KÜRK MANTOLU MADONNA (Sabahattin ALİ)
Bir Sabahattin Ali klasiği “Kürk Mantolu Madonna” Aşkın gönül diliyle aktarıldığı bir roman. Günümüzün hızlı ve hoyrat yaşamlarına inat, sakin ve samimi bir dünya...
“Kültür ve sanat alanlarında 80’li yılarda başlayan ve giderek tırmanan vurdumduymazlık, Türk edebiyat ortamından bu olanağı da esirgedi. Eserlerinin yeniden yayımlanması, yeni bir okur kuşağı için Sabahattin Ali’nin yeniden keşfedilmesi olanağını yaratabilirse, bu edebiyatımız için gerçek bir kazanç olacaktır. (Füsun Akatlı, Şubat 2002)”
“Kültür ve sanat alanlarında 80’li yılarda başlayan ve giderek tırmanan vurdumduymazlık, Türk edebiyat ortamından bu olanağı da esirgedi. Eserlerinin yeniden yayımlanması, yeni bir okur kuşağı için Sabahattin Ali’nin yeniden keşfedilmesi olanağını yaratabilirse, bu edebiyatımız için gerçek bir kazanç olacaktır. (Füsun Akatlı, Şubat 2002)”
*
* * * *
görsel: andrea del sarto |
* * * * *
“Fakat insanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeyleri araştırmayı tercih ediyorlar. Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.”
*
* * * *
“Bana
rast geldiğinden memnun görünüyordu. İhtimal, eriştiği mertebeleri gösterebildiğine
yahut da, benim halimi düşünerek, benim gibi olmadığına seviniyordu. Nedense,
hayatta bir müddet beraber yürüdüğümüz insanların başına bir felaket geldiğini,
herhangi bir sıkıntıya düştüklerini görünce bu belaları kendi başımızdan savmış
gibi ferahlık duyar ve o zavallılara, sanki bize de gelebilecek belaları kendi
üstlerine çektikleri için, alaka ve merhamet göstermek isteriz.”
*
* * * *
“Sonradan
bu eve gidip geldikçe, bu çocukların hepsiyle ahbap oldum. Hiç de fena insanlar
değillerdi. Yalnız boş, bomboş mahlûklardı. Yaptıkları münasebetsizlikler hep
buradan geliyordu. İçlerinin esneyen boşluğu karşısında ancak başka başka
insanları istihfaf ve tahkir etmek, onlara gülmek suretiyle kendilerini tatmin
edebiliyorlar, şahsiyetlerinin farkına varıyorlardı.”
*
* * * *
“Yanımda
ağzını açmadan yürüyen, karşımda ses çıkarmadan çalışan bu adamdan, ne
öğrendiğimi iyice bilmediğim halde, bana senelerce ders veren birinden
öğrenebileceğimden çok daha fazla şeyler öğrendiğime eminim.”
*
* * * *
“Onun
yaşadığı yerde yaşamak, onun gibi yaşamak demek değildi… Bunu zannetmek için
pek saf ve ancak benim kadar gafil olmak lazımdı.”
*
* * * *
“Niçin
ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız
halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatıyla
öteye geçiveriyoruz.”
*
* * * *
“Bir
ecnebi dil öğreneceğimi, bu dilde kitaplar okuyacağımı, ve asıl, şimdiye kadar
sadece romanlarda rastladığım insanları işte bu ‘Avrupa’da bulacağımı tahmin
ediyordum. Zaten muhitimden uzak duruşumun, vahşiliğimin bir sebebi de
kitaplarda tanıştığım ve benimsediğim insanları muhitimde bulamayışım değil
miydi?”
*
* * * *
“Günlerim
birbirine tıpkı tıpkısına benzeyerek geçiyordu. Bütün şehri, hayvanat
bahçesini, müzeleri dolaşmıştım. Bu milyonluk şehrin birkaç ay içinde
tükenivermesi bana adeta yeis veriyordu. Kendi kendime: ‘İşte Avrupa! Ne var
burada sanki?’ diyor ve esas itibariyle dünyanın pek sıkıcı olduğuna hükmediyorum.”
*
* * * *
“O benim
hayalimdeki bütün kadınların bir terkibi, bir imtizacıydı (karışımı).”
*
* * * *
romanda adı geçen tablo: madonna of the harpies |
*
* * * *
“İçimde
birdenbire bütün insanlarla sarmaş dolaş olmak, uzun yıllar birbirinden ayrı
kaldıktan sonra nihayet kavuşan dostlar gibi coşkun bir muhabbetle herkesi
öpmek arzusu vardı.”
*
* * * *
“O
zamana kadar bütün insanlardan esirgediğim alaka, hiç kimseye karşı tam
manasıyla duymadığım sevgi sanki hep birikmiş ve muazzam bir kütle halinde
şimdi bu kadına karşı meydana çıkmıştı.”
