DÜŞÜNCELER SÖZLEŞİNCE
Düşler, düşünceler;
Farklı kalemler, farklı kelamlar;
Harfler, sözcükler, sözler;
Düşünceler sözleşip de aynı kitapta buluşursa ne olur?
Hazırlayan: Osman Torun
Yazarlar: Ülkemizden gönül ve fikir dostları
Kitap: Düşünceler Sözleşince
“Nedir
denemeyi deneme yapan? İçtenliği, düşünmeye çağırışı, eleştiriciliği, kesin
yargılardan uzak oluşu, merakı, şüpheciliği, sorular sorması, sizinle
konuşuyormuşçasına yakınlığı, anlatacağını az sözle ve dolandırmadan anlatışı, sınırsız
bir içerik ve biçim zenginliği, öğreticiliği içten içe yürütüşü olmasın!..
Velhasıl, içerisinde herkesin olduğu gibi, özgürce yaşadığı ‘sınırsız’ bir
ülkedir deneme. (Osman Torun / Önsöz)”
*
* * * *
“Denemeler;
yazıldıkları dönemin özelliklerini, kavramlarını, olgularını yansıtmaları
açısından da değerlendirilebilir. Bu anlamda; insanı, dünyayı, yaşamı ve
kültürel ortamı anlamak ve anlatmak işlevini üstlenirler. Türkiye gibi
toplumsal hafızanın zayıf olduğu, doğal olarak da her şeyin çabucak unutulduğu
toplumlarda, okurların, özellikle de genç kuşakların, yaşanmış olguları
anlamalarında, anlamlandırmalarında katkı sağlarlar. (Osman Torun / Önsöz)”
*
* * * *
“Deneme
yazarı, seçtiği konuyu anlatırken kimi zaman başka eserler ve kişilere de
göndermelerde bulunur. Okurunu bu kaynaklara, yazılara ulaşmaya, ayrıntılı
bakmaya isteklendirebilecek bu tür paylaşımlar, o kaynakları okumaya yönelik
bir bilgilenme yolculuğuna dönüşebilir. Bu açıdan bakıldığında ise, okurunu
başka yazarlara, kaynaklara ulaştıran bir köprüdür, denemler. (Osman Torun / Önsöz)”
*
* * * *
“Bu
antolojinin amacı, gençlerimize denemeyi sevdirmektir. Türk deneme edebiyatının
bugünkü ustalarından özenle seçilmiş denemelerini buluşturarak, gençlerimizi
edebiyatın içten ve özgür çocuğu denemenin özgün örnekleriyle tanıştırmak ve
usta yazarlarımızı keşfetmeleri için bir kapı aralamak istedik. (Osman Torun / Önsöz)”
*
* * * *
“Önceleri
zaman bu kadar çabuk akmazdı. Okula gider gelirdiniz; sokakta oynardınız; eve
çıkar, elinizi yüzünüzü yıkar, üstünüzü değiştirirdiniz, bir şeyler yerdiniz.
Akşama daha ne kadar çok zaman kalırdı! (Adalet
Ağaoğlu / güne ne oldu?)”
*
* * * *
“Bizde
olduğu gibi, tarihlerine bu nesnelliği sağlayamamış toplumlarda, öç alma
duyguları, kan dökücülük, kaba güç, düşüncede ve duyumsamada düzeysizlik
insanın günlük davranışlarına bile yansıyarak, o toplumun çağdaşlaşmasına
değil, ilkelleşmesine yol açar. (Adnan
Binyazar / bizde eksik olan ne?)”
*
* * * *
“Olağanlığı
içine tıkıldığımız hayatın olağanüstülüğü var. Hemen önümüzde. Gözlerimizin
önünde. Göremiyoruz. (Ahmet İnam / olağan
hayatın olağanüstülüğünü keşfetmeye hazır mıyız?)”
*
* * * *
“Çağımız,
yaşayamadan ölenlerin çağı. Paradoksal bir biçimde: Tıp gelişiyor, insanın
biyolojik ömrü uzuyor; hastalıklara çareler, geçmişe oranla, daha fazla
bulunuyor. Bilim daha fazla bilgi sunuyor; teknoloji inanılmaz hızla üretiyor.
Bütün bu olumlu olması gereken gelişmeler, insanın mutsuzluğunu, yaşayışındaki
tatsız tuzsuzluğunu gideremiyor. (Ahmet
İnam / olağan hayatın olağanüstülüğünü keşfetmeye hazır mıyız?)”
*
* * * *
“Aynada
kendi başkasının gözleriyle görebilir misin? Denedin mi? Bu keşmekeşin içinde
merceğine dolan görüntülerin ağırlığı belki de hantal kılmıştır gözlerini.
