GOETHE BİR DEHANIN ROMANI (Hasan Âli YÜCEL)
Alman edebiyatının en önemli yazarlarından Goethe’nin hayatını
anlatan “Goethe Bir Dehanın Romanı” adlı kitap Hasan Âli Yücel tarafından kaleme
alınmış. Kitap ilk olarak Remzi Kitaphanesi’nde 1932 yılında basılmış. Bendeki
baskısı ise Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’na ait. Bu yayınevindeki ilk baskı
ve Haziran 2017 tarihli.
Hasan Âli Yücel saygıyla andığım Milli Eğitim Bakanlarından
biri. Pek çok çalışmaya ve pek çok ilke imza atan bir isim. Aynı zamanda ünlü
şairimiz Can Yücel’in de babası.
Goethe’ye olan hayranlığı onun bu kitabı
yazmasına vesile olmuş. Kitabı ilk elime aldığımda “Neden Goethe?” diye düşünmüştüm. Gerçi Goethe’nin Alman diline olan hâkimiyeti ve dehasını daha
önce “Dehanın El Kitabı”nda okumuş ve ben de bazı yönlerden kendisine hayran
kalmıştım; ama yine de merak ettim: “Neden Goethe?”.
Tabii kitabı okumaya
başlayınca ve sayfalarda ilerledikçe bu hayranlığın nedeni de anlaşılıyor.
Goethe’nin hayat hikâyesine baktığımızda en dikkati çeken “öğrenme merakı”.
Farklı konulara, farklı bilim ve sanat dallarına duyduğu ilgi onun hayat
hikâyesini zenginleştiren belki de en önemli unsur. Öğrendiklerini başkalarıyla
paylaşma isteği, bilim ve sanata verdiği önem, bu alanlarda çalışanları bir
araya getirmek adına kurduğu Goethe Akademi’si dehasının diğer boyutlarını
yansıtıyor. Zaten aynı çok yönlülüğü Hasan Âli Yücel’de de görüyoruz.
Başkalarına faydalı olma isteği de cabası.
“O üç
boyutlu bir dehaydı. Her biri bir faniyi ölümsüzleştirecek değerde olan
duygunun, düşüncenin ve iradenin vücuda getirdiği muhteşem bir piramit!..
Yüzyılların yığılmasıyla yüksekliği azalmayacak bu dağı uzaktan izlemek bile
hazzına doyum olmaz bir seyir değil midir? (Hasan Âli)”
*
* * * *
Kitap her ne kadar “Goethe Bir Dehanın Romanı” adını taşısa da türü
için roman dememiz pek de mümkün değil. Goethe’nin biyografisi dönemlere
ayrılarak, hayatından anekdotlar aktarılarak, eserlerinden bölümler verilerek
bambaşka bir havaya bürünmüş. Benim için keyifli bir okuma oldu. Roman
tadında bir biyografi diyebilirim kitap için.
“
‘Çevrenin benim hakkımdaki soğukluğunun başka bir sebebi de sözüm ona bu yüksek
ruhlu insanlardan daha çok sanat zevk ve duygusuna sahip olmam ve onların akıl
yürütüşlerindeki aşağılığı genellikle kalabalık bir topluluk önünde yüzlerine
çarpmaktan vazgeçmememdir.’”
*
* * * *
“Goethe
bu mesele hakkında fazla bir şey söylemiyor. Yalnız babasını anlatırken, ‘Cesur
bir adamdı. Ruhunun doğal yumuşaklığını saklamak için çelikten bir ciddiyet
gösteriyordu,’ diyor.”
*
* * * *
Goethe’nin ilginç bir hayat hikâyesi var. Bu hayatı eserlerine
de aksettirmiş. Pek çok eserinde hayatından parçalar olduğunu öğreniyoruz.
Kitabı okurken, keşke Goethe’nin eserlerini okumuş olsaydım, diye hayıflanmadım
değil. Çünkü bazı yerler benim için havada kaldı. Eserlerini okumuş olsaydım,
bu kitaba da daha farklı yaklaşacaktım muhtemelen. Kim bilir, belki ileride…
“Fakat
hastalığından kalan bu asabilikten kurtulmak için kendini sıkı bir düzen altına
sokmaya başlamıştı. Gürültüden çok çekiniyordu. Bu doğal olmayan çekinmeyi
defetmek için askerlerin boru ve trampetlerini dinliyor, baş dönmelerinden
kurtulmak için katedralin kulesine çıkıyor, her türlü korkusunu öldürmek
kastıyla geceleri mezarlıklar ve kiliseleri geziyor, sinirlerine hâkim olmaya
alışmak için hastanelere gidiyor ve ameliyatlarda, doğumlarda hazır
bulunuyordu.”
