PASTORAL SENFONİ (Andre GIDE)

“Gide’in 1919’da yayınlanan Pastoral Senfoni’si yazarın yaşamından trajik bir kesittir. Yalnız gözün körlüğü değil, sevgiyi, kötülüğü fark etmeyen ruh körlüğü de vardır. Hiç kuşku yok, yazar burada ruh dünyasının ve dünya görüşünün en ince ayrıntılarını sunmuştur. (Önsöz)”


                                               * * * * *

“Karanlık bir evrenden sadece tapma ve sevgi için çekip çıkardığımı sandığım bu dindar ruhun oluşum ve gelişimiyle ilgili her şeyi buraya yazmayı tasarladım. Bu görevi bana emanet ettiği için Tanrı’ya şükürler olsun.”

                                               * * * * *

“Ne karım ne de çocuklar bir körle karşı karşıya olduklarını henüz bilmediklerinden, yürürken ona kılavuzluk etmekte gösterdiğim sonsuz dikkate bir anlam veremediler.”

             * * * * *

“Ona asıl gücenmemin nedeni çabalarımın herhangi bir başarıya ulaşabileceğine inanmamasıydı. Evet, bu inansızlığı üzüyordu beni; ama gene de yılmıyordum.”

             * * * * *

“Bir adamın yüz koyunu varsa ve bunlardan biri yolunu şaşırıp kaybolmuşsa, adam geri kalan doksan dokuz koyunu dağlarda bırakıp kaybolanı aramaya gitmez mi?”

                                               * * * * *

“Her rengin açığı ve koyusu olabileceğini ve renkler kendi aralarında karışarak sonsuz sayıda renkler meydana getirebileceklerini anlamakta en büyük güçlüğü çekiyordu.”

                                               * * * * *

“Gertrude’ün iyi bir yanı da hiçbir zaman anlamayınca anlamış gibi görünmüyordu. Oysa kimi insanlar kafalarını belirsiz ya da yanlış birtakım verilerle doldururlar çoğu kez, sonra bunlara dayanarak işlettikleri düşünme düzenleri de bozuk sonuçlara varır.”

                                               * * * * *

“İnsan gerçeği söylemezse yüzünden okunmaz mı bu? Bana gelince ben sesten anlarım onu.”

                                               * * * * *

“Eve girer girmez, Amélie, günümü böyle geçirmemi kınadığın bana hissettirmenin yolunu buldu hemen. Bunu bana daha öncen de söyleyebilirdi, ama hayır, Gertrude ile benim yola çıkmamıza tek sözcük söylemeden rıza göstermişti. Her zaman böyle davranır, sonradan kınamak hakkını elde tutabilmek için yapılanlara önceden ses çıkarmaz hiç.”

                                               * * * * *

“Amélie’ye verebileceğim tek kıvanç hoşlanmadığı şeyleri yapmaktan kaçınmaktır. Sadece bu olumsuz sevgi belirtilerini göstermeme izin verir. Yaşantımı daha şimdiden ne derece daraltıp sınırlandırdığımı anlamıyor bir türlü. Ah!... ne olurdu Tanrı izin verseydi de yapılması güç bir şey isteseydi benden! En güç, en tehlikeli işleri ne büyük bir kıvançla yapardım onun için! Ama alışılan biçimde olmayan her şeye karşıdır o; yaşamdaki ilerleme, geçmiş günlere benzerlerini katmaktan ibarettir ona göre. Benden yeni erdemler dilemez; bilinen erdemlerin çoğaltılmasını da kabul etmez.”


                                               * * * * *

“Konuşmaya başlamadan önce, kısacası aynı hayatı yaşayan ve birbirlerini seven iki insanın birbirleri için ne derece anlaşılmaz ve kapalı kalabileceklerini (ya da o hale gelebileceklerini) hissediyordum. Bu durumda sözler, ister bizim karşımızdakine yönelttiğimiz, ister onun bize yönelttiği sözler ayırıcı bölmeye çarparak iskandil demiri darbeleri gibi iniltili sesler çıkarırlar. Bu sesler dikkat edilmezse gittikçe kalınlaşmak tehlikesi gösteren bu duvarın direncini bildirir bize…”

                                               * * * * *

“Söyleyecek bir şeyim kaldığı için değil, susuşuna katlanamadığımdan konuşmamı sürdürdüm.”

                                               * * * * *

“Kendisi biraz sert tabiatlı olduğu için yüreği düşüncesine yeteri kadar besin sağlayamadığından gelenekçi ve dogmatik kalıyordu.”

                                               * * * * *

“Seven ruh bile isteğe boyun eğmekten kıvanç duyar, ama sevgisiz bir boyun eğme kadar hiçbir şey mutluluğu uzaklaştıramaz.”

                                               * * * * *

“Ne yazık ki, bazı ruhlar mutluluğa özellikle boyun eğmezler; ona karşı elverişsiz ve beceriksizdirler… Zavallı Amélie’ciğimi düşünüyorum da… Durmadan mutluluğa çağırırım onu, isterim adeta; onu mutluluğa zorla ulaştırmak isterdim. Evet, herkesi Tanrı’ya dek yüceltmek isterim. Ama o kaçınır daima; hiçbir güneşte açmayan bazı çiçekler gibi içine kapanır. Gördüğü her şey onu kaygılandırır, kederlendirir.”

                     * * * * *


“Kimi zaman yoksullara, hastalara, acı çekenlere yaptığım ziyaretlerle dolu bir mücadele gününden sonra hava kararınca yorgun argın eve döndüğümde yüreğimi dinlenme, şefkat ve sıcak bir ilgi gereksinmesiyle kıvranırken aile ocağında çoğu kez üzüntüler, çekişmeler, acı acı söylemlerden başka bir şey bulamazdım. Bunlarla karşılaşmaktansa dışarının soğuğunu, rüzgârını ve yağmurunu bin kez daha yeğlerdim.”

                                               * * * * *

“Onların yanında duyduğum yalnızlık, gittikçe daha sık kapanmayı adet edindiğim çalışma odamdaki yalnızlıktan daha acıklıydı.”

                                               * * * * *

“Hemen hemen hiç konuşmuyordu; ama kimse şaşmıyordu buna, çünkü başkalarının yanında hele bunlar taşkın mizaçlı kimselerse, o çoğu kez susardı.”

                                               * * * * *

“Ağlamak isterdim ama yüreğim bir çölden daha çoraktı.”
                                          ▬    ▬      ▬
İlginizi çekebilir:
1.Portakal Kız - Jostein Gaarder
2.Yüreğinin Götürdüğü Yere Git - Susanna Tamaro



Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