çeken, öğrenen bir hanedan üyesiydi; kendisini
tanıyanların tarih bilgisine, edebiyat, coğrafya, nebatat ve mutfak kültürüne
olan derin vukufunu hayranlıkla gözledikleri bir aydındı.”
* * * * *
“Hanedan
defterine yapılan son kayıt Neslişah Sultan’ın ismidir. Ondan sonra doğan
hanedan üyeleri artık saltanat kalktığından aile içinde kayıtlıdır.”
* * * * *
“Semiha
Berksoy küçüklüğünden beri ortak bir dram yaşayan bir kavmin çileli aydın
kuşağına mensuptur ve o kuşağın en yaratıcı portrelerinin başında gelir. Bunu
bizde de anlayanlar var, başkaları da çoktandır anlıyorlar.”
* * * * *
“Hayat
aslında sandığımızdan daha önemlidir ve sadece büyük adamların ve yöneticilerin
değil, yönetilen sıradan insanın hayatı da tarihçi için çok önemli bir
kaynaktır.”
* * * * *
“Bizim milletin,
bizim bilmediğimiz büyük adamları vardır. Bir köşede tunçtan büst gibi sessizce
dururlar. Elalem ise onları çelenklerle kuşatarak hürmet eder.”
Kitapla ilgili yorumum:
İlber Ortaylı bu kitabında
hem dünyadan hem ülkemizden pek çok isme yer veriyor. Kitabın başında,
yazdıklarının edebi yönden değil tarihi açıdan okunması, incelenmesi
gerektiğini belirtmiş. Kitabı okurken ben de aynı şeyleri düşündüm.
Anlatılanlar, anekdotlar ilgimi çekti; ancak İlber Ortaylı’nın televizyonda
izlediğim tarih sohbetlerindeki tadı bu kitapta pek de bulamadım açıkçası.
Galiba televizyonda konuyu anlatırken ya da belki üniversitede ders verirken
kronolojik bir sıra takip etmeniz gerekmiyor, bir olaydan veya kişiden diğerine
geçiş yapıp tekrar başa dönebiliyorsunuz; ancak aynı tarz kitaba yansıyınca
bazı bölümler bana biraz dağınık geldi. Bir de daha az kişi, daha geniş şekilde
tanıtılsaydı – iki bölüm olan kitap, iki ayrı kitap olabilirdi belki –
muhtemelen daha keyifli olurdu. Ama ben bunları bir kusur olarak değil de
yıllarını tarihe vermiş bir uzmanın tüm bildiklerini aktarma isteği olarak görüyorum
ve tarih severlere kitabı okumalarını öneriyorum.