ARI MAYA (Waldemar BONSELS)
Merhaba, ben “Arı Maya”. Bugün, çocukluğumdan bir bölümün
anlatıldığı, kendi adımı taşıyan kitabın sayfalarından süzülerek sizlerle
buluştum. Bu yaz rehavetinde sözü ele almam herhalde kimseyi rahatsız etmez.
(Geçen hafta ülkemizde gerçekleşen bir olay üzerine bu hafta sözü “Arı Maya”ya bırakıyorum. Üzücü bir haber; ama videoyu seyretmenizi ve ardından bağlantıda verdiğim yazıyı okumanızı rica ediyorum. Bir kişinin yaptığı münferit bir saldırı olabilir; ancak lütfen duyarsız kalmayalım ve arıların yeryüzü için önemini çevremizle paylaşalım. BAĞLANTI )
W.Bonsels insan dostlarımdan en sevdiğim. Zaten hikâyeme de ilk kulak veren o oldu. Çoğu insanın “vızıltı” olarak duyduklarına kulak verip sözlerimi kâğıda dökmeyi başardı. Demek ki onunla da aynı dili konuşuyoruz. “Sevgi” dili. Ona da anlattığım gibi – kitabı okuyanlar da bilirler – meraklı ve sevgi dolu bir arıyım. Doğayı, çevreyi, diğer böcekleri, insanları hep merak etmişimdir. Zaten bunun için kovanı terk edip yolculuğa çıkmadım mı? Yeni yerler görmek, yeni kişiler keşfetmek için.
Hem heyecan verici hem de güzel
maceralarım oldu. Zaman zaman korkuya kapıldıysam da… Eh artık, olacak o kadar.
Ne de olsa her şey arılar için.
W.Bonsels anılarımı o kadar hoş o
kadar samimi bir şekilde insan dostlara anlattı ki özellikle de çocuklar
bayıldı. –- En çok da onlarla aynı dili konuşuyoruz galiba. – Bu beğeninin
karşılığında “çizgi film” olarak da çoğunuzla buluştum. Hatta günümüzdeki
animasyonların da birkaçı benden esinlenerek hazırlandı.
Hikâyemde
yer alan bazı olaylar bazı insanların pek hoşuna gitmemiş olabilir. Ama
hayatını devam ettirebilmek için bazı böcekler diğerlerini yemek zorunda.
Doğanın kanunu bu. Ya da bizim kovanda eşek arılarıyla yaptığımız savaş da
bazılarını rahatsız etti galiba? Peki, sizin yaptığınız savaşlara, günlük
kavgalara ne demeli? Her gün izliyor, birbirinizle paylaşıyor; konuşuyorsunuz.
Çocuklarınızın bunları duymadığını, anlamadığını mı zannediyorsunuz?
Neyse
bu konuyu bir kenara bırakalım. Güzel şeylerden bahsedelim. Güzel şeylerden
bahsedelim ki çoğalan güzellikler olsun. Onlar olağan, doğal hale gelsin. Sözü
daha fazla uzatmak istemiyorum. Kimse fark etmeden kitaba geri dönmem lazım.
Doğadaki seslere kulak vermeyi unutmayın. Bir çiçek, bir böcek… Hepsi size bir
şeyler anlatmaya çalışıyor. Doğayı sevin, koruyun. Dünyadaki yaşamın devamı
için birbirimize ihtiyacımız var.
“Kassandra,
küçük Maya’ya akla gelen her konuda öğüt vermiş, dış dünyanın türlü
kötülüklerini anlatmak bir yana, arı türünün baş düşmanlarının adlarını bile
bir bir saymıştı. Sözlerini bağlarken insanoğlundan da konuştu uzun uzun, öyle
bir konuştu ki, anlattıkları, küçük arının yüreğine, insan denen yaratığı
tanıma isteğinin tohumunu attı. Mayacığın yüreğinde insan denen yaratığa karşı
büyük bir sevgi doğdu.”
* * * *
*
“«Daha
da hızlı uçabilmeyi ne kadar isterdim,» dedi küçük arı. «Ah, şu güneşin
kokusuna bak, ne hoş!»
