TÜRKÇE "OFF" (Feyza HEPÇİLİNGİRLER)
Bilgiye kolaylıkla ulaşabildiğimiz bir çağda ulaştığımız bilgilerin hepsi doğru mu? Anlatılanlar doğru bir biçimde bize iletiliyor mu? İletişim çağındayız; ama anlaşabiliyor muyuz? Dilimiz anlaşmamız için elverişli mi yoksa onu elverişsiz hale biz mi getiriyoruz? Okumadan, yazmadan, düşünmeden sadece konuşarak dilimizi ve anlayışımızı geliştirebilir miyiz?
Türkçe “Off”, Feyza Hepçilingirler.
Türkçe “Off”, Feyza Hepçilingirler.
*
* * * *
“Televizyon
abartılarına çoktan alıştık, biliyorum. ‘Televizyonda ilk kez!’ diye sunulan
filmin en az üç kez daha gösterildiğini, ‘İzlerken
soluğunuz kesilecek, nabzınız yükselecek, tansiyonunuz çıkacak…’ diye
ortalığı heyecana veren duyurunun, çok sıradan bir gerilim ya da kovalamacadan
başka bir şey içermeyen görüntü bombardımanı anlamına geldiğini nasıl
biliyorsak yalnızca xtv’de olduğu
söylenen haber ve röportajların da bir gün önce ya da bir gün sonra öteki
kanallarda yer alacağını biliyoruz.”
*
* * * *
“Bunca
sorun dururken dille uğraşmayı gereksiz bulanlar var mıdır bilmiyorum. Gereksiz
değildir; çünkü dildeki bozulma, hem o sorunların göstergesidir hem de dolaylı
olarak nedeni. Türkçenin bu kadar kötü kullanılıyor olması, bütün işlerin
kötüye gidiyor olmasından bağımsız mı?
Üstüne titrediğimiz
bir anadilimiz olsaydı, başkaca sahip olduklarımızın da üstüne titremez
miydik?”
*
* * * *
“Televizyon,
tüm kötü güçlerin 60-70 yılda, daha geniş düşünürsek 600-700 yılda yapamadığını
10 yılda yaptı. İnsanları ne söylediğini bilmez, söyleneni anlamaz duruma
getirdi.”
*
* * * *
“II. Dünya
Savaşından sonra Almanya’da fırınlardan önce tiyatro salonları açılırken
gerekçe net bir biçimde söylenmişti: ‘Yıkılan insanı onarmaya çalışmak’.”
*
* * * *
“Peki, ne
yapılmaya çalışılıyor? Sorun yalnızca edebiyatın, sanatın toplum gündeminden
silinmeye çalışılması sorunu değil. Sorun, medyanın, ‘Hayır!’ demeden kendisini
izleyecek bir sürü yaratma, ipleri her koşulda elinde tutma istemi. Giderek
canavarlaşması, verdiğiyle yetinmeyene haddini bildirmesi, önüne geçmek
isteyeni yere yıkıp üstünde tepinmesi…”
*
* * * *
“Tartışma
düzeyi, konuşma, anlama, algılama düzeyi sürekli aşağı çekiliyor.”
*
* * * *
“Dil
böyledir işte! Onu iyi bilmezseniz söylemek istemediğiniz şeyleri söyletip iş
açar başınıza.”
* * * * *
“Fransızcanın
problemi, giderek içine kök salan İngilizce (Amerikanca) sözcükler olabilir;
ama Türkçenin problemi, öncelikle Türkçe ile ilgilidir. Türkçenin doğru
kullanımını bilmekten, inceliklerini öğrenmeye kadar… Sezgisel değil, bilimsel
bir ‘bilmek’ten söz ediyorum. Örneğin kimi sözcükler/sözler yerli yerine
oturtulmazsa Türkçede doğabilecek anlam karmaşası ya da anlatım bozukluğu bir
başka dilde söz konusu bile edilmeyebilir; oysa Türkçede ciddi bir durumdur.”
*
* * * *
“Yabancı
bir dilde olduğu gibi, insanın anadilinde de günlük yaşamını sürdürmesi için
gereken sözcükler, düşünsel boyutu yüksek bir iletişim için yetersiz kalır. Bu
yetersizlik en çok, aynı sözcüğü durmadan kullanmak biçiminde ortaya çıkar.”
*
* * * *
“Televizyon
gündelik yaşamımıza bu kadar girmeden önce, âlim değilse de sanatçı sandığımız
ya da sıradan insanların üstünde bir değer taşıdıkları için ünlü olduklarını
ünlü olduklarını düşündüğümüz insanları pek görmez, seslerini de duymazdık. Bir
konuşsalar neler söyleyebileceklerini düşleyerek gizli hayranlıklarımızı
büyütürdük onlara. Ama artık televizyona çıkıyorlar ve ‘maalesef’ konuşuyorlar.”
*
* * * *
“Türkçe
bilinci gelişmiş biri, her tümceden önce durup o tümceyi nasıl kurması
gerektiğini düşünmez. Çünkü öğrenim yaşamında alacağı iyi bir eğitimden sonra
istese de bozamaz tümceleri.”
*
* * * *
“Dil,
böyledir; konuşan, o dili kullanan insanlar biçimlerler; dilciler arkadan
yetişip kullanımın kurallarını koyarlar. Bugünkü gidişin kötü olmasının
kışkırtıcı nedeni de bu! Bilinçli bir kullanım olmayınca, bırakın yeni kurallar
koymayı, var olan, çok genel ve kapsamlı kurallar da sarsıntıya uğruyor. Dile
duyarlı insanların, son yıllarda artan çırpınışlarının nedeni de bu!”