birkaç kitap, birkaç yorum...
Merhaba, uzun zamandır “alıntı”
bölümü dışında pek de bir paylaşımda bulunamadığım “ne okur” hesabımı 8 Nisan
tarihinde kapattım. Pek çok defa belirttiğim gibi öncelikleriniz
farklı olunca ya da zaman içerisinde sıralamanız değişince bazı yenilemeler de
kaçınılmaz oluyor. Bundan böyle sizlerle blog ve twitter üzerinden
buluşmaya devam edeceğim kısmetse.
“ne okur”a katıldığım ilk dönemlerde
platformun “inceleme” bölümünde birkaç kitapla ilgili düşüncelerimi dile
getirmiştim. Hesabı kapattığım için yaptığım incelemeleri sizlerle buradan da
paylaşmak istedim.
Kitapları bugün kendi beğenime göre
sıralıyorum. Bu arada yorumların tümünü aşağı yukarı iki yıl önce yazdığımı da
hatırlatmak isterim.
Sondan başa doğru gidecek olursak ilk
kitap “Zar Adam”. Arkadaşlardan bazıları okuyup çok beğendiği bazısı da yarısına
kadar okuyamadığı, “Ne biçim kitap bu böyle?” dedikleri için merak etmiş, en sonunda
bir arkadaşımdan alıp okumuştum. Bana hitap etmeyen bir kitap; ancak çok
beğenip ikincisini okuyanların sayısı da az değil.
Zar Adam – Luke Rhinehart

Sıralamamdaki ikinci kitap “Da Vinci
Şifresi”. Kuzenimden alıp okuduğum bir kitap. Okuyanlardan genel olarak hep
aynı yorumu almıştım. “En iyi Dan Brown kitabı değil belki ama idare eder.”
Da Vinci Şifresi – Dan Brown

Sondan başa doğru yolculuğumuz devam
ediyor. Üçüncü kitap bizden bir isim İclal Aydın’a ait. Bakalım kitap hakkında
neler yazmışım?
Hayat Güzeldir – İclal Aydın

Sıradaki üç kitabın yerlerini kendi
arasında değiştirmem mümkün. Hatta aynı sıraya dâhil edebilirim. Farklı tarzlarda
farklı sebeplerden hoşuma giden kitaplar. Bunlardan ikisine zaten blog’da yer
vermiş, incelemeleri oraya da aktarmıştım. Bu sebeple tekrar buraya almıyorum. Kitap
isimlerine tıkladığınızda sayfaya dolayısıyla incelemeye, hatta alıntılara
ulaşabilirsiniz.
Ramses – Christian Jacq
Sis Kelebekleri – Nazlı Eray
Bu bölümdeki üçüncü kitap “Çirkinler”,
“Güzeller”, “Özeller”. Üçüncü kitap dedim ama üç isim yazdım. Çünkü seri
kitaplardan. Öğrencilerimden birinin tavsiyesiyle kendisinin ödünç verdiği ve
böylelikle okuduğum bir seriydi. Günümüzün yaşam tarzını düşündüğünüzde - daha
hızlı, daha zengin, daha güçlü, daha güzel…- bir yaşam tutkusunun farklı bir pencereden başarıyla aktarıldığı daha ziyade gençlere yönelik bir seri.
Çirkinler – Scott Westerfeld

Bundan sonra sıralayacağım kitaplar
da, benim için, kendi aralarında yer değiştirebilir.
Bu gruptaki kitaplardan biri Latife
Tekin’e ait.
Sevgili Arsız Ölüm –
Latife Tekin

Diğer bir kitabımız ise
Ayşe Kulin’e ait.
Füreya – Ayşe Kulin

Ve ilgimi çeken bir
başka biyografi…
Sakallı Celal – Orhan Karaveli

Bundan sonraki birkaç kitaba blog’da
yer vermiştim. İsimlere tıklayıp yorum ve alıntılara ulaşabilirsiniz.
Düğümlere Üfleyen Kadınlar
– Ece Temelkuran
Defterimden Portreler –
İlber Ortaylı
Ömrümden Uzun İdeallerimVar – Suna Kıraç
Şimdi sıra bu listenin ilk üçünde… “Sadece
bu yazıda ele aldığım kitaplar arasında ilk üç” deyip geçemeyeceğim, ilgimi
çeken, beğenerek, keyifle okuduğum kitaplar...
Üç ve iki numarada yine blog’da yer
verdiğim iki kitap var.
Bir Türk Ailesinin Öyküsü –
İrfan Orga
Yıldızların Tembelliği –
Behiç Ak
Ve işte bir numara.
On Dokuz
Saniye – Pierre Charras

Romanın konusu ilk sayfalarda bir aşk ve ayrılık hikâyesi gibi görünse de aslında yolları metroda kesişen kişilerin “on dokuz saniye”si!
Kahramanların romandaki konumu çok iyi tespit edilmiş ve hikâyedeki yan karakterlerin konuya dâhil olmaları da başarılı bir kurguyla sağlanmış. Örneğin; karakterlerden biri giydiği parlak sarı montla dikkat çekiyor ve romanda o kişi ve hikâyesi hakkında bilgi veriliyor ya da bir diğeri metroya son anda kapılar kapanırken yetişiyor ve hikâye o karaktere yöneliyor. Ustalıkla uygulanan bu geçişler “on dokuz saniye” tamamlandığında çok daha etkileyici bir biçimde finale doğru ilerliyor.
Başarılı bulduğum bir diğer ayrıntı da “on dokuz saniye”nin bitiminde yarım kalan cümle ve boş bırakılan sayfa…
Ödüllü kitaplara temkinli yaklaşmama rağmen “Ödülü hak etmiş” dediğim bir kitap. Belki de sıradan olabilecek bir hikâyenin nasıl etkileyici bir hale geldiğini merak edenler ve “Romanda kurgu benim için önemlidir.” diyenler… Vakit kaybetmeyin; çünkü “on dokuz saniye”de pek çok şey değişebilir!
Kahramanların romandaki konumu çok iyi tespit edilmiş ve hikâyedeki yan karakterlerin konuya dâhil olmaları da başarılı bir kurguyla sağlanmış. Örneğin; karakterlerden biri giydiği parlak sarı montla dikkat çekiyor ve romanda o kişi ve hikâyesi hakkında bilgi veriliyor ya da bir diğeri metroya son anda kapılar kapanırken yetişiyor ve hikâye o karaktere yöneliyor. Ustalıkla uygulanan bu geçişler “on dokuz saniye” tamamlandığında çok daha etkileyici bir biçimde finale doğru ilerliyor.
Başarılı bulduğum bir diğer ayrıntı da “on dokuz saniye”nin bitiminde yarım kalan cümle ve boş bırakılan sayfa…
Ödüllü kitaplara temkinli yaklaşmama rağmen “Ödülü hak etmiş” dediğim bir kitap. Belki de sıradan olabilecek bir hikâyenin nasıl etkileyici bir hale geldiğini merak edenler ve “Romanda kurgu benim için önemlidir.” diyenler… Vakit kaybetmeyin; çünkü “on dokuz saniye”de pek çok şey değişebilir!
▬ ▬ ▬