ONUNCU KEHANET (James REDFIELD)
Yasalar,
düzenler, kurallar… Tüm bunlar dünyanın iyi bir yer olmasına yardımcı oluyor mu
sizce? Yoksa bir şeyler eksik mi kalıyor?
Nerede
hata yapıyoruz acaba? “Sistem” mi acımasız?
Sistemi
oluşturan da insanlar değil mi sonuçta?
Tüm
bunların James Redfield’ın “Onuncu Kehanet” romanıyla ne ilgisi var diyorsanız...
Herkesin
refah ve mutluluk içinde bulunduğu bir yer pek çok kişinin hayalidir; fakat
böyle bir yer oluşturmanın güçlüğü hatta imkânsızlığı nereden ileri
gelmektedir? İşte tam da bu noktada kitap bize yol gösteriyor.
James Redfield Onuncu
Kehanet’te “Dünyayı düzeltmek için önce insanın kendini düzeltmesi, geliştirmesi
gerekir” fikrini merkeze alarak farklı öğretilere yer vermiş.
Kitabın
arka kapağında “Dokuz Kehanet yalnızca bir başlangıçtı” diye bir ibare var.
Eğer benim gibi siz de bu açıklamayı göz ardı eder ve doğrudan “onuncu kehanet” le işe başlarsanız kitaba hâkim olmakta
güçlük çekebilirsiniz.
Kitapta “kehanet” şeklinde ifade edilenler aslında birer
“anlayış” ya da “öğreti”. “Dokuz Kehanet” adlı romanda bu anlayışlara yer
verilmiş. Benim okuduğum “Onuncu Kehanet” ise bunun devamı niteliğinde. İlk
kitabı okumadığım için kahramanları ve onların özelliklerini anlayıp öğretileri
bir yere oturtmakta zorlandım. Kitabın ilk yarısı böyle geçti. Kuşkusuz
diğerini okumuş olsaydım başlangıçta bu kadar güçlük çekmeyecektim.
Buna rağmen kitap
genel olarak hoşuma gitti. Bir macera filmi izliyormuşum gibi hissettim. - Zaten “Dokuz Kehanet”in filmi de çekilmiş. -
Ancak ben bu tarz kitaplardan “IşıkTemsilcileri”nin anlatımını daha samimi, hikayesini daha “mümkün” bulmuştum. Bu
kitapta “gerçek dışı” ögeler daha fazla. Yine de mistik olaylar, reenkarnasyon,
kehanetler, ölüm sonrası yaşam gibi konular ilginizi çekiyorsa kitap tam size
göre; ama konu bütünlüğü açısından önce “Dokuz Kehanet” i okumanızı tavsiye ederim.
Yazar James
Redfield psikoterapistlik yapmış, doğu felsefelerine ilgisi olan biri. Bu
sebeple konuya oldukça hakim. Zaten benzer konular çerçevesinde “On İkinci
Bilgi”, “Kehanetlerin Gizemi” adlı kitapları da var. Tercih size kalmış. Her zaman
olduğu gibi, “kitabı en iyi kendi tanıtır” düşüncesinden hareketle “Onuncu
Kehanet”ten alıntılara geçiyorum.
“Bu
vadiye gelenlerin çoğu Ulusal Ormanın güzelliğini seyretmeye gelmezler. Buraya
Kehanetlerden söz etmek amacıyla gelirler. Onuncu Kehaneti buralarda bir
yerlerde bulacaklarını umuyorlar. Hatta birkaç kişi Onuncu Kehanetin neden söz
ettiğini bildiklerini bile iddia ediyor.”
*
* * * *
“Bir an
uzaklara baktıktan sonra, ‘Benim sorunum şu,’ dedi. ‘Geçen üç yüz yılın başka
türlü olmasını isterdim. Bu topraklarda yaşayan insanları yok sayarak,
Avrupalıların buraya yerleşmelerini bir türlü hazmedemiyorum. Bu korkunç bir
suç. Sanki geçmişi değiştirebilirmişim gibi olayların başka türlü cereyan etmiş
olmasını istiyorum. Bizim yaşam biçimimiz çok önemliydi. Biz anımsamanın değerini öğreniyorduk.
