YOL AYRIMI (Kemal TAHİR)
2018 yılıyla yollarımızı ayırıp 2019’a merhaba derken, yılın son
kitabı Kemal Tahir’in “Yol Ayrımı”. Kitap aynı zamanda “Esir Şehir Üçlemesi”nin
de son kitabı.
Üçlemenin ilk iki kitabına da göz atmak isterseniz… “EsirŞehrin İnsanları” ve “Esir Şehrin Mahpusu”.
Yüksekkaldırım, 1930 |
Üçlemenin ilk iki kitabına da göz atmak isterseniz… “EsirŞehrin İnsanları” ve “Esir Şehrin Mahpusu”.
Üçleme hakkındaki düşüncelerim yazımın sonundaki “Kitap
Hakkında Kim Ne Demiş?” bölümünde.
Üçüncü kitap “Yol Ayrımı”, Ağustos 1930 tarihiyle başlıyor.
Vakit gazetesindeyiz. O dönemin en önemli haber alma vasıtası “gazete”. Biz
de dönemin gazete başlıklarından yola çıkarak dönem hakkında fikir ediniyoruz.
Hummalı bir çalışma söz konusu. Serbest Fırka’nın kuruluşu atlatma haber olarak
gazetenin birinci sayfasına taşınacak.
“Günün
şartları içinde Fethi Bey’in Serbest Fırka adında bir muhalefet fırkası
kurabilmesi aklın kolayca kabul edebileceği bir şey değil… Çünkü iktidarda olan
Cumhuriyet Halk Fırkası’nın büyük lideri bizzat Gazi Hazretleri… Başvekil İsmet
Paşa da, onun genel başkan vekili… Evet, Fethi Bey, Serbest Fırka’yı Gazi
Hazretleri’nin Genel Başkan, İsmet Paşa’nın da ona vekil olduğu Cumhuriyet Halk
Fırkası’na karşı kuracak… Fethi Bey’in kendi kişisel teşebbüsüyle böyle bir işe
girmesi elbet imkânsız…”
*
* * * *
“
‘Anlaşılıyor ki,’ dedi Fethi Bey, ‘tek fırkanın doğurmuş olduğu denetsizlikten,
idaresizlikten bıkmış Gazi Hazretleri,’ dedi. ‘Bir yandan Meclis’te birbirini
denetleyecek iki fırkanın varlığını, öte yandan da memlekette biraz hürriyet
havasının esmesini arzu ediyorlar,’ dedi.”
*
* * * *
“BaremKanunu münasebetiyle söz aldım, söyledim, başıma gelenleri biliyorsunuz.
Halbuki bu kanun memleketin maliyesini ve ekonomisini altüst etti ve edecektir.
On dakikanın içinde memleketin üzerine, durup dururken, on iki milyonluk,
altından çıkılmaz bir yük yüklendi. Biz mebuslar, dört yüz alıyorduk ve gayet
memnunduk. Neden beş yüz liraya çıkarmak lüzumu hâsıl oldu? Neden on dakika
vekillikte bulunmuş olan birisi, velev arkasında on dakika devlet hizmeti
bulunsa bile, ayda yüz elli lira kadar hiçbir memleketin tahammül edemeyeceği
bir emekli maaşı alsın? Neden mebusların mebusluk müddetlerinin memuriyet gibi
telakki edilmesi – ki Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’na (Anayasaya) tamamıyla
muhaliftir – yetmiyormuş gibi, bir de onlara mebusluk tahsisatı üzerinden
tekaüdiye verilmesi esas kabul edildi?’ Başvekil dudakları gene gülümseme
içinde, fakat gözleri derin bir hakaret ifade ediyor. ‘Ahmet Bey,’ dedi, ‘Siz
hayalperver bir idealistsiniz. Hayattan haberiniz yoktur. İnsanlar para
istiyorlar, para! Ve siyasi adamlar, insanların bu isteklerini nazara almak
zorundadırlar. Siz bunu anlayamazsınız!’ dedi.”