*
* * * *
“Maria
Puder bana bir ruhum bulunduğunu öğretmişti ve ben de onun, şimdiye kadar
rastladığım insanlar arasında ilk defa olarak, bir ruhu bulunduğunu tespit
ediyordum. Muhakkak ki bütün insanların birer ruhu vardı, ama birçoğu bunun
farkında değildi ve gene farkında olmadan geldikleri yere gideceklerdi. Bir
ruh, ancak bir benzerini bulduğu zaman ve bize, bizim aklımıza, hesaplarımıza
danışmaya lüzum bile görmeden, meydana çıkıyordu.”
*
* * * *
“Eskiden
her insan hakkında, hiçbir esasa dayanmadan, sırf mukavemet edilmez bir hissin,
bir peşin hükmün tesiriyle nasıl: ‘Bu beni anlamaz!’ demişsem, bu sefer bu
kadın için, gene hiçbir esasa dayanmadan, fakat o yanılmaz ilk hisse tabi
olarak: ‘İşte bu beni anlar!’ diyordum…”
*
* * * *
“Ruhlarımız
için en lüzumlu, en kıymetli olan şeyleri birbirimizde bulduktan sonra diğer
teferruatı görmemezlikten gelmek, daha doğrusu büyük bir hakikat için küçük
hakikatleri feda etmek, daha insanca ve daha insaflı olmaz mıydı?”
*
* * * *
“Şimdiye
kadar kendime bile söylemekten çekindiğim taraflarım, hiç bana haber vermeden,
saklandıkları yerden çıkıyor ve ortaya dökülüyorlardı. Bir insana ilk defa
kendimden bahsettiğim için bütün çıplaklığımla, hiçbir şeyi örtbas etmeden
görünmek istiyordum. Ona yalan söylememek, kendimi tahrif etmemek, hiçbir şeyi
değiştirmemek için o kadar gayret sarf ediyor, hatta bu gayrette bazen ileri
giderek kendi aleyhimdeki noktaları o kadar tebarüz ettiriyordum ki, bu suretle
gene hakikatten ayrılmış oluyordum.”
*
* * * *
“Onu çok
seviyordum. İçimde bütün bir dünyayı sevecek kadar çok muhabbet bulunduğunu
hissediyor ve bunu nihayet bir yere sarf edebildiğim için kendimi mesut
sayıyordum.”
*
* * * *
“İçinde
hakikaten sevmek kabiliyeti olan bir insan hiçbir zaman bu sevgiyi bir kişiye
inhisar ettiremez ve kimseden de böyle yapmasını bekleyemez. Ne kadar çok
insanı, seversek, asıl sevdiğimiz bir tek kişiyi de o kadar çok ve kuvvetli
severiz. Aşk dağıldıkça azalan bir şey değildir.”
*
* * * *
“ ‘Şimdi
aramızda noksan olan şeyin ne olduğunu biliyorum!’ dedi. ‘Bu eksik sana değil,
bana ait… Bende inanmak noksanmış… Beni bu kadar çok sevdiğine bir türlü
inanamadığım için, sana âşık olmadığımı zannediyormuşum… Bunu şimdi anlıyorum.
Demek ki, insanlar benden inanmak kabiliyetini almışlar… Ama şimdi inanıyorum…
Sen beni inandırdın… Seni seviyorum…’”
*
* * * *
“Bunların
insan hayatları için ne derece lüzumlu olduğunu anlamaya imkân yoktu, ama
muhakkak ki benim hayatıma istikamet verecek kadar mühimdiler.”
*
* * * *
“İnsanlar
birbirinin maddi yardımlarına ve paralarına değil, sevgilerine ve alakalarına
muhtaçtılar. Bu olmadıktan sonra, aile sahibi olmanın hakiki ismi, ‘birtakım
yabancıları beslemek’ti.”
▬ ▬ ▬
2011 yılında etrafımdaki herkes bir “Kürk Mantolu Madonna” furyasına kapılmıştı. Ama dönemin popüler kitaplarından uzak durmayı tercih ettiğim ve herkesten “Ayy! Müthiş kitap.” sözünü çok fazla duyduğum için o sıra kitaba pek de ilgi duymadım açıkçası. 2013 yılında okurluğuna güvendiğim bir arkadaşın tavsiyesiyle nihayet elime alabildim. Ve beğenerek okudum. Dingin, sakin, samimi bir kitap oldu benim için. “Muhteşem”, “Bayıldım” diyemem ama yine de tavsiye ederim. Günümüzün hoyrat yaşamlarından uzaklaşmak, biraz daha yavaş, sevgi dolu bir dünyayı kucaklamak istiyorsanız kitap size göre. Yok eğer macera dolu, hareketli, hızlı yaşam favorinizse yavaşlık ve naiflik sizi belki biraz sıkabilir. Kitaptaki karakterleri pasif, silik olarak nitelendirebilirsiniz.