ORTADOĞU (Bernard LEWIS)
Ortadoğu. Dünyanın en hareketli bölgelerinden. Özellikle son
yıllarda tam bir kaynayan kazan. Bernard Lewis’in “Ortadoğu” adlı kitabı
Ortadoğu’nun 2000 yıllık tarihini anlattığı için ilgimi çekti. İlk başlarda
“Okuyabilir miyim acaba; tarihin içinde
kaybolmayayım sakın” diye tereddütlerim vardı. Elimdeki baskının “ansiklopedik
cilt” olması da gözümü korkutmuş olabilir. Ancak giriş bölümündeki yazılar beni
cesaretlendirdi, hatta daha da meraklandırdı.
“Zengin,
değişken ve canlı bir bölgenin iki bin yıllık tarihini bir cilt içinde vermek
onun taşıdığı önemin büyük bir kısmını göz ardı etmektir. Bölgeyi araştıran her
araştırmacı bu konuda kendi seçimini yapar. Ben de kaçınılmaz olarak kişisel
olan kendi seçimimi yaptım. En karakteristik bulduğum olaylara, en öğretici
kişilere, olaylara, eğilimlere ve başarılara gerekli önemi vermeye çalıştım.
Bunda ne kadar başarılı olduğuma okur karar verecektir. (BERNARD LEWIS /
Princeton, Nisan 1995)”
*
* * * *
“İlk
kitabını bundan tam 60 yıl önce yazmış olan bir usta Bernard Lewis. 60 yıl
sonra yazdığı ve şimdi Türkçe baskısını elinizde tuttuğunuz, özgün adıyla ‘The
Middle East; 2000 Years of History from the Rise of Christianity to the Present
Day’ bu ustanın bir başyapıtı.
Kitap okuyucuya, sadece Ortadoğu ile ilgili değil, ama bu bölgeyi 2000
yıldır etkileyen dinler hakkında da yepyeni ufuklar açıyor.
Bir
sinema seyreder gibi 2000 yıllık bir süreç gözlerinizin önünden geçip gidiyor.
Bir imbikten geçerek geliyor o yıllar önünüze. (SEDAT SERTOĞLU / Haziran,
1996)”
*
* * * *
“Bu
kitap, dünyanın 2000 yılına girmeye hazırlandığı bir dönemde yazıldı. Zaman
makinesine binip, 2000 yılı yaşamak istiyorsanız, Bernard Lewis’in bu
başyapıtını mutlaka okuyun. Üstelik bir kere değil. Birkaç kere okuyun.
Türkiye’nin geçmişini en çarpıcı ve açık şekliyle gördükten sonra, geleceğini
tahmin edebilirsiniz. Geçmişte yapılan hataları yakaladığınız zaman gelecekten
umutlu olabilirsiniz. Ortadoğu’yu 2000 yıllık boyutu ile anlayabilirseniz, günümüzde
neyin niye olduğunu bulabilirsiniz. Kitap, binlerce ışık, bambaşka ufuklar
açıyor insanda. Her şeyi sorgulamak imkânınız oluyor. Tüm boyutu ile hem
geçmişimizi, hem de geleceğimizi sorgulamak imkânı veriyor bize. Geçmişi iyi
bilmeyenler ve en az iyi bilmek kadar önemli olan ‘doğru bilmeyenler’, geleceğe
hükmetmek, geleceği yönlendirmek şansını kaybediyorlar. Tarihte de kaybettiler…
Günümüzde de kaybediyorlar… Gelecekte de kaybedecekler… (SEDAT SERTOĞLU /
Haziran, 1996)”
*
* * * *
Kitap çeşitli bölümlerden oluşuyor. Her bir bölümde ele alınan
konu farklı. Örneğin “Seçkinler” adlı bölümde bürokrasiden ve bürokratik
işleyişten söz edilmiş. Benim ilgimi çeken bölümlerden biri “Ekonomi”ydi.
Kitabın farklı sayfalarında, bölümlerinde olduğu gibi burada da ilginç
bilgiler yer almakta. Masa ve sandalyenin kullanımı, Ortadoğu icadı ilk
alfabe, Türkiye’deki ilk radyo yayını kitabın sayfalarında yer alan
anekdotlardan bazıları.
Lewis, bazı konularda çarpıcı görüşler de öne sürmekte. Objektif
bir şekilde okunup değerlendirilmesi gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Gerçi Lewis’in eseri oluştururken ne kadar “objektif” davrandığı konusunda
şüphelerim var. Çoğu zaman Batılı bakış açısıyla İslamiyet ve Ortadoğu hakkında
bilgi ediniyormuşum gibi hissettim. Tarihi bilgileri kendi yorum ve
görüşleriyle epey desteklemiş sanki. Dolayısıyla bazı görüşler gerçekten o
dönemi mi yansıtıyor yoksa Bernard Lewis’in kendi görüşleri mi diye ikilemde
kaldım.
Kitapla ilgili farklı görüşlere göz atmak istiyorsanız yazımın
sonundaki “Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?” bölümüne göz atmayı unutmayın derim.
“En
popüler oyunlar tavla ve – eğitim görmüş insanlar arasında – satrançtır.
Batı’ya Ortadoğu’dan gelmişlerdir. Satrancın kökeni Hindistan olabilir. Her
ikisi de İslamiyet öncesinde İran’da oynanmaktaydılar. Ortaçağ Müslüman din
bilginleri arasında kaderin mi yoksa iradenin mi büyük olduğu tartışmasında bu
iki oyun zaman zaman simge ve prototip olmuşlardır. Yaşam, oyuncunun her
hamlesi için ona seçim hakkı veren, ustalık ve öngörünün oyuncuya başarı getireceği
bir satranç oyunu mudur? Yoksa pek kısıtlı bir becerinin sonucu hızlandırıp
geciktireceği, ama son sonucun zarların atılmasıyla belirlendiği, bazılarının
kör talih, diğerlerinin Tanrı’nın önceden verilmiş kararı olduğunu söyledikleri
bir tavla oyunu mudur?”