Kitabın ilk bölümlerinde dönemin siyasi hayatı gözler önüne
seriliyor. Diğer iki kitapta olduğu gibi kahramanlar aracılığıyla toplumun
farklı kesimlerinin düşünceleri aktarılmakta. Örneğin Gazi Paşa’nın şoförünün
gözünden yeni partinin kuruluşu, Gazi’nin yaptıkları, gezileri… Gazi’nin
gözünden ülkenin ve siyasilerin ahvali… Kadı Nurullah Molla tarafından 1715’te
yaptırılan Canbaz Kadı Medresesi’nden yola çıkılarak dönemin dini-siyasi
muhasebesi…Dönemin dergicilik anlayışı… Yapılan devrimler… Dönemin siyasi oyunları, paraya tamah etmekten
geri kalmayan nüfuzlular, Gazi Paşa’nın bunlarla mücadelesi… İş Bankası’nın
kuruluş yılları ve nüfuz tüccarlarının bankaya verdiği zararlar… Tüm bu
hengamede “Serbest Fırka”nın açılışı.
*
* * * *
“Medresede
oturan arkadaşlardan üçünün, edebiyat fakültesine gittikleri halde yazıyla,
çiziyle, şiirle, hikâyeyle, hatta okuma yazmayla pek ilintileri yoktu. Bunlar
diplomaları alıp lise öğretmeni olacaklar, edebiyat okutacaklardı.”
*
* * * *
“Eskiden
de önü alınamayan dizgi yanlışları, yeni harflerle büsbütün korkulu bir hale
gelmişti. Kurtuluş dergisinin kapağı
da içi gibi üçüncü hamura, en kötü mürekkeple basıldığından, görüntüsü gerçekten
umut kırıcıydı.”
*
* * * *
“Baskı
biraz azalsın da n’olursa olsun! Çünkü bizim millet, dış görünüşündeki
aldatıcılığa rağmen, hürriyetsizlikten iğrenir. Çünkü tarihinde, Batı’dakine
benzer kölelik dönemi yaşamamıştır. Yani ne köle olmuştur ne de köle
çalıştırmıştır. Bunun için her çeşit hürriyetsizliği insanlık onuruna hakaret
sayar.”
*
* * * *
“Ben, Cumhuriyet Halk Fırkası’nın Umumi
Reisiyim. Cumhuriyet Halk Fırkası Anadolu’ya ilk ayak bastığım andan itibaren teşekkül
edip benimle çalışan Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyeti’nden doğmuştur.
Bu
teşekküle tarihen bağlıyım. Bu bağı çözmem için hiçbir sebep ve lüzum yoktur ve
olamaz.”
*
* * * *
İlk iki kitapta başrol Kamil Bey’indi. Ancak bu sefer kitabın
ikinci bölümünden itibaren hikâyeye dâhil oluyor. Kimseden rol çalmak gibi bir
kaygısı da yok. On yıldır görmediği kızı Ayşe ile karşılaşma konusunda
tereddütte. Arkadaşlarından yardım istiyor. Toplumun kadına bakış açısı farklı
karakterlerin ağzından dile getiriliyor. İlk iki kitapta olduğu gibi yine
farklı meslek gruplarını, toplumun o günkü yaşamını, düşünce ve konuşma tarzını
buluyoruz bu kitapta.
“Bazı şeyleri hep söylemek istiyoruz, karşımızdaki bakalım dinlemek istiyor mu diye hiç düşünmüyoruz!”
“Bazı şeyleri hep söylemek istiyoruz, karşımızdaki bakalım dinlemek istiyor mu diye hiç düşünmüyoruz!”
*
* * * *
“Ama
sevdiğimiz insanın acısını seyretmek, ölüm acısından çok daha zor gelmiştir
bana.”
*
* * * *
“İnsanların
ne garip tutkuları var. Bütün tutkular aslında güçsüzlüktür.”
*
* * * *
“İnsan,
hani kıstırılmış sanır kendini… Düştüğü bataktan kolayca sıyrılacak beş on kapı
varken, birini bile görmemiştir gerçekten… Sonra, farkına varınca… Çok sonra…
‘Ne kadar budalaymışım!’ der.”
Galata Köprüsü / 1930 |
*
* * * *
“Akılsız
olduklarından değil, kurnaz olmadıklarından aptal sayıyoruz bunları biz…
Haksızlık ediyoruz.”
*
* * * *
“Ne
denilmiştir? Kişiyi nasıl tanırsın, kendin gibi… Sorup izlemeden… Gerçeği
bulmadan, ‘Alır mı alır’ dedin, ‘Çünkü ben benden bilmekteyim. Bana verseler
alırım!’”