*
* * * *
“İnsanlığın
hayatında eski inançların sarsıldığı ve yenilerinin doğmak üzere olduğu
dönemlerde yaşlılar inandıklarının yetersiz kaldığını gördükleri için asabi,
hırçın ve üzgündürler. Gençler ise yeniye atılmak isteyen ruhlarında duydukları
sabırsızlıkla kendilerini her şeyi yapmaya gücü yeter, fakat yapmak fırsatından
yoksun görerek hissettikleri ızdırapla isyankâr, gürültücü ve sinirlidirler.”
*
* * * *
“Sözlerin
değil, gözlerin bile eleştirisine katlanamıyordu.
‘Eserlerimi
okuyup da beni sevimli ve girgin bir adam sananlar benimle karşı karşıya
geldikleri zaman kendilerinden uzak ve durgun bir insanla karşılaşır, hayal
kırıklığına uğrarlar.’”
*
* * * *
Kitap Goethe’nin şiir ve mektuplarıyla eserlerinden alıntılarla
oldukça zenginleşmiş. Kitabın sonunda da Goethe ile ilgili fotoğraflara yer
verilmiş. Döneminin Schiller gibi ünlü isimleriyle münasebetleri de dikkat
çekici. Kitabın sayfalarını çevirdikçe kendisinin niye “deha” olarak
adlandırıldığını daha iyi anlıyorsunuz.
“ ‘Sen
çiçek halindeki hülyalarım açılmadığı için hayata ihanet edeceğimi ve çöllere
kaçacağımı mı sanıyorsun?’”
*
* * * *
“Epey
bir süreden beri söyleyip yazdırmayı alışkanlık haline getirmişti. Bunun en
büyük sebebi yazarken harcadığı çabayı düşünmek için harcadığı çabaya
ekleyebilmekti. Oda içinde bir aşağı bir yukarı yürüyor, söylüyor ve
yazdırıyordu. Özellikle yürürken en iyi düşünceler büyük bir kolaylıkla aklına
geliyordu.”
*
* * * *
“Goethe,
her şey gibi doğayı da okulda programla değil, hayat ona emrettikçe
öğreniyordu. Onun için bilgisi kuru bir bilim kitabına değil, sanatın en yüksek
şaheserlerine dönüştü.”
*
* * * *
“Gerçekten
Goethe, Bacon’un kendi kendine öğrenmek için yaptığı hatırlatma salonu gibi
madencilik, hayvanlar ve bitkilere ait koleksiyonlarla kendine özgü bir ekol
oluşturmuştu. Tarihte gelmiş geçmiş autodidacte’ların* en büyüklerinden biri de
Goethe’dir.
*Kendi
kendini yetiştiren kişi. (Fr.)”
*
* * * *
Goethe’nin zekâsının, ilgi alanlarının yanı sıra duygu dünyası,
iç âlemi, aşkları, sevdaları da yer alıyor kitapta.
“Fakat
hepsinin konuştukları başka, düşündükleri başka!.. Bu küçük topluluğun dışından
içini anlamaya imkân yok!”
*
* * * *
“O dönem
bilginleri çeşitli bitkiler ve hayvanlar arasında daima fark ararken, Goethe
bunlar arasında ortak ve benzer noktaları bulup çıkarmak istiyordu. İşte Goethe
harikulade zekâsı ve sezgisiyle Darwin’den yetmiş yıl önce değişim düşüncesini
bu yoldan yürümek suretiyle açıklayabilmiştir.”
*
* * * *
“Goethe
bu sıralarda Hafız’ı okuyordu. Doğu bilimi uzmanlarından meşhur Hammer Şemseddin Muhammed Hafız Divanı adıyla
büyük İran şairinin gazellerini çevirmişti. Hafız’ın Goethe üzerinde çok büyük
bir etkisi oldu. Kendisi de bunu itiraf etmektedir.”
*
* * * *
“Artık
kaçmak zamanı gelmiş bulunuyordu.
Evet, kaçmak!... Leipzig’de Käthe’den, Sessenheim’da Friederike’nin
önünden, Wetzlar’da Charlotte’nin elinden, Weimar’da Stein’ın gözünden, Jena’da
Minna Herzlieb’in kalbinden kaçtığı gibi kaçmak!..
