Kayıtlar

Nisan, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ENGEREĞİN GÖZÜ (Zülfü LİVANELİ)

Resim
Uzun zamandır Zülfü Livaneli’nin roman tarzındaki eserlerinden birini okumayı düşünüyor; fakat bir türlü cesaret edemiyordum. Neden mi? ZülfüLivaneli denemelerini ve köşe yazılarını çoğu zaman beğeniyle okuyorum. Bu da romanları konusunda bende yüksek bir beklenti oluşturdu doğal olarak. Ancak kendisinin "Huzursuzluk", "Konstantiniyye Oteli" ve "Kardeşimin Hik â yesi" adlı romanlarını okuyan arkadaşlarımdan genellikle iki türlü yorum duyuyordum. Ya “çok güzel”, “muhteşem” ya da “beğenmedim”, “hayal kırıklığı”. Sonra bir yerden başlamam lazım dedim kendi kendime. Bu sözün zihnimde dolandığı günlerden birinde karşıma “Engereğin Gözü” adlı kitap çıktı. Daha önce kimseden bu ismi duymamıştım. Dolayısıyla herhangi bir yorum, fikir yürütmeyle de karşılaşmamıştım. Zamanıdır diyerek kitabı elime aldım ve benim için doğru zamanda doğru seçim gerçekleşmiş oldu.

OKUL BİR TÜRKÜDÜR (Mehmet GÜLER)

Resim
Bugün için seçtiğim kitap Mehmet Güler’e ait “Okul Bir Türküdür”. 1980 basımlı bir çocuk kitabı. Çocuklar iyiyle, güzelle yoğrulmalı dünyaya sevgi dolu gözlerle bakmalı diyoruz. Çocuklarımızı iyi yetiştirelim ne de olsa onlar geleceğin büyükleri diyoruz. Diyoruz da bu konuda ne kadar başarılıyız acaba?!

İSTANBUL'DAN SAYFALAR (İlber ORTAYLI)

Resim
Bugün yine bir İlber Ortaylı kitabıyla birlikteyiz. “İstanbul’dan Sayfalar”. Adından da anlaşılacağı gibi yedi tepe, iki kıta üzerine kurulu İSTANBUL’u geziyoruz bu kitapta. Belki de bu kitapla demeliyim; çünkü okudukça merak ediyorsunuz. Kitabı elinize alıp İstanbul’u sokak sokak dolaşmak geliyor içinizden. ivan konstantinovich aivazovsky (1817-1900) İstanbul tabloları

GÖZLERİNDE MAVİ KUŞLAR (Dinçer SEZGİN)

Resim
Öykü okumayı severim. Öyküleri çoğu zaman daha samimi, daha sıcak bulduğum için belki de. Sanki her gün karşılaştığım insanlardır sözü edilen. Topluma ayna tutan yazın türlerinden biri de öykü değil midir zaten.

DELİ KURT (Hüseyin Nihal ATSIZ)

Resim
1403 yılının sonları. Çakır ağa kağnıdaki sultan hanımla birlikte tedirgin biçimde yol alıyor. “Bu genç atlının bir eşkıya saldırışından çekinmediği belliydi. Böyle bir kış gününde bu yörelerde eşkıya dolaşmazdı. Onun daha büyük bir tehlikeden endişe ettiği anlaşılıyordu. Bu sonsuz yollarda, gecenin bu vaktinde, kağnıdaki kadınla tek başına giden atlının, karşısına çıkacak veya ardından yetişecek olanlar kaç kişi olursa olsun, onlarla bir ölüm dirim çarpışmasına girmekten çekinmeyeceği de belliydi. Kendisini değil, kağnıdaki kadını düşünüyordu.” Yolcular köye Çakır’ın sütanası Satı Kadı’nın evine geliyorlar. Bir Türkmen kadını olan Satı Kadın kırk beş yaşında. İki yaşındaki oğlu Evren’le yaşıyor. Büyük oğlu Niğbolu, kocası Ankara Savaşı’nda şehit olmuş. İki kızını ise evlendirip gurbete göndermiş.                                                * * * * * “Çakır’ın, gizlice sütanasının evine getirdiği genç kadın, bir tehlikeyi önlemek için böyle saklanıyordu