*
* * * *
“Meğerse
okumuş Gazi Babamız ki, adam kaldıramaz irilikte kitapları devirerekten
okurmuş… Niyeti, her bir kitaptan bir akıl alıp vatanı milleti kurtarmak…”
*
* * * *
“Her
ölüm bizden bir şey alır götürür derler ya… Sanmam! Her ölüm galiba gidenlerden
bir şeyle bırakıyor! Ağır şeyler…”
*
* * * *
“Aslında
kimi insanlar için tehlikeli boğuşmalara atılmak, evinin gündelik geçimini
sağlamaktan daha kolay oluyor. Daha büyük sorumluluk yükleniyor gibi davranıp
asıl küçük, gündelik sorumluluklarından kaçmak.”
*
* * * *
“Nermin
loş salona ağır esans kokusu gibi biraz mutsuzluk biraz da ürküntü bırakarak
çıkıp gitmişti.”
*
* * * *
Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)
“İyi ki okumuşum” dediğim bir seri oldu benim için. Tarih
kitaplarının kuru anlatımı yerine roman sayfalarında o dönemi yaşamak çok güzeldi.
Kendimi zaman makinesiyle o yıllara gitmiş gibi hissettim. Karakterler canlı,
konuşmaları yaşam tarzlarına uygundu. Üç kitap içinde favorim “Esir Şehrin
Mahpusu”. Hapishane ortamındaki yaşam o kadar canlı tasvir edilmiş ki hayran
kalmamak elde değil. Kitabı ödünç veren arkadaşımla da ortak paydamız oldu aynı
zamanda, onun da favorisiymiş ikinci kitap.
Üç kitabı arka arkaya okudum sayılır. Olaylar farklı ortamlarda geçtiği için bir ara karakterlerin fazlalığı beni yordu; ama hayat da öyle değil mi bazen. Hayatımızdan pek çok kişi gelip geçiyor. Bu, aslında kitabın bir handikapı değil de olumlu tarafı olmuş. Dönemin her kesimden insanını tanıyor, onların düşünce ve yaşam tarzını öğreniyoruz.
“ruhunakitap”ta Kemal Tahir’in diğer eserleriyle ilgili inceleme yazılarını okuyabilirsiniz.
“Yediçınar Yaylası” kitap incelemesinin girişinde Mehmet Akif Öztürk bu üçlemeden söz etmiş. Üç kitaptan hangisinin konusu ilgimizi çektiyse sadece o kitabı okuyabiliriz. Diğerlerinden bağımsız bir şekilde. Yine anlaşılır, yine ilgi çekici olabilir bizim için. Ancak seriyi okumayı düşünürseniz sırayla gitmenizi tavsiye ederim.
"Rekürsif Düşünce"de blogger arkadaşımız üçlemenin kendi üzerinde bıraktığı etkiden söz etmiş.
Kemal Tahir'in "Esir Şehir Dizisi" Romanlarındaki İstanbul, makalesini de ilgilenenlere tavsiye ederim.
Üç kitabı arka arkaya okudum sayılır. Olaylar farklı ortamlarda geçtiği için bir ara karakterlerin fazlalığı beni yordu; ama hayat da öyle değil mi bazen. Hayatımızdan pek çok kişi gelip geçiyor. Bu, aslında kitabın bir handikapı değil de olumlu tarafı olmuş. Dönemin her kesimden insanını tanıyor, onların düşünce ve yaşam tarzını öğreniyoruz.
“ruhunakitap”ta Kemal Tahir’in diğer eserleriyle ilgili inceleme yazılarını okuyabilirsiniz.
“Yediçınar Yaylası” kitap incelemesinin girişinde Mehmet Akif Öztürk bu üçlemeden söz etmiş. Üç kitaptan hangisinin konusu ilgimizi çektiyse sadece o kitabı okuyabiliriz. Diğerlerinden bağımsız bir şekilde. Yine anlaşılır, yine ilgi çekici olabilir bizim için. Ancak seriyi okumayı düşünürseniz sırayla gitmenizi tavsiye ederim.
"Rekürsif Düşünce"de blogger arkadaşımız üçlemenin kendi üzerinde bıraktığı etkiden söz etmiş.
Kemal Tahir'in "Esir Şehir Dizisi" Romanlarındaki İstanbul, makalesini de ilgilenenlere tavsiye ederim.
▬ ▬ ▬