*
* * * *
“Alman
filozof ve tarihçisi Karl Jaspers M.Ö. 600 ilâ 300 yılları arasındaki dönemden,
birbirlerinden uzak ve ilgisiz ülkelerde, insanların büyük ruhsal ve
entelektüel ilerleme kaydettikleri bir ‘mihver çağı’ olarak söz etmiştir. Bu,
Çin’de Konfüçyüs ile Lao-Tse, Hindistan’da Buda, İran’da Zerdüşt veya onun
önemli havarileri, İsrail’de peygamberler ve eski Yunan’da filozofların
yaşadıkları çağlardır. Bunlar birbirleri tarafından çok fazla
bilinmemekteydiler.”
*
* * * *
“Hıristiyanlık
çağının ilk altı yüzyıllık döneminde Türkler ve Araplar henüz imparatorluk
sınırlarının dışında, barbar veya yarıbarbarlar olarak bozkırlarda ve
çöllerdeydiler. Hem Persler hem de Romalılar, imparatorluklarını
genişlettikleri dönemlerde bile bozkır veya çöl halklarını fethetmeye pek ilgi
duymamışlar, onlarla fazla yakınlık kurmamaya dikkat etmişlerdi. 4. yüzyıl
Romalı tarihçisi ve kendisi de Suriyeli olan Ammianus Marcellinus bozkır
halkları için şöyle demektedir:
Bölgelerin tümünün halkı vahşi ve savaşçıdır
ve savaştan zevk alırlar, savaşta ölenler herkesten mutlu olarak kabul
edilirler. Bu dünyadan doğal ölümle ayrılanları korkaklıkla suçlayıp hakaret
ederler.
Aynı tarihçi
güneydeki çöl insanlarını ise ‘ne dost ne de düşman olarak seçmeyeceğimiz…
Araplar’ olarak tanımlamaktadır. Bu komşuları silah gücüyle fethe çalışmak
pahalı, güç ve tehlikeli olacaktı. Her iki imparatorluk bunun yerine klasik
imparatorluk politikası haline gelecek bir tutumla bu insanları parasal, askeri
ve teknik yardımlar ve unvanlar vererek kendi yanlarına çekmeye çalıştılar.”
*
* * * *
“İdeal
olan İslam’da ruhban sınıfı yoktu, kilise yoktu, krallar ve soylular yoktu. Sadece
gerçek dini benimseyenlerin onu bilerek reddedenlere üstünlüğü ve kuşkusuz
erkeğin kadına ve efendinin köleye olan üstünlüğü gibi belirli doğal ve sosyal
gerçekler vardı. Bu eşitsizlikler bile yeni dinde yumuşatılıyor ve
insanlaştırılıyordu. Eski dünyanın aksine İslamiyet’te bir köle artık bir mal
değil bir kişiydi ve kendisine hukuki ve ahlaksal bir statü tanınıyordu.
Kadınlar hala çok eşlilik ve cariyeliğe tabi ise de, Batı’da modern çağlara
kadar görülmeyen mülkiyet haklarına sahipti. Bazı parasal ve sosyal kısıtlılıklara
karşın Müslüman olmayanlar bile ortaçağda ve hatta günümüz Hıristiyanlığında
bile ortaçağda ve hatta günümüz Hıristiyanlığında bile görülmemiş bir hoşgörü
ve güvenlikten yararlanmaktaydılar.”
*
* * * *
“Tarımsal
üretimin azalmasının önemli bir unsuru hükümetin, üst sınıfların ve bir
dereceye kadar dinin, toprağın işlenmesini ve onu işleyenleri küçük
görmesidir.”
*
* * * *
“Bir
Fransız haber dergisinde kendisiyle bir konuşma yapılan bir Cezayirli’nin
sözleri çok tipiktir: ‘Cezayir bir zamanlar Roma’nın tahıl ambarıydı ve şimdi
ekmek yapmak için buğday ithal etmek zorundadır. Sürüler ve bahçeler ülkesidir
ama et ve meyve ithal etmektedir. Petrol ve doğal gaz bakımından zengindir ve
yirmi beş milyar dolar dış borcu ve iki milyon işsizi vardır.’ Adam bunun otuz
yıllık kötü yönetimin sonucu olduğunu söylemektedir.”
*
* * * *
Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)
Kitap yukarıda söz ettiğim ufak tefek soru işaretlerine rağmen
ilgiyle okuduğum bir kitaptı. Geçmişteki bazı olayları günümüzle
karşılaştırınca insan düşünmeden edemiyor, “Tarihten ders almayınca bazı
noktalar ‘tekerrürden’ mi ibaret kalıyor” diye.
Bernard Lewis ve eseriyle ilgili olarak kapsamlı bir yazı okumak isterseniz "fikriyat"taki şu yazıya bir bakın derim: "Ortadoğu'yu kana bulayan sürecin mimarı: Bernard Lewis".
Uluslararası İlişkiler bölümünde yüksek lisans yapmış bir bloggerın kitap hakkındaki görüşlerini merak ediyorsanız: "Ortadoğu - Bernard Lewis"
Ortadoğu'nun değişen sınırları için Banu Avar'ın "Böl ve Yut" adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Konuyla ilgili önerebileceğim belgesel dizi ise aşağıda tanıtım videosuna yer verdiğim "Batıya Akan Nehir".
▬ ▬ ▬