KOCA REN (Fakir BAYKURT)
Fakir Baykurt’un “Duisburg Üçlemesi” olarak adlandırdığı üç romandan biri: “Koca Ren” (Diğerleri: Yüksek Fırınlar, Yarım Ekmek)
Yurt dışında yaşamanın avantajları neler? Kimliğimizi, kültürümüzü koruyarak ne kadar ilerleyebiliriz? Önyargılar toplumları nasıl etkiliyor?
Sakın gurbet sadece buruk bir acı olmasın?
Ya Koca Ren? Âdem’in dertlerine derman olmasa bile ortak olabilecek mi?
“Köylerden
şehirlerden kopup 3500 kilometre hatta daha uzaklarda, iş ve ekmek uğruna
savrulan yüzbinlerimiz, milyonlarımız, insanlar, bizim insanlarımız… Giderken,
‘İki yıl çalışıp döneceğiz!’ diyorlardı. Yaşam onları hesaplamadıkları
uzam’lara alıp götürdü.”
* * * * *
“Hepsi
işçi mi bunların? Bu Belgrad’a, Madrid’e, Roma’ya gidenler. Türkler hepsinden
çoğuz maşallah! Hem de çok sevecen, delişmen duruşluyuz kuyruklarda! Almanlar
sıkıldılar aramızda…”
*
* * * *
“Evlerin
bahçelerinde Almanların «Forstyhie» ya da «Goldflieder» dediği sarı çiçeklerin
püskürdüğü günler gelmişti. «Ama Türklerin oturduğu sokaklarda hiç yok!...»”
*
* * * *
“Hiç iyi
zamanları olmayacak mı okulların? Daha doğrusu Koca Ren, iyi zamanlar olmayacak
mı? Şimdi yurtta 60’ını aşan dedem, ‘İyi zamanlar eskidendi! Gittikçe
kahpeleşiyor!’ derdi.”
*
* * * *
“Koluma
girer, çeker: ‘Vaktin varsa şöyle biraz yürüyelim!’ der. Bayılırım onun bana böyle
değer vermesine. Haşim Usta der ki: ‘Asıl iyi zamanlar ilerde! Asıl güzel
günler henüz kimsenin yaşamadığı günlerdir, unutma!’”
*
* * * *
“İyi bir
at, on BMW
kadar pahalıdır. İyi atları almaya para yetmez! İyi bir at, sahibi yaralandı
örneğin, durur başını bekler. Onu kurttan kuştan korur. Otomobil korumaz.
Otomobil bilmez böyle iyilikleri.”
*
* * * *
“Okulda
üç beş Yunanlı, birkaç İspanyol, İtalyan vardı. Onlar çok minik azınlıklar
olduğu için Alman Ana Babalar Akşamı’na çağrılmışlar, çağrıya da uymuşlardı.
Türk ana babalar için ayrı akşam düzenlenmesinin baş nedeni, sayılarının çok
oluşuydu.”
*
* * * *
“Çatılarımız
altında okuyan öğrencilere bakışımız, kuşkusuz, eşitlik ilkelerine uygundur!
Ancak her iki ulusun, Türklerin ve Almanların kültürü, tarihi ve ruhsal
özellikleri nedeniyle, çocukların durumlarında hemen bir harmoni sağlamak zor
olmaktadır.”
*
* * * *
“Ya da
bir gün oturayım Koca Ren’in kıyısına, dökeyim dökeyim derdimi, bulanık ırmak,
temelli bulansın.”
*
* * * *
“Çok
taktın bu işi kafana! Evet, çok seviyorsun oğlunu. Ama asıl bir doktorun ya da
bir mühendisin babası olmayı çok istiyorsun.”
*
* * * *
“Suratımı
eğip durmanın gereği yok. Yararı da yok ‘Zaman vuruyor!’ demişti Achim Kollege.
