SEVGİNİN GÜCÜ (Zeliha AKÇAGÜNER)
Her
çocuk kitabının aslında bir yetişkin kitabı olduğunu düşünürüm her zaman. Çocuk
yaşlarını geride bıraksa da çocukluğunu, içindeki çocuğu yaşatanlar içindir bu hikâyeler
bir bakıma. Ödüllü yazar Zeliha Akçagüner’in kaleminden “Sevginin Gücü” de
onlardan biri. Sıcak, samimi bir hikâye.
Kitapta ne anlatıldığına gelince...
Beş
yaşında bir erkek çocuğu, Erdem. Ailesini küçük yaşta kaybetmiş. Bakacak
kimsesi olmadığı için de yuvaya verilmiş. Resim yapmayı seven, kafasında
dünyaya, ailesine ve kendine dair pek çok sorular olan meraklı bir çocuk. Yuvanın
dışındaki yaşamı merak ediyor ve onu hayalleriyle süsleyip zenginleştiriyor.
“Bahçe,
palmiye, okaliptüs, karabiber, zakkum ağaçlarının oluşturduğu kocaman yeşil bir
dünya. Yuva şehrin ortasında. Çevresi yüksek duvarlarla çevrili. Duvarların
ötesinde yollar, evler, ağaçlar, arabalar var. Yürüyen, koşan, koşuşan
insanlar, çocuklar… Onları görmek istiyor Erdem. Ama duvarlar yüksek. Erdem
küçük… Görmesi olası değil. Günlerdir düşlerinde, oyun oynarken, yemek yerken
hep o duvarların ötesine nasıl erişebileceğini düşünüyor. Geçen gün, hani,
bahçeye kaçmayı başardığı gün, duvarın dibindeki palmiye ağacına çıkmaya
hazırlanırken hademe gördü Erdem’i. Kendine doğru geldiğini anlayınca koşarak
binaya girdi.”
*
* * * *
“Binlerce
neden, niçin, nasıl yumak oluyordu usunda. Kimseye bir şey soramıyor. Kimse
yanıtlamıyor ki onu. Kendi kendine araştırmak, çevresini kuşatan gizleri çözmek
özlemiyle yanıyor.”
*
* * * *
Hikâyemiz
tam da burada başlıyor ve ilerleyen sayfalarda Erdem’in ailesiyle ilgili ipuçlarını,
iç dünyasında kopan fırtınaları öğreniyoruz. Bir yandan çevresindekiler
tarafından anlaşılamamanın üzüntüsü, bir
yandan kafasındaki sorulara cevap bulamamanın sıkıntısı… Kendine bir çıkış
yolu, tutunacak bir dal arıyor küçük Erdem. Bazen bir arkadaşla bazen bir
resimle kendini avutmaya çalışıyor.
“Erdem,
kızın gözlerinde bir kez daha yüreğinin derinliklerindeki bakışları buldu.
Sanki bir şeyleri yakalayacak, bir gizi çözecek gibi umutla baktı Nilgün’ün
gözlerine.”
*
* * * *
“Ama
Erdem’de bunların ötesinde bir şeyler vardı.
Resimlerinde en egemen öğe gözler oluyordu. Hep koskocaman açılmış
mutlu, sevecen bakan gözler…
Çocuk
sanki tüm resim yeteneğini, bilmeden uyguladığı resim tekniklerini gözlerde
yoğunlaştırıyordu…”
*
* * * *
Kitabın
ikinci yarısında Erdem koruyucu aile yanına veriliyor. Kendini bildi bileli
yaşıtı çocuklarla bir arada bulunan Erdem, aile yaşamına uyum sağlayabilecek
mi? Hayatında ve iç dünyasında ne gibi çatışmalarla karşılaşacak? Bunların
hepsi hikâyemizde.
Kitapta
zaman zaman öğretici hava egemen olsa da – yazarımız emekli öğretmen olduğu
için bu tavrı yadırgamadım, mesleğin getirdiği bazı alışkanlıklar hayatınızın
farklı alanlarını etkileyebiliyor bazen – keyifle okunabilecek güzel bir hikâye.
“Müdür
odasında Güntaç Öğretmenle Bahar Öğretmenin arasında oturuyordu. Odada başka
öğretmenler de vardı. Yuvada bu tür olaylar heyecanla, mutlulukla karşılanırdı.
Bir çocuk daha sürekli güvenceye, bir aileye kavuştu diye kutlanırdı.”
▬ ▬ ▬