MEKTUBUN DEVAMI
Bir önceki yazımda Ergüven Aslan'ın kitabının bir bölümüne yer vermiş ve kitabı çok beğendiğim için devamının geleceğini söylemiştim. Aslında devam yazısını hafta içi bir gün yayımlamayı düşünüyordum; ama olmadı.
Okulların son haftası olduğu için yapılacak işler, yazılacak raporlar derken bir de araya sorumluluk sınavları girince...
Beş altı yıldır dersimizden kalan öğrenciler için haziran döneminde sınav yapılmıyordu. Ancak bu yıl gelen yazı doğrultusunda 4 - 8 Haziran haftasında Türk Dili ve Edebiyatı, Türk Edebiyatı bir de Dil ve Anlatım derslerinden kalan 9., 10., 11., ve 12. sınıf öğrencilerimize sınavlar uyguladık. Çalıştığım okulun mesai saatleri 08.00 - 17.20 arası olduğu için de sınavlar 17.20'den sonraya kaldı ve haftanın nasıl bittiğini anlamadım. Dolayısıyla "Zamanın Kıyısında Yaşayanlara Mektup"un devam yazısı da bugüne kaldı.
Yukarıda işaretli bağlantıdan ulaşabileceğiniz bir önceki yazımda kitabın insana ve insanlığa dair çeşitli konulara değindiğinden bahsetmiştim. 328 sayfalık dolu dolu bir kitap. Hep başkalarını suçladığımız, kendimize dönüp bakmayı aklımıza bile getirmediğimiz bir dünyada "kıyıdan geçip gitmek" istemeyenlerin kitabı olabilir belki de. Hikayeler ve güzel sözlerle bezeli kitabın sadece küçük bir bölümünü size aktardım. - İki yazı alıntılamama rağmen "küçük" bir bölüm diyorum. - Okuyunca daha iyi anlayacaksınız. Akıcı, bol hikayeli, güzel sözlü bir kitap.
Sevgi dolu, güzel bir dünyada zamanın tam da ortasında yaşamak dileğiyle.
GÖSTERİŞ
(RİYA)
“Gerçekte
olmadığımız kişiler gibi davranmak, imajlarımızın ardına gizlenmek, hayalleri
gerçek kılmaz. Yanılsamalar, bizi ancak bir müddet idare eder. her şeyi
yapabileceği edasıyla dolaşan, yeterlilik, birikim, eğitim… gibi değerleri
görmezden gelerek yapay ve şişkin benlikleriyle samimiyetten uzaklaşan
insanlar, en çok kendilerine ihanet ederler. Çünkü bu ikilemin, bu çelişkinin
ağırlığında ezilmek yorar insanı.”
*
* * * *
“Kendimiz
olduğumuzdan fazla göstermeye, hayal ettiğimiz kişiymişiz gibi davranmaya
çalışıyoruz. Bunu yaparken kendinden emin, zaman zaman tepeden bakan bir portre
de çiziyoruz. Ve bunu da güya tepeden baktıklarımızın onayını almak için
yapıyoruz. Ne ironi!”
*
* * * *
KISKANÇLIK
(HASET)
“Kendimizle
getirdiğimiz nice kişilik mayası vardır hamurumuzda, şekillendirilmeyi
bekleyen. Birbirimizden bu hamuru nelerle karıştırıp yoğurduğumuz, ona hangi
biçimleri verdiğimiz ve üzerine neler serptiğimiz noktalarında ayrılırız.
Kimimiz “iyi” oluruz, kimimiz “kötü”. Kimse tam anlamıyla iyi ya da kötü
değildir tabii ki. Herkesin iyi ve kötü yanları vardır. Bizi bu tanımlara layık
kılan içimizde hangisinin ağır bastığıdır.”
* * * * *
“Tek
başaranın kendisi olmasını isteyen, kendinden daha kabiliyetli, daha kültürlü,
daha donanımlı, daha başarılı olanlara çamur atmak için fırsat kollayan; sözde
başarı adına türlü üçkâğıdı, çirkinliği mubah gören ne çok insan vardır
etrafımızda. Şık giyimli, diplomalı, afili sözler bilen insanlık cahilleri!