Belki içine dönemez olmuştur gözlerin, kirli görüntülerin ağırlığından. (Cem Mumcu / ayna)”
*
* * * *
“Psikiyatr
Mehmet Emin Ceylan, ANKA’ya bilimsellikle sanatı birbirine aşık edip, ‘Türk
insanının yalnızlığın felsefesini bilmediğini’ söylemiş. İnsanımızın göç ettiği
için, sürekli mücadele içinde olduğunu ve sürü halinde yaşamak zorunda
kaldığını iddia ediyor ve önemli bir saptamada bulunuyor: ‘Hiç kimse kara koyun
olmaya cesaret edemiyor.’ (Doğan Hızlan /
yalnızlıktan korkanlar ülkesi)”
*
* * * *
“Havalandırma
sistemlerinin hep aynı mevsimi, ışıklandırma sistemlerinin hep aynı saati
döndürdüğü bir yok-zamana dalıp gittiler. Mühim bir acele içindeydiler; o
sebepten, kışın bugün ilk kokusunu salgıladığını, sonbaharın sarı eteğinin
altından inceden görünüp kaçtığını fark etmediler. (Ece Temelkuran / mevsimlerden en merhametlisidir kış)”
*
* * * *
“Kitapçı
sergenlerini dolduran ve okurunu bekleyen kitaplara bakıyorum. Bir de kitapla
tanışmamış, kitapsız büyüyen çocuklara, gençlere. Paranın tek değer, ‘köşeyi
kestirmeden dönme felsefesi’nin egemenlik kazandığı şu günlerde kitapçı
sergenlerinde boynu bükük bekleyen kitaplarla, kitapsız büyüyen çocukların,
gençlerin durumu, içini karartıyor insanın. (Emin
Özdemir / kitapsız büyüyenler)”
*
* * * *
“Ne
zaman başladı balkonların hikâyesi? Herhalde sokakların cazibesinin artmasıyla.
Görmenin görünme ile yer değiştirdiği bir zihniyetin ürünüdür balkonlar.
Cumbalı evlerin gören, ama görünmeyen kimliği, balkonların selamlanacak kadar
kendini gösteren çıkıntısıyla yer değiştirmiştir. (Fatma Karabıyık Barbarosoğlu / balkonlar’ın hikâyesi üç nesil, üç
hayat)”
*
* * * *
“Annelerimiz
için büyük teneke kutular içinde ağaç yetiştirme faslı bitse de (çünkü evlerde
eşyalar çoğalmakta, yeniler geldikçe eskiler balkona doğru taşınmaktadır),
sardunyalı günler henüz bitmemişti. Asansör vardı ve konu komşu da artık ayak
sesinden bilinmez olmuştu. (Fatma
Karabıyık Barbarosoğlu / balkonlar’ın hikâyesi üç nesil, üç hayat)”
*
* * * *
“Düşünmeyi
boşladıkça, seri imalat konfeksiyon maskeler yüzümüzü aşındıracak, bir gün çok
özel bir şeyi kendimiz olarak yaşamak istediğimizde, yaşamımıza ufacık bir
anlam katmak istediğimizde bakacağız ki: Yüzümüz kalmamış! (Füsun Akatlı / felsefenin modası geçti mi?)”
*
* * * *
“İş günü
süresince tutsak olduğumuz gerçeğini o kadar kabullenmişizdir ki, onun
dışındaki saatlerden ‘serbest zamanımız’ diye söz ederiz. (Gündüz Vassaf / geceye övgü)”
*
* * * *
“Gün
boyunca insanların birbiriyle gireceği ilişkiler düzene sokulmuştur. Okullarda
gençler, sırf aynı yaşta oldukları için yıllar yılı aynı kişilerle aynı
sınıflarda oturmak zorundadırlar. (Gündüz
Vassaf / geceye övgü) ”
*
* * * *
“Bir
eylemin kahramanca olabilmesi için, eylemde bulunanın inandırılmış değil,
inanmış olması gerek. Böyle inanmış insanların hareketlerini seviyor ve övüyorsak,
insan olarak onları sadece görebiliyor ve anlayabiliyoruz demektir; ama bu asla
kahramanca bir varlığımız ‘vardır’ demek değildir. (Kemal Demirel / kahramanlık üzerine)”
*
* * * *
“Dansın
başkenti mi? Elbette Paris!... 19. yüzyılda, 1800 dans salonu vardı, kapıları
Paris sokaklarına açılan… Fransa kralı 14. Louis, en çok dans dersi alan
insandır. Yirmi yıl boyunca her gün, düzenli olarak dans dersi alan 14. Louis:
‘Kraliyet Dans Akademisi’nin de kurucusudur. (Sunay Akın / bir dans pistidir doğa!...)”
*
* * * *
“Ayrılık
ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız
kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte…
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. (Şükrü
Erbaş / senin korkularını benim inceliğimi)”
▬ ▬ ▬