ALİCE HARİKALAR ÜLKESİNDE (Lewis CARROLL)
Bugün sizlerle bambaşka diyarlara gidiyoruz. Nereye mi?
Kahramanımız Alice ile birlikte harikalar ülkesine.
Çocukken kitabın kısaltılmış bir versiyonunu okumuştum. Bu yazıyı hazırlamak için okuduğum kitap ise
Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla evlerimize konuk olan Hasan Ali Yücel serisinden. Bakalım “Kitaba Başlamadan” bölümünde neler var?
“ ‘Alice’
dünya edebiyatında başlı başına bir tür oluşturuyor. İlkin Oxfordlu Matemetik
Profesörü Charles Dodgson’un, bir sandal gezintisi sırasında üç küçük kıza
anlattığı masaldan fazla bir şey değilken, 1865 yılında kitap olarak çıkmasıyla
ününün dünyayı tutması, hemen birçok dile çevrilmesi bir oldu. Hatta Kraliçe
Victoria bile bu kitaptan hoşlanmış ki, yazardan, başka yapıtı çıkarsa hemen kendisine
göndermesini istemiş. Bu isteği üzerine gönderilen kitaba epeyce şaşmış olacak;
çünkü Charles Dodgson’un bundan sonra çıkan kitabı ‘Determinantlar Üzerine Bir
Deneme’ oldu! Gerçi ağırbaşlı profesörün kendi alanında yazılmış böyle daha
birçok bilimsel yapıtı vardır; fakat ününü onlara değil, Lewis Carroll takma
adıyla yayınladığı ‘Alice Harikalar Ülkesinde’, ‘Aynanın İçi, Alice Orada Neler
Gördü’ gibi şaheser saçmalarına borçludur.
Garip
görünebilirse de ‘Alice’ ile başlayan bu tür yapıtlar hem edebiyat tarihine
giriyor, hem ‘nonsense’ (saçma) diye nitelendiriliyor.”
*
* * * *
“Lewis
Carroll da yapıtını kız çocuklarına, özellikle Alice adlı küçüğe olan
sevgisinden yaratmış; yaratırken de onları hoşnut etmekten başka bir şey
düşünmemiştir. Bu noktayı yapıtta gizli bir felsefe bulmak merakına kapılmamak
için, her zaman anımsamalıdır. ”
*
* * * *
“Onu iyi
matematik bilen, mantığı da çok seven bir bilim adamı yazmıştır. İçindeki
saçmaların birçoğu, günlük davranış ya da sözlerimiz aşırı bir mantıkla sorguya
çekilince ne durum alıyor, onu gösteriyor.”
Çocukluğumdan beri bu masalda dikkatimi çekenler Alice’in merak dolu kişiliği, beyaz tavşan ve iskambil kâğıtları.
Beklenmedik durumlar, alışılmadık diyaloglar ise anlatının belkemiği.
Edebiyat açısından baktığımızda “nonsense
literature” diye adlandırılan türe dâhil edebileceğimiz bir kitap. Dilimize
“edebi saçmalar” diye çevirenler olsa da Türkçe’de isim olarak tam karşılayamayacağımız
bir tür: “nonsense literature”
Genellikle şiir tarzında yazılan eserlerden oluşuyor ve bu şiirler; bilmeceler, akrostişler, tekerlemelerle zenginleştiriliyor. Zaten “Alice Harikalar Ülkesinde” kitabında da bu tür bölümler
yer almakta.
Bu
tip eserlerde aktarılanlar her ne kadar “saçma” olarak adlandırılsa da aslında
hem konu, hem dil açısından kendi içinde bir mantığa sahip. Özellikle çocukların
berrak zihinleri, açık fikirleri, ön yargısız yaklaşımları bu türdeki eserlere daha yatkın.
“Tam o
sırada birden pembe gözlü bir Beyaz Tavşan koşarak yanından geçti. Bunda öyle
şaşılacak bir şey yoktu, Alice Tavşan’ın ‘Ay! Ay! Geç kalacağım!’ diye
söylendiğini duyduğu zamanda pek öyle şaşırmadı. Sonra düşününce ‘Buna
şaşmalıydım’ dedi, fakat o sırada doğal karşılamıştı. Ama Tavşan yeleğinin
cebinden bir saat çıkarıp bakarak ivedi ivedi gitmeye başlayınca Alice fırlayıp
ayağa kalktı: Çünkü birdenbire ayrımına varmıştı: O zamana kadar ne yelekli bir
tavşan görmüştü, ne de yelek cebinden saat çıkaran tavşan!”
*
* * * *
“Alice Harikalar Ülkesinde” kitabını bugüne kadar herkes farklı
açılardan değerlendirmiş. Edebi ya da felsefi açıdan
değerlendirenler olduğu gibi, kupa kraliçesi karakteriyle Victoria dönemini hicvettiğini
öne sürerek siyasi açıdan değerlendirenler de söz konusu.
“Bilgisini
göstermek için bu fırsat pek de iyi bir fırsat sayılmazdı, çünkü bir dinleyen
yoktu; ama yine de yinelemesi yararsız değildi.”
* * * * *
Beklenmedik olaylar, sembolik anlatımlar ve mecaz anlamlı sözcükler
bu tür edebiyatın asıl özelliklerinden demiştik. Belki de bu kapalılık sebebiyle aynı kitap bu kadar farklı şekillerde ele alınıp yorumlanabiliyor.
“Çünkü
deminden beri öyle olmayacak şeyler olmuştu ki Alice artık yapılması olanaksız
pek az şey bulunduğuna inanıyordu.”
*
* * * *
Alice ile ilgili yaptığım bu ikinci okumada en çok ilgimi çeken şey
ise masalda ne kadar çok İngiliz öğeleri bulunduğuydu. Kriket oyunu, mahkemedeki perukalı hukukçular, kraliçe hatta meşhur çay saati.
“Peri
masalları okurken böyle şeylerin olabileceğini usumdan bile geçirmezdim. Oysa
şimdi kendi başıma geldi! Benim hakkımda da bir kitap yazılmalı doğrusu,
yazılmalı ya!”
*
* * * *
“Alice
yakınan bir sesle ‘Mızıkçılık etmeden oyun oynamıyorlar ki’ dedi. Hem de
kopardıkları kavga gürültüden insan kimin ne dediğini işitemiyor. Oyunlarında
kural mural da yok, varsa bile kimsenin aldırdığı yok…”
*
* * * *
Virginia Woolf şöyle
demiş: “Alice kitapları
çocuk kitapları değil. Onlar, okurken çocuk olabildiğimiz tek kitaplar.”
Matematikçi,
mantıkçı ve bir Anglikan papazı olan Charles Lutwidge Dodgson da belki Lewis Carrol takma adıyla rahat edebildiği tek yer
olan çocukluğa sığınarak “saçma”lama özgürlüğünü kullanıyordu, kim bilebilir?
“Her
şeyden alınacak bir ders vardır, yeter ki insan bilebilsin.”
▬ ▬ ▬