Başaranların yalnızlığı tesadüf değildir. Ben algısı, iyi olanı alkışlamayı
engeller. Oysa iyilerle iyileşir toplum.”
* * * * *
ADALET
VE VİCDAN
“Üçkâğıtçıya
bakar, zevk ü sefada; hırsıza bakar, keyfi tavanda; kindarı görür, neşeyle
kahkahada… ‘Neden?’ der insanoğlu… Bizim vâkıf olamadığımız hikmetlerde
gizlidir ‘neden’lerin cevabı…”
*
* * * *
“Bulunduğumuz
yerlere gelirken birilerinin sırtına bastık mı? Birilerinin ‘bizden’i olduğumuz
için başkalarının hakkına mâni olduk mu?”
*
* * * *
“Yine
iyilik ve kötülük konusunda Peygamberimiz bir hadisinde ‘Şayet iyilik etmeye gücün yetmiyorsa, hiç olmazsa kötülük etme.
Kötülük etmemek de nefsin için verilmiş bir sadakadır’ buyurmuştur.”
*
* * * *
“Fakat
zaman geri gelmez. Aynı insanlar aynı koşullarda tekrar konumlanamaz. Geçmiştir
artık…”
*
* * * *
“Biz
değişirsek dünya da değişir. Tüm bozukluklar, düzensizlikler, adaletsizlikler
bizim eserimiz çünkü. Allah’ın değil.”
*
* * * *
ÖN YARGI
(SU’İZAN)
*
* * * *
“Ön
yargı ile öngörüyü karıştırmamak gerekir. Öngörüde bulunmak, birtakım
verilerden, tecrübelerden hareketle tahminde bulunma kabiliyetine sahip olmayı
gerektirir. Ön yargı ise kişiler, olaylar, durumlar hakkındaki özel kanaatleri,
hiçbir gerçeğe dayandırmadan önceden beyan etmek demektir.”
*
* * * *
“Şimdi
şöyle bir baksanıza etrafınıza. Farklı düşünenler düşman adeta! Herkes
benzeriyle haşır neşir…”
*
* * * *
*
* * * *
“Biz
istiyoruz ki bizim sınırlarımız belirlesin her şeyi. Bizim belirlediğimiz
ölçülerin dışına çıkanlar cezalansın, mutsuz olsun.”
*
* * * *
SABIR VE
ŞÜKÜR
“Arzuladığımız
şey hemen olsun istiyoruz. Çünkü alıştık. Yemekler fastfood kültürüyle hemen
oluyor, bir yerden bir yere modern ulaşım araçlarıyla hemen ulaşıyoruz, çamaşır
hemen yıkanıyor, televizyon kanalı hemen değişiyor, konuşmak istediğimize hemen
kavuşuyoruz… Teknolojinin ‘hemen’lerini o kadar kanıksadık ki beklemeye olan
tahammülümüzü yitirdik.”
*
* * * *
*
* * * *
“
‘Dökülmüş sütün hesabı olmaz.’ Her şeyin bir vakti vardır. Bazı şeylerin yönü,
ancak o vakit içinde değişebilir. İş işten geçtikten sonra dövünmek, kabullenmemek,
isyan etmek, sürece uyum göstermemek ve sabretmemek sadece sizin için işleri
daha da zorlaştırır.”
*
* * * *
“Her şey
yolundayken kibar olmak kolaydır. Asıl maharet dengeler değişiverdiğinde o
nezaketi koruyabilmektir. İyi zamanlarda, keyifli anlarda kötü insan yoktur ki
zaten. Asıl duygular, gerçek iyilik; menfaatler çatıştığında, yollar
ayrıldığında, bir şeyle ters gitmeye başladığında ortaya çıkar.”
*
* * * *
ELEŞTİRİ
“Eleştiri
bir kültürdür. Aklımıza her düşeni ağzımızdan çıkarmak değildir. Kalbimizin
kirini pasını savurmak için bir şans ya da mutsuzluklarımızdan kurtulmaya
çalışmak, kendi kötülüklerimizden kaçmak için birilerini şuursuzca suçlamaya
fırsat kollamak hiç değildir.”