Goethe’nin eserleri aşk
harabelerinin üzerine kurulmuş görkemli bir anıttır.”
*
* * * *
“Şairin
en son dizeleri de kendisine albümünü veren bir gence yazdığı şu satırlardır:
‘Herkes
kendi kapısının önünü süpürsün,
Şehrin her
mahallesi temiz olacaktır.
Herkes kendi dersini öğrensin,
Toplumun işleri düzgün gidecektir.’
Son
okuduğu yazarlar Plutarkhos ile Balzac’tır. 20 Mart’ta Salvandy’nin verdiği bir
kitabı okumak istemiş, fakat halsizlik buna engel olmuştu. Artık gerçekten
büyük kartal uçup dolaştığı göksel ülkeden yavaş yavaş topraklara doğru
iniyordu.”
Baştan beri söylediğim gibi kitabı büyük bir beğeni ve merakla
okudum. Bir kere okunup kenara konulacak bir kitap değil zaten. Zaman zaman
açıp sayfalarında dolaşacağınız, belki bir kaynak olarak yararlanabileceğiniz
başarılı bir çalışma. Bir şairi, bir yazarı, bir dehayı, bir insanı tanımak
istiyorsanız kitabı tavsiye ederim.
Goethe’yle ilgili dikkatimi çeken ayrıntıları sizinle
de paylaşmak istiyorum. Kitapta o kadar çok şey var ki aşağıya aldıklarım
buzdağının sadece görünen yüzü.
Bu güzel çalışmayı gerçekleştiren Hasan Âli
Yücel’i bir kere daha saygıyla anıyorum.
Kitap okumayı, edebiyat ve sanatla
ilgilenmeyi, hayata gülümsemeyi unutmayın.
*Babası Johann Caspar Goethe imparator müşaviriydi.
*Annesi Katharina Elisabeth’in babası Frankfurt belediye
başkanıydı.
*Goethe İngilizce, Fransızca, İtalyanca biliyordu. Hatta
Latince, Yunanca ve İbranice de öğrenmişti.
*Fransızların Yedi Yıl Savaşları’nda Frankfurt’un işgali
sırasında babasının evi bir komutan karargâhı olmuştu (1759)
*Hayatının sonuna kadar yazdığı eserler altmış cilt teşkil
ediyordu.
*Werther’in kazandığı başarı sayesinde Goethe yirmi beş yaşında
Almanya’nın en büyük yazarlarından oldu.
*1776’da tiyatro müdürü oldu.
*1780’de çıkan bir yangında Goethe bizzat tulumbaları doldurmuş,
yangının söndürülmesi için çaba harcamış ve yangın söndürüldüğünde Goethe
oradan kaşları kavrulmuş, ayakları yanmış bir şekilde ayrılmış.
*1784’te Jena’da meydana gelen taşkında Goethe yine kurtarma
işleriyle meşgul oldu.
*Goethe sarayın resmi şairiydi. Bu yüzden dük için piyesler
yazmak zorundaydı.
*Madencilik, hayvanlar ve bitkilere ait koleksiyonlarıyla
kendine özgü bir ekol oluşturdu. Tarihte gelmiş geçmiş “kendini yetiştiren
kişiler”in en büyüklerinden biri Goethe’dir.
*İki çene arasındaki kemiği keşfetti.
*Goethe Roma’ya gittiğinde yeni adresini ve takma adını
uşağından başka kimse bilmiyordu. Roma’da bu ilk kalışında – 1786 Kasımı’ndan
1787 Şubatı’na kadar – hiçbir davet kabul etmeden ve kimliğini bildirmeden
yaşadı.
*Goethe’nin siyasi gözetim altında bulunduğu bir dönemde
annesinin yazmış olduğu mektup, imparatorun Roma’daki elçisi tarafında
alıkonulup Goethe’ye verilmedi. Bu mektup Goethe’nin eline ulaşmadı.
*Dukalığın eğitim bakanlığını yaptı.
*Weimar’da “Goethe Akademisi”ni kurmaya, kendine yardım edecek
ve bilgilerinden yararlanabileceği insanları etrafına toplamaya başladı.
*Valmy Savaşı’na katıldı.
*Oğlu 17 yaşındayken Goethe, oğlunun annesi 18 yıllık hayat
arkadaşı Christian’yle evlendi.
*Başbakanlık yaptı.
▬ ▬ ▬