Avrupalılar durup dinleselerdi, atalarımın verdiği bu büyük mesajı
alabilirlerdi.”
*
* * * *
“İlk
Dokuz Bilgi hem kişisel, hem de toplumsal düzeydeki manevi gelişmenin
gerçeklerinden söz ediyordu. Ama aslında bu bilgileri uygulamak, onları yaşamak
ve bu yazgıyı yerine getirmek, söz konusu süreci tam anlamıyla kavramayı
gerektiriyor; bu da Onuncu Kehaneti oluşturuyor. Bu bilgi bize dünyanın manevi
dönüşüm gerçeğini yalnızca dünyevi boyutun görüş açısından göstermekle kalmayıp
aynı zamanda ölümden sonraki yaşamın
görüş açısından da gösterecektir.”
*
* * * *
“Şimdilerde
insan kültürünün kutuplaştığını, bu tarihi süreç içinde kontrolü bırakmak
istemeyenlerin eline son bir fırsat daha geçtiğini, gücü yakalayıp yeni
teknolojileri kendi amaçları uğruna sömüreceklerini Williams biliyordu.”
*
* * * *
“Konuşurken,
daha önce Wil’den ve Williams’dan duyduklarımdan daha fazlasını açıkladığımı
hissetim, ama bütün bu söylediklerimi eskiden bildiğimi fakat bu dakikaya kadar
fark etmediğimi sezinledim.”
*
* * * *
“Kızılderililerin
kültürleri pek mükemmel olmasa bile, Avrupa zihniyetinin köklerini yeniden kazanması
için bir model sağlayabilirdi.
Sezgilerinin sesini dinleyen bu bireyler, ruhlarının yepyeni bir
özgürlüğe kavuşacağını hissedip bu kıtaya yerleştiler, ama kendilerini
güvenceye alma kaygısıyla fethetme ve hükmetme gereksinimine yenik düştüler.
Ülkenin uçsuz bucaksız doğal kaynaklarından yararlanmak telaşı içinde, yerli
kültürlerin önemli gerçeklerini yok ettiler.”
*
* * * *
“Fiziksel
dünyaya gözümüzü açtığımız zaman, bilgilerimizin bilinçaltına gizlenmesi sorunuyla
karşılaşıyoruz. Ve günün kültürel gerçeklerine göre eğitilip yetiştiriliyoruz.
Bundan sonra, bazı şeyleri yapabilmek için tüm anımsayabildiğimiz bu sezgiler
ve altıncı hisler oluyor.”
*
* * * *
“Şiddet
eylemini gerçekleştiren suçluyu, yüzeysel öğütlerle doğru yola çevirmeye
çalışmak veya hoşgörüyle hafifletici nedenler ileri sürmek yanlıştır.
Saplantıların tutsağı olanları suç işledikten sonra özgür bırakmak bu
davranışların tekrarlanmasına olanak sağlar. Ayrıca bu davranışların ciddiye alınacak
kadar vahim olmadığı fikrini kuvvetlendirir ve böylece aynı ortamda aynı suçlar
işlenir.”
*
* * * *
“Neler
olduğunu bir düşünsene. Batılı düşünce gizemle ilişkisini yitirdi. Kereste elde
etmek derdine düşüp ormanların gizemini yok etti. Yabanıl hayvanların yerini
süs hayvanları aldı. Kentleşme insanların çoğunu yalnızlığa sürükledi. Böylece
golf sahalarında gezintiyi doğaya yolculuk sanıyoruz. Yabanıl yaşamın gizemini
parmakla sayılacak kadar az kişinin bildiğinin farkında mısın?”
▬ ▬ ▬