*
* * * *
*
* * * *
*
* * * *
“Eleştirmeyi
yaşamlarının kopmaz bir parçası haline getiren bu insanların bakışlarının,
gönüllerinin, zihinlerinin sığlığıdır onları böyle davranmaya iten sebep.”
*
* * * *
NEZAKET
“Mevzunun
en başındayken altını kalınca çizmek gerekir ki bahsi geçen nezaket,
göstermelik değil; içselleştirilmiş bir tavırdır. ‘En kibar insan, karanlıkta bile esnerken ağzını kapatan insandır.’”
*
* * * *
“Günümüzde
bu zarif yaşam algısı günden güne geçerliliğini kaybetmektedir. Ne yazık ki
kaba davranışlar yeğlenmekte; geniş insan topluluklarınca rağbet gördükçe de
nezakete has tutumlar gün be gün unutulmaktadır.”
*
* * * *
“Eskiden
makbul olan çoğu davranış, bugün hükmünü kaybetmekte; dahası bu davranışları
devam ettirmeye çalışan insanlar günden güne azalmaktadır. Nezaket, eziklik;
boş hava, öz güven oluyor haliyle günümüzün revaçtaki eğilimlerinde. Ne kadar
ölçülü, nazik davranmaya çalışırsanız o kadar aptal yerine koymaya çalışan
akıllı (!) çıkıyor çünkü. Seviyeyi düşürmeyeceğinizden eminseler mümkün
olduğunca zorluyorlar sınırlarınızı; ama eğer bir sorun çıkaracağınızı,
çetinceviz olduğunuzu sezerlerse kapılar açılıveriyor bir bir önünüze.”
*
* * * *
“Mevlana
ne güzel buyurur:
Aklım kalbime sordu: ‘Din nedir?’
Kalbim de aklımın kulağına eğildi ve
fısıldayarak cevap verdi: ‘Din, edepten ibarettir!’”
*
* * * *
*
* * * *
“Kabalığın,
bencilliğin, argonun cirit attığı, nüansların kaybolduğu; yozlaşmaya yüz
tutmuş, tüm dikkatini menfaatlerine odaklamış bir toplumda, edep insanı için;
şikâyetçi olduğu bu zihniyetten intikam almanın en kestirme yolu ise onlara
benzememek olmalıdır.”
*
* * * *
YAŞAMA
SEVİNCİ
“En
doğru zaman diye bir şey yok! Yaradan’ın çizdiği yolu bilemezsin. Hangi dağları
aşmanı, hangi denizlerle karşılaşmanı, hangi rüzgârlarda kalmanı planladığını
bilemezsin. O yüzden doğru zaman yok! Onu sen bilemezsin. Onu ancak O bilir.
Sen çıkarımlarından bir karar verirsin ve hiçbir zaman emin olamazsın…
‘Kul
kurar, kader gülermiş…’ Ama atacaksın o adımı, vereceksin o kararı… Belki bin
pişman olacaksın; belki ateşlerde kalacaksın; belki yepyeni güneşlere
uyanacaksın… Yaşamadan bilemezsin. ‘Hayatım
altüst olur diye korkma, altının üstünden iyi olmadığını nereden biliyorsun?’ (Mevlana)”
*
* * * *
“Bir
şeyi çok kişinin söylemesi onun yaygın görüş olduğunu gösterir; fakat bu
doğruluğunun kati olduğu anlamı taşımaz. Gün olur bir yerde hırsızlık meşru
addedilirse çalacak mıyız yani?”
*
* * * *
“Herkesin
‘bir’ yaşamı var. Herkesin vakti sınırlı. Kimsenin, kimsenin ömrünü çalmaya
hakkı yok… ‘Ben’ ve ‘biz’ arasındaki dengede gizli yaşama sevincinin anahtarı.”
*
* * * *
*
* * * *
“Zulmü
anlatan paylaşımları beğendiğimizde, paylaştığımızda, yorumladığımızda tüm
insanlık görevlerimizi yerine getirdiğimizi sanıyoruz. Üç sokak ötedeki
acılardan haberimiz yokken dünyaya katkı sağladık diye avunuyoruz.”
▬ ▬ ▬