BAŞARIYA GÖTÜREN AİLE (Doğan CÜCELOĞLU)
“Başarıya Götüren Aile” deyince pek çok ebeveynin aklına tabii
ki sınavlar gelir. Zaten Doğan Cüceloğlu’nun kitabının alt başlığı da “sınav döneminde
ana babalık”
Ülkemizde uzun yıllardır bir sınav maratonudur gidiyor. Gelin
önce geçmişten günümüze sınavlara şöyle bir bakalım: “sbs, oks, teog, dpy, öss,
öys, lys, ygs, dms, kpss, pmyo, kpds, ales, tus, toefl…” Bu saydıklarımın çoğu
halen uygulanmakta olan sınavlar. Küçük yaşlarda başlayan sınav maratonu seçilen
mesleğe göre yıllar boyu devam ediyor. Nüfus arttıkça pek çok kuruluş da
çalışanlarını sınavla seçme yoluna gidiyor. Peki, aile sınavların neresinde,
sınavlar hayatın neresinde?
Kitap sekiz ana başlıktan oluşuyor. Bu başlıklardan birkaçı
şöyle: “Her ana baba çocuğunu sever”, “Destekleyen ve Köstekleyen Aile Ortamı”,
“Yaşam Başarısına Yolculuk”… Bu başlıklar da alt başlıklara ayrıldığı için
kitap hem daha çekici olmuş hem de okunmayı kolaylaştırmış. Zaten Doğan
Cüceloğlu da kitabın girişinde bunu belirtiyor:
“Remzi
Kitabevi’nden Erol Erduran, bu kitabın proje aşamasında, ‘Çok büyük olmayan, ana
babaların kolaylıkla anlayıp takip edebilecekleri bir kitap olmasını’
önermişti. (Doğan Cüceloğlu İstanbul, Ocak 2006 / ‘Teşekkür’ metninden)”
*
* * * *
“Bu
kitabı, çocuğunun sınavda başarılı olmasını isteyen ama ‘Çok çalış oğlum /
kızım!’ demenin ötesinde Nihat Bey gibi elinden başka bir şey gelmediğini
düşünen ana babalar için yazdım.”
Kitaptaki somut örnekler, olaylar, gerçek hayat hikâyeleri
hoşuma gitti. Bizi bize anlatan örnekler üzerinden yapılan açıklamalar ve
aktarılan öneriler oldukça işe yarar nitelikte. Bazı eğitim ya da kişisel
gelişim kitaplarında gördüğüm ve kültürümüze ait olmayan aktarımlar hiç de
bize hitap etmiyor açıkçası. “Jane” yerine “Jale”, “Mark” yerine “Mahmut” yazınca
örnekler Türk kültürüne ait olmuyor maalesef. Az önce de belirttiğim gibi titiz
bir çalışmanın ürünü olan bu kitapta ise örnekler Doğan Cüceloğlu’nun
hayatından ya da ülkemizdeki okullarda yapılan çalışmalardan elde edilmiş.
Gelin kitaba biraz daha yakından bakalım ve satırlarında
yolculuğa çıkalım:
*
* * * *
*
* * * *
“Çok
çalışmak ve verimli çalışmak ayrı ayrı şeylerdir, çok çalışmak yerine verimli
çalışmak gerekir. Bu kitabın değişik yerlerinde verimli çalışmanın öğeleri
anlatılacak ve ana babalara, çocuklarının verimli çalışmasına nasıl katkıda
bulunacakları gösterilecektir.”
*
* * * *
“Yaklaşık
kırk beş yılını insan ilişkilerini incelemekle geçirmiş bir bilim adamı olarak,
Ayşe ve Ahmet’in yaşamlarında nelerin aksadığı konusunda tahminlerim ve
kanaatlerim var. Şimdi bunlar üzerinde biraz konuşalım.”
*
* * * *
“ ‘Bunu
da beceremedim!’
Buradaki,
‘da’ kelimesi çok önemli.
Demek ki S.D.
kendini genel olarak başarısız görüyordu.
Parası var,
‘para yokluğundan bunalıma düştüm’ durumu yok. Gücü var, yanında 6000 kişi
çalıştırıyor; ama ne dediğine dikkat edin: ‘Hırslıydım. Para değil ama güç
benim için her şey demekti.’ Demek ki daha güçlü olmak istiyormuş ve kendinden
daha güçlü insanlarla kendini kıyaslayarak kendini başarısız hissediyormuş ki,
‘bunu da’ demiş.”
*
* * * *
“İyi
insan, zayıf insan demek değildir. Aslında şunu büyük bir inançla söyleyeceğim
zayıf insan ‘iyi insan’ olamaz. Gerçekten iyi insan güçlüdür. O nedenle,
‘kurnaz, açıkgöz olan güçlüdür’ görüşüne katılmıyorum.”
*
* * * *
*
* * * *
“Bir
bilgisayar uzmanı, ‘Beynin sinaps kapasitesini bir bilgisayarda aynen
kopyalamaya kalksak, en ufak çipleri bile kullansak, oluşturacağımız
bilgisayar, yerküresinden daha büyük olur!’ diyor.”
*
* * * *
“Her çocuk,
potansiyel bir filozof ve bilim adamı olarak doğar. Ama bu potansiyel çok
kırılgandır; beslenip korunmazsa altı-yedi yaşında sönmeye ve kırılmaya başlar. ”
*
* * * *
“Demek
ki kitaplığın başarısı, o kitaplığın önişlem ofisinin daha kitaplık kurulurken
nasıl çalıştığına bağlı. Bir öğrencinin de sınavdaki başarısı, derse çalışırken
Kısa Süreli Bellek’ini nasıl kullandığına bağlıdır.”
Bir öğrencinin verimli çalışma sistemini ve bellek kullanımını
anlatmak için verilen kütüphane örneğinden çok etkilendim. “Bay Çok Çalışan” ve
“Bay Etkili Çalışan”ın kütüphane düzenlemeleri ve bu bağlamda anlatılan
öğrencinin durumu çarpıcıydı. Pek çok öğrencimizin de sorunu bu sanırım. Çoğu
zaman ana babalarını mutlu etmek adına “Bay Çok Çalışan” tavrını takınmak.
Kitabın devamında çok çalışmanın her şey demek olmadığını,
etkili çalışmanın ve sorumluluk sahibi olmanın hem sınav hem hayat başarısında
daha önemli olduğunu kavrıyoruz.
Çocuklarımıza yardımcı oluyoruz diye onların karar alma mekanizmalarını nasıl etkilediğimiz de gözardı edilmemesi gereken konulardan. Çocuklarımıza destek olmak, onların sorumluluk almalarına
yardımcı olmak, işlerini ya da ödevlerini onlar adına yapmamak, seçimlerinde
onlara yol gösterici olmak; ama onlar adına karar almamak… Kuşkusuz bu liste
uzayıp gider. Siz kitabı alıp okumaya
başlamadan önce birkaç paragrafa daha bakalım isterseniz…
*
* * * *
“Şu
gerçeği aklınızdan hiç çıkarmayın. Sizin çocuğunuz evrende tektir ve muhteşem
bir potansiyelle doğmuştur. Çocuğunuzla, çiftçinin yetiştirdiği ağaçla kurduğu
ilişki gibi bir ilişki kurun.
Çiftçi, ağacın özünün ne olduğunu bilir ve o
öze saygısı vardır. Çiftçi o özün gelişmesi için uygun ortam hazırlar. Çiftçi
elma ağacını muz ağacı yapmaya çalışmaz; elma ağacının en çok meyve veren elma
ağacı olması için ortam hazırlar. Ortamını bulan elma ağacı, olabileceğinin en
iyisi olur ve ona göre meyve verir.”
*
* * * *
“Farkında
olmak, insan yaşamının özüdür. Farkında olan insan, farkında olduğu şeyler
arasında seçim yapabilir. Seçim yapabilmek, özgür insanın en temel özelliğidir.
O nedenle insanlar aslında farkında oldukları kadar yaşar; farkında olmadıkları
şeylerin onlar için anlamı yoktur.”
*
* * * *
“Yaşamımız
seçimlerimizin ürünüdür.”
*
* * * *
“İki
farklı aile tipi, zamanla, iki farklı insan karakteri oluşturur. Bu
karakterlerden biri, yaptığı seçimlerle kendi yaşamını oluşturan ve bu
seçimlerin sorumluluğunun bilincinde olan insandır. Diğeri de, yaşamın
rüzgarının önüne kendini yaprak gibi bırakmıştır; ‘kader kısmet’ ne ise onu
yaşayacağına inanır. Kendisinin seçim yapma olanağının ya da gücünün
bulunduğuna inanmaz.”
*
* * * *
“Çoğu
ailede, çocuğun sorumluluğunu ana-baba kendi üzerine aldığından, çocukta
sınırlar ve sorumluluk bilinci gelişemiyor. Sınırlar ve sorumluluk bilinci
gelişmeyince, çocuk karşılaştığı sorunları çözmek için sorumluluk alamıyor. Ne
yazık ki, yaşamından sorumluluk almayan çocuk gelişemez.”
*
* * * *
“Aşırı
denetim özgüven yokluğuna, aşırı ilgisizlik, ukalalık derecesine varan gerçekçi
olmayan özgüvene yol açabilir; her ikisi de sağlıksızdır.”
*
* * * *
“Çocuğu
kendi egosunun aracı olarak kullanma örneklerinden biri de şöyle: Anne
komşularla, tanıdıklarıyla birlikteyken ya da kadınların gün sohbetlerinde
çocuğunun başarısını diğer anneleri ezmek için kullanır. Çocuğun başarısı, bu
anne için sosyal itibar kaynağı oluyor.”
*
* * * *
“Kimi
ana babaların çocuklarıyla iletişimleri öylesine kopuk ki çocuklarının hangi
bölümde okuduklarını bile bilmiyorlar. Çocukları ‘eşit ağırlık’ bölümünde
okurken çocuğunun doktor olmasını istediklerini söyleyenler, çocuklarının
yetenekleri ve ilgileriyle hiç ilgilenmedikleri gibi, sisteme ve gerçeklere ne
kadar uzak olduklarını da belli ediyorlar.”
* * * *
*
“Bazı
insanlar, kendi yaşamlarının anlamını sahip oldukları şeylerle özdeşleştirir,
bazıları yaşamlarının anlamını varoluşlarından alır. Bu ikisi arasındaki fark
önemlidir ve konuşulması gerekir.”
*
* * * *
“Baba, o
gün sen bana, pusula gibi kullanacağım iki ilke verdin: 1. Her ne yaparsan yap,
elinden gelenin en iyisini yap; 2. Yaptığını şevkle yap!”
*
* * * *
“Başarıyı
engelleyen tutumlar olduğu gibi, başarıyı destekleyen tutumlar da var; kişinin
bu tutumlardan hangisine kapısını açtığı çok önemli.”
▬ ▬ ▬