KAFKASYA HALKLARI (Alexandre GRIGORIANTZ)

Çocukluk yıllarımdan beri izlemekten keyif aldığım bir oyundur "Şeyh Şamil", diğer adıyla "Kafkas Oyunu". Müziğinin coşkusu, kadınların birer kuğu, erkeklerin ise birer kartal gibi süzülmesi... 
Dolayısıyla Şeyh Şamil ismi ve Kafkas dansları çocukluğumdan beri zihnimin bir köşesinde yer etmiştir. Yıllar ilerleyince haberler başta olmak üzere çeşitli vesilelerle duyduğum Çerkez, Gürcü, Çeçen, Abhaz ifadeleri Kafkas halklarına olan ilgimin daha da artmasına sebep oldu. Kafkas halkı olarak geçen ne kadar da çok isim vardı. İşte "Kafkasya Halkları" adlı kitap da bu sebeple ilgimi çekti. Kimdi bu halklar; yaşayışları, kültürleri nasıldı; aynı anda nasıl bu kadar zarif ve çevik olabiliyorlardı?
Kitap Alexandre Grigoriantz tarafından yazılmış. Yazarın biyografisini bulabildiğim bağlantı: "Grigoriantz - biographie
Kitabın yeni basımları var mı bilmiyorum; ama konunun meraklılarına tavsiye edebileceğim bir kitap. Bölümlerden oluşan kitabın sonunda bir "Kaynakça" ve "Deyimler Sözlüğü" bulunmakta. Gerçekten dolu dolu bir kitap. Kafkas halklarının tarihi, kültürü pek çok detayla aktarılmış. İsimler epey fazla olduğu için zaman zaman dikkatim dağılsa da kitabın ana eksenine sabitlenince rahatlıkla okunabilecek bir kitap. "Kafkas Halkları"nı okudukça tarihin, coğrafyanın, kültürel özelliklerin birbiriyle nasıl etkileşim içinde olduğunu daha da iyi anlıyoruz.
Eğer siz de Kafkas halklarını merak ediyorsanız ilginizi çekecek bir eser olduğunu düşünüyorum. 



“Yazar, bu eserin konusunun Kafkasların en güneyinde yerleşik Transkafkasya, Azerbaycan ve Ermenistan’ın oluşturduğu bölge ile ilgili değil, sadece Kafkas sıradağlarının dağlı halklarıyla ilgili olduğunu belirtmek ister. (Önsöz)”


"Kafkasya Halkları" arka kapak yazısı

                                               * * * * *

“Kırkıncı boylamla kırk altıncı boylam arasında yer alan ve 1100 kilometre uzunluğunda olan Kafkas sıradağları, Batıda Karadeniz’in Azak Denizi’ne çok uzak olmayan Novorossisk limanından, Doğuda Hazar Denizi kıyısındaki Derbent’e kadar yayılır. Merkez bölümünde 5000 metreden yüksek birçok tepe vardır ki; bunlardan 5647 metre yüksekliğindeki Elbruz ile 5043 metre yüksekliğindeki Kazbek, Rus edebiyatının iki dev yazarı Puşkin ve Lermontov sayesinde ün kazanmışlardır.”


Kafkasya etnik haritasi
                                               * * * * *

“Antik çağlarda bile Kafkas Dağlarında yaşayan çok sayıda halk vardı. Yunanlı ve Romalı coğrafyacılar, bugünkü Suhumi ve Abhazya yakınlarında olan, Karadeniz kıyısındaki Dioskurias’ta üç yüzden fazla dil konuşulduğunu tahmin ediyorlar. İslamiyet’in başlangıcında ilk çıktığı yıllardaki Arap gezginler ise anlatılarında Kafkasya’dan ‘Diller Dağı’ biçiminde söz ederler.”

                                               * * * * *

“Kafkas dağlı halklarının aralarındaki ayrılıklara karşın, tüm Kafkas dağlılarının adetleri, gelenekleri, sosyal yaşam ve hatta törensel davranış kurallarının ortak olması, yukarıda belirttiğimiz kültürel ve ticari ilişkilere olanak sağladı.”

                                               * * * * *

“Kafkas sıradağları, büyük Rus nehirleri Dinyeper, Don ve Volga’nın bitim noktalarında bulunur. Güneye doğru Anadolu’nun yüksek yaylalarına, Bağdat ve Tahran’a, oradan da İran körfezi’ne geçerek Hint Okyanusu’na yönelen eski yolların kesiştiği yerdedir.”

                                               * * * * *

“Böylece, soylu ailelerden birçok genç Gürcü, üst düzey eğitim almaları için Moskova’ya gönderildiler. Bu gençlerin fizikleri prestijli mevkilere gelmelerine olanak sağlıyordu, örneğin II. Katerina’nın yakın korumalığına veya İmparatorluk Muhafız Alayı’na alınmak için iki metreden uzun boylu olmak gerekiyordu.”

                                               * * * * *

“Kırım’a yerleşmiş olan Rusya’nın, bir gün güney denizlerine açılma (bir yandan Türkiye ve Yunanistan arasından geçerek Hint Okyanusu’na) saplantısı da artık gerçekleşebilir bir düş haline geliyordu. Moskova’da daha şimdiden Rus birliklerinin İstanbul’a girmesi konuşuluyordu.”

                                               * * * * *

“Kırım Hanlığının Rusya’ya ilhakından kısa bir zaman sonra, 18. yüzyılın sonuna doğru, bu yarımadanın nüfusundan 100.000 ve Kuban bölgesi nüfusundan 600.000 kişi eksildi. Kırım Hanlığı nüfusunun yaklaşık üçte ikisi ya Türkiye’ye göçtü ya da Çerkes kabilelerine katıldı.”

                                               * * * * *

“Köken olarak Kazaklar, Ortodoks mezhebinden Hıristiyan, özgürlüğüne düşkün köylülerdi, 14. yüzyılla 18. yüzyıl arasında, kölelikten ve baskılardan kurtulmak için Moskova’dan, bugün Polonya ve Litvanya olan bölgelerden kaçmışlardı.
Türkçe ‘kazak’ sözcüğünden türeyen adları ‘özgür insanlar’ anlamına geliyordu.”




                                        

   









                                            * * * * *

“Çerkezlerde önemli bir olay meydana gelir gelmez, ozanların zekası bunu derhal ölümsüz dizelerle anılarda yaşatmaya girişir ve uzakta oldukları için olup bitenden habersiz kalan kabilelere olayı duyurmanın tek yolu şarkılarla belleklere kazımaktır.”

                                               * * * * *

“Şamil’in teslim olmasından sonra dağlıların son özgürlük umutları da yok olmuştu. Kafkasya sıradağlarının bir ucundan öbür ucuna kabileler savaşı yavaş yavaş bırakıyorlardı.”

                                               * * * * *

“Abhazya kıyısı gitgide bir çeşit Rus Rivierası gibi bir yazlıkçı yerine dönüştü; Abhazya ile Gürcistan arasındaki 1993 savaşından önceki en ünlü sayfiye yerleri Soçi ve Suhumi’ydi.”



                                               * * * * *

“Çerkez kadınları dünyanın en güzel kadınları olarak görülseler de, kocalarının gözündeki değerleri atlardan ve silahlardan sonra geldiği olurdu. Türkler ve İranlılar haremlerine almak için Çerkez kadınlarına çok rağbet ederlerdi. Çerkez prensleri de el koydukları Çerkez köylü kızlarının ticaretini yapma ayrıcalığını ellerinde bulunduruyorlardı. Kızları Karadeniz kıyısındaki Anapa ve Poti limanlarına götürür, oradan da gemilere bindirerek İstanbul’a, İskenderiye’ye, hatta Tunus ve Cezayir’e gönderirlerdi.”

                                               * * * * *

“Gürcü kültürü en yüksek aşamasına 11. ve 12. yüzyıllarda Yenilikçi David’in ve Kraliçe Tamara’nın egemenlikleri altındayken çıktı. İran, Arap ve Bizans etkisi altında kalmış olan Gürcüler, bunların en üstün unsurlarını özümseyerek, kendi şiir, edebiyat, mimari, resim, müzik ve el sanatlarının baş eserlerini üretmekte yararlandılar.”
                                 ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