Kimi zaman da yaşam vuruyor. Bir de biz vurmayalım birbirimize!... Uzakta,
upuzun yolların ötesinde bir yurt vardı. İnsanların bir bölümü kalkıp buralara
gelmişti. Durumların, sorunların bir bölümü o insanlarla birlikte yürüyüp
gelmişti. Hepsi teker teker yaşanıyordu burada. Daha ağır boyutlarda hem de…”
*
* * * *
“Bunlar
güya büyük adam. Büyük adamlar küçük iş tutmaz! Tutmayacağız diye ant
içiyorlar. Radyonun, televizyonun başına geçip sana bana disiplin veriyorlar.
Çizdikleri çizginin dışına çıkanlara ceza kesiyorlar. Kendileri ama sürekli
çizginin dışında geziyorlar… Böyle diye yurdumuzdan çıkıp gidelim değil! Kalıp
orda adam olalım. Beş kuruş yararımız oraya olsun.”
*
* * * *
“Kömürden
çıkışımı kendim verdim. Hemen bu şimdiki işe girdim. O zaman boş yer vardı.
Şimdi ölüyor olsan yok! On dört yıldır bugünkü Koca Halle’de çalışıyoruz. Güya
yer üstü. Güya daha güvenlikli. Hesaplarsan kömürdekinden daha az değildir
verdiğimiz kurbanlar. Yerde kaynayan demirler, havada vinçlere bağlı kırmızı
çelik latalar, bantlarda kırmızı bloklar; ölüm her an yanıbaşımızda.”
*
* * * *
“Duisburg’tan
da acılar alarak geçer Ren. Altı yüz binlik nüfusuyla, bağrında en yoğun
proleter acıları, yanılgıdan yabancı sayılan enternasyonal dostlukları
barındırır Duisburg. Bastırılmış başkaldırıların anılarıyla derin uykusundadır
şehir. Yüz yıl öncelerde büyüyüp fabrika olan atelyelerin, Halle’lerin yerli
yabancı alınterlerini alarak sürekli akar akar, Ren. Kırmızı katmer güllerin
gelecekte uç verecek «çelik»leri, her bahar makaslansa da, tükenmeden yarınlara
kalır. Güllerin çeliklerini öpe öpe, okşaya okşaya akar…”
Duisburg |
*
* * * *
“Ne olsa
üstüne üstüne gelen zamanlara uymuş, kanallığa başkaldıramamış bir ırmaksın!
Belki acıların herkesin acılarından çok olduğu için acayipsin. Seni herkeslerin
sevdiğinden daha derinlerden sevdiğim için geldiğimi bir türlü anlamıyor musun?
Oma Johanna’ya, benim gerideki anama, Anadolu’ma, öz nineme, Adnan abime ve
arkadaşlarıma, buradaki yaşıtlarıma yaşatılan haksızlıkları anlattığım zaman
dinleyecek kimse bulamadığım için geldiğimi… Ben konuşurken araya başka konu sokuşturmayan,
dinler görünürken televizyon seyretmeyen, beni candan gönülden dinleyen
kimseleri binlerin, yüzbinlerin içinde bulamadığım için geldiğimi… Kendi
acılarımı sana dökerken, senin acılarını üstlenip götürmeye geldiğimi…
anlamıyor musun? Almanya’da bir insanın, ister yerli, ister yabancı bir
delikanlının seni çıkarsız, arka hesapsız sevebileceğini düşünemiyor musun?”
*
* * * *
“Demek
büyük sakıncaların kıyısından dönmüşüm! Ama ben ne bileyim? Belki de iyi bir
insan, toplum onu suça zorluyor!”
*
* * * *
“Kimi
zaman içimde kurduklarımı, yaşayabildiklerimden daha iyi bulduğum için, onları
anlattım sana. İçimde kurduklarım da yaşam değil midir? İçimde kurduklarım da
gerçek değil midir? Benim içimin gerçekleridir bunlar.”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir:
1.Yüzyılım - Günter Grass
2.Yurdumu Özledim - Gülten Dayıoğlu
3.Baragan'ın Devedikenleri - Panait İstrati
İlginizi çekebilir:
1.Yüzyılım - Günter Grass
2.Yurdumu Özledim - Gülten Dayıoğlu
3.Baragan'ın Devedikenleri - Panait İstrati