«O koku güneşten değil, çiçeğe durmuş ağaçlardan geliyor,» dedi işçi
arı, soluk soluğa. «Kuzum yavaş uç biraz! Yetişemiyorum, hem ben yetişemiyorum,
hem de sen sağına soluna bakmadan öyle alıp başını gidersen, nasıl dönersin,
ha? Yolunu nasıl bulursun?»”
*
* * * *
“Mayacığın
yüreği, ne de olsa korkuyla biraz çarptı. Geceyi karşılamaya hazırlanan
çiçeğin, kapanmaya yüz tutmuş taçyapraklarının arasından sıyrıldı. Yıllanmış
bir ağacın ta tepesindeki koskocaman bir yaprağın altına büzüldü. Yeniden
uyumaya hazırlanırken, güvenle, kendi kendine, «Daha işin başında korkuya
kapılmak istemiyorum,» dedi. «Güneş nasılsa yeniden doğacak. Bu kesin.
Kassandra söylemişti. Şimdi, en iyisi uyumak.»”
*
* * * *
“«Sağ
olun,» dedi Maya. «Ben artık gitsem iyi olacak. Şöyle biraz uçmak istiyorum.»
Gübre böceği güldü,
«Uçmak ha. Uçmak da uçmak. Siz arıların, kanınıza işlemiş bu. Böyle
hareketli yaşamaktan, ben kendi hesabıma bir şey anlamam. Hem, belirli bir
yerde durmak, kişiye çeşitli olanaklar sağlar, öyle değil mi?»”
*
* * * *
“Maya
susuyordu. Bir kurbağaya yem olmanın dehşetini düşünüyordu korku içinde.
«Bu gölde çok
kurbağa var mı?» diye sordu yabanarısına. Sonra, suyun dibinden bir kurbağaya
görünmemek için, yaprağın tam ortasına geldi.
Yabanarısı gülmeye başlamıştı.
«Ne
yapsan boşuna,» dedi alaylı alaylı. «Yaprağın saydam olduğunu hesaba
katmıyorsun. Güneş çıkınca, kurbağa yaprağın altından da görür seni.»”
*
* * * *
“Sağanak,
küçük arıyı sevindirmişti, eğlendirmişti eğlendirmesine ama Maya yine de bir
kaygı duydu içinde. Kassandra’nın dediklerini, yağmur altında asla uçmaması
gerektiğini hatırladı. Ardı arkası kesilmeyen damlaların altında kana çırpmak
olacak şey değildi, bunu kendisi de anlamıştı. Soğuk da canına okumuştu zaten.
Bir an önce güneşe kavuşmaya can atıyordu şimdi.”
*
* * * *
“Örümceğin
yüzünden başına gelenler, küçük Maya’yı iyice düşündürmüştü. Bundan böyle daha
dikkatli olması gerekiyordu. Gerçi, Kassandra arıların karşılaşabileceği belli
başlı tehlikeleri açıklamış, Maya’yı uyarmıştı. Uyarmıştı ama dünya öyle
büyüktü ki, kişinin kendini kollaması pek kolay değildi. Hele akşam olup da
ortalık kararmaya başladı mı, Maya’nın aklından geçen kötü şeylerin ardı arkası
kesilmiyordu. Bereket versin, sabah olup da gün ağardı mı, hele bir de güneş
pırıl pırılsa, Maya kaygılarını neredeyse unutuyor, yeniden merak denen şeye
kaptırıyordu kendini.”
*
* * * *
“«Siz de
oldukça huysuzsunuz,» dedi Anibal. «Bütün canlılar, kendi yapabildiklerinden
başka şeylere özenselerdi, dünya birbirine girerdi. Düşünsenize bir kere, saka
kuşu, kalkıp da, ille de bir iğnem olsun diye tuttursaydı, ya da keçinin biri
havalarda dolanıp bal yapmak isteseydi, hele, kurbağa tutup da benim bacaklarıma
özenseydi, ne olurdu?»”
▬ ▬ ▬
İlginizi
çekebilir: