BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)
Faruk Nafiz Çamlıbel’in , “Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Kıskanç” adlı şiirlerinin de bulunduğu bir kitap: “Bir Ömür Böyle Geçti”
Peki sizin ömrünüz nasıl geçiyor? Habersiz mi, rüzgar gibi mi...? Belki de geçen ömür ya da zaman değil, bizleriz.
Ancak, Nafiz’in dediği gibi bir ömür bin bir murada yetmiyor olabilir. Ya da kim bilir?... “Hayat bir andır; o da bu andır!”
Peki sizin ömrünüz nasıl geçiyor? Habersiz mi, rüzgar gibi mi...? Belki de geçen ömür ya da zaman değil, bizleriz.
Ancak, Nafiz’in dediği gibi bir ömür bin bir murada yetmiyor olabilir. Ya da kim bilir?... “Hayat bir andır; o da bu andır!”
İŞ
BAŞINDA
Yollar insanla doldu.
Dışarda birbirine
benziyor bütün yüzler:
Birini ötekinden ayırmak
müşkül oldu.
Şu
geçkin ihtiyarla bu son asır gencinin
Başlarını saran şey aynı ışık sırması,
Önümde
katlanarak el açan dilencinin
Benimle kaldırımı birdir
aşındırması…
Farkı ne
yolda tek başına gezen ananın,
Kalbini dörde bölmüş
şu sülün boylu kızla?
Toprağı gökyüzüne
kaldıran fırtınanın
Önünden her ikisi
kaçıyor aynı hızla!
İnsan
dalgalarının görürüm aktığını,
Birbirinin
boyunda, birbirinin yaşında…
Ve anlarım ki
ancak bu kaynayan yığını
Birbirinden
ayırmak mümkündür iş başında.
Anlıyorum
ki herkes vazife yollarının
Üstünde hız alırken değişir, başkalaşır:
Demirciler
örsünün, çobanlar davarının,
Analar
yavrusunun başucuna yaraşır.
* * * * *
ÜZÜNTÜ
Yüzünde
bir çizgi, saçında bir ak
Görünce: «En sonra hazan!» dedin mi?
Elini alnına
koyup dalarak:
«Bahara döneyim bir an!» dedin mi?
Geçiyor
geceler, günler bir örnek,
Bir
koku veriyor işte her çiçek,
Bilmiyor seslerle renkler değişmek…
«Boş yere dönüyor cihan!»
dedin mi?
Ne
kurban kes artık, ne de mum ada,
Yetmiyor
bir ömür bin bir murada!
Bir tatlı gün geçti hayatından da:
«Devam et, ey güzel zaman!» dedin mi?
* * * * *
GÜN GİBİ
Gezmişiz bu yerde daha dün
gibi;
Ne varsa, ağaçlık, akar su,
meydan,
Hepsi tâ o zaman
gördüğün gibi…
Değişen
bir benim, bu tahtı kara,
Yadırgar sanırım beni
manzara:
Yabancı kalmışım
âşinalara,
Köyüne geç dönen bir
sürgün gibi.
Bir
akşam uykuya dalmışım erken,
Henüz genç başımda
yeller eserken,
Bu sabah gözlerim açıldı derken,
Baktım ki, ağarmış
saçım gün gibi!
* * * * *
NE
KALDI?
Döktüğüm
yaşları elimle silmem
Karşında diz çöker on
yıl, kesilmem.
İçimde duyduğum hicran
mı, bilmem,
Kalbime vurduğun
hançer mi kaldı?
Başlıyor
ney gibi sine feryada
O coşkun günlerim geldikçe yâda,
Sevdayı zülfünle
dârı dünyada
Başımdan esmedik yeller
mi kaldı?
Dervişim,
o kadar taşkın ki derdim,
Çileyle muhabbet yolunda
erdim,
Açılmış bir mezar
bulsam girerdim,
Gayri baş
koyacak bir yer mi kaldı?
* * * * *
GENÇLİK
Âşıkın ömründe
bin bahar varmış.
Hicranla ağaran bu
saçlar değil,
Sevgisiz kalan kalb
ihtiyarlarmış…
Sorardım
sırrını hiç düşünmeden:
«Bu fani gönlümün
sevinci neden?»
Beni günden güne
meğer genç eden
Daima değişen
maceralarmış!
Gönlümde
kovalar eskiden beri
Sarışın kumralı, kumral
esmeri.
Dolmadan boşalmaz birinin yeri.
Gönlümde, anladım, her dem baharmış.
▬ ▬ ▬