MİDAK SOKAĞI (Necib MAHFUZ)
Bugün
“Midak Sokağı” ile Kahire’nin arka sokaklarına uzanıyoruz. Necib Mahfuz’un 1947
yılında yayımlanan ve kendisine Nobel Ödülü kazandıran romanı. 1977’de dilimize
“Ara Sokak” adıyla çevrilen eser Necib Mahfuz’un en ünlü yapıtı. Romanda büyük
kentin kenar mahallelerinden birinde yaşayanların hayatları; bunalımları,
hayalleri aktarılıyor. Orada yaşayanların gözünden mahalle belki de mahallenin
gözünden orada yaşananlar anlatılmış.
“Midak
Sokağı”nda dolaşmaya başlamadan önce yazar hakkında birkaç bilgi de verelim. Mahfuz,
Arap dünyasının en başarılı ve tanınmış romancılarından. 1912 Kahire doğumlu (Ölüm 2006).
1934 yılında Kahire Üniversitesi felsefe bölümünü bitirdi. Mısır’ın resmi
filmcilik kurumunda çalışan Mahfuz’un yazdığı kısa hikâye ve romanların çoğu da
beyazperdeye aktarıldı. İçekapanık bir insan olduğunu söyleyen Mahfuz, hikâyelerini
Kahire kahvehanelerinde yaptığı sohbetlerden edindiği izlenimlerle zenginleştirmektedir
sanki.
Bir
mahalle, bir sokak… Mahallelinin iç içe geçmiş yaşamları… Esnaftan yapılan
alışverişler, ayaküstü sohbetler, komşu ziyaretleri… İkinci Dünya Savaşı
yıllarında Kahire’deki bir mahalleden yaşam kesitleri.
Mahallede
pek çok kişi var. Örneğin berber Abbas, kahveci Kirşa, mahallenin dilberi
Hamide, tüccar Selim Elvan… Kitabın özellikle başlangıç bölümlerinde yer alan
kişi ve mekân bağlantısı beni hemen “Midak Sokağı”na götürdü. Mahalle berberinin,
kahvecisi ya da tatlıcısının kendi dükkânlarında yaptıkları işlerle aktarılmasının kişilere hayatiyet kattığını düşünüyorum. Romanın kalabalık ve birbiriyle bağlantılı kişi kadrosu zaman zaman dikkatimi
dağıtsa da hikâyenin daha çok Hamide etrafında ilerlemesi bu dağınıklığı
toparlamamda yardımcı oldu.
“Pek çok
şey, Midak Sokağının eskiden parlak günler yaşamış ve Kahire’nin tarihinde bir
zamanlar parlamış bir yıldız olduğunu göstermekte birleşir. Hangi Kahire demek
istiyorum acaba? Fatımilerinki mi, Memluklarınki mi, yoksa Sultanlarınki mi? Bu
soruların karşılığını bilse bilse arkeologlar bilir, ama ne olursa olsun,
sokağın tarihsel bir anı olduğu ve değerliliği kesindir. Yoksa başka türlü
nasıl o taşlı sokak dosdoğru Sanadikiye Caddesine çıkardı?”
*
* * * *
“Bunları
söylerken Rıdvan Hüseyni’nin güzel yüzü sanki ışımıştı. Sevdikleri iyi şeyleri
yapan bütün soylu insanlar gibi, o da iyi bir davranışta bulunurken daha mutlu,
daha güzel oluyordu. Bir iyilik etmeden ya da evine mutsuz, başı dertte bir
insanı kabul etmeden tek gün bile geçirmemeye dikkat ederdi. İyilik yapma
tutkusu ve cömertliğinden ötürü zengin, malı mülkü olan bir adam izlenimi
bırakırdı, oysa Midak Sokağının sağındaki evinden ve Marj’daki bir parça
toprağından başka bir şeyi de yoktu.”
*
* * * *
“Abbas’ın
değişikliğe karşı tembelce bir nefreti vardı, yeni şeylerden çekinirdi,
yolculuktan hiç hoşlanmazdı, ona kalsa bu sokaktan bir yere ayrılmazdı.
Hayatının geri kalan bölümünü de burada geçirse çok mutlu olurdu. Gerçek olan
burayı sevdiğiydi.”
*
* * * *
“Hamide,
paranın her kapıyı açacak sihirli bir anahtar olduğuna inanmıştı. Kendi
hakkında bildiği, sürekli olarak kendisine her türlü lüksü sağlayacak bir
zenginliği düşlediğiydi.”
* * * * *
“Kirşa
Efendi’nin çok düzensiz bir hayatı vardı, bu pisliğin içinde öyle uzun zamandır
yuvarlanıyordu ki artık hayatı ona olağan geliyordu.”
*
* * * *
“Selim
Elvan her zaman koridorun sonundaki büyük masasında oturur, oradan avluyu, çevresindeki
depoları ve şirketin öbür bölümlerini incelerdi. Yeri merkeziydi, oradan
şirketin bütün işleyişini gözlerdi. Memurları, işçileri ve müşterileri hep
birden kollar; hiçbir davranışlarını kaçırmazdı. Bu yüzden bürolarında tek
başlarına oturan öteki işadamı arkadaşlarının durumlarına kendi durumunu her
zaman yeğlerdi. Durmadan, ‘gerçek bir iş adamının gözleri her zaman açık
olmalıdır’ derdi.”
*
* * * *
Romanda
genellikle insanların olumsuz yönleri, zaafları, düşkünlükleri aktarılmış. Evli
Selim Elvan’ın Hamide’ye olan ilgisi, yine evli ve boyunca çocuğu olan Kirşa’nın
genç ve yakışıklı hemcinslerine ilgisi, Dişçi Buşi’nin mezardan altın diş
çalması, Hamide’nin para ve güç tutkusu… Çapraşık ilişki ve düşünceler romanın geneline
hâkim gibi görünse de kahramanların yaşadıkları gitgellerle maddi ve manevi
yoksullukların yol açtığı düşünceler durumu biraz hafifletiyor sanki. Özellikle
kendi mahallesine sıkışıp kalmış Hamide’nin oradan kurtulmak ümidiyle
çırpınışları, hayalleri, yaşamındaki gerçekler… Özellikle şehir merkezine bir
taksiyle yaptığı yolculukta arzuladığı yaşama duyduğu hayranlık gözler önüne
seriliyor. Yaşamının çıkmaz yollara doğru ilerlediğini hissetse de zaafları
önünü görmesini engelleyip bahaneler bulmasına yol açıyor. Hamide’nin yaşadığı
bu durumu aslında romandaki pek çok kahraman farklı konularda yaşıyor.
“Hamide
bütünüyle kendi kabuğunun dışında bir çevrenin kurallarının etkisini duymadan yetişmişti.
Kaprisli yaradılışı, ailesinin çok az evde bulunuşu bu kurallara duyduğu
kayıtsızlığı daha da büyütmüştü. Hep kendi ilkel yaradılışına uyardı, hiçbir
ahlak sorununa aldırmadan ve karşısındakini hesaba katmadan kavga eder ve
tartışırdı.”
*
* * * *
“Kızın
gözlerine güzelliğini berbat eden kötü bir bakış geldi. Öfkeli bir
homurdanmayla bağırdı.”
*
* * * *
“Hamide
dinledi, gözleri ateş saçıyordu, sonra bağırdı. Öfkesi kaba sesinin
çirkinliğini arttırıyordu.”
*
* * * *
“Bununla
birlikte unutmayın ki Allah Eyyüb’ü de sınamıştı ve o bir peygamberdi.
Umutsuzluğa kapılmayın ve üzülmeyin. İnancınızı sağlam tutun, mutlaka iyilik
gelecektir…”
*
* * * *
“«Haklısın,»
dedi kocası öfkeli bir homurdanmayla. «Dönebileceği tek insan benim, yani işler
iyi gittiği zaman lanetlediği, kötüleşince de yalvardığı insan… »”
*
* * * *
“Abbas,
bir tehlike sezmiş gibi ona baktı ve ilk kez arkadaşının düşünceli, üzgün
haline dikkat etti. Kamil Amca’nın yüzü duygularını saklayabilecek türden
değildi.”
Abbas’ın
sevgisi Hamide’yi mutlu edebilir mi? Hamide tüm yaşadıklarına set çekip geri
dönebilir mi? Mahalleliden kimler zaaflarına yenilmekten kurtulabilir?
Mahalleli mi yaşananlara yön vermektedir yoksa mahallenin de kendine özgü
kuralları mı vardır?
*
* * * *
“Pazarı
bekliyordu, ama o gün ne olacaktı sanki? Rakibinin yüreğine bir bıçak mı
saplayacaktı? Gerçekten böyle bir şey yapabilir miydi? Elini kana bulayabilir
miydi? Başını kuşkuyla salladı. Her türden suç ve şiddet hareketi bu sakin
yaradılışlı genci hasta ediyordu.”
*
* * * *
“Hüseyin,
kalkıp kahveden çıktı. Kirşa gelenlere oğlunun hikâyesini anlattığından haber
kısa zamanda yayılmıştı. Tabii duyanlar hikâyeyi değiştiriyor, eklemeler ve değişikliklerle
anlatıyorlardı.”
*
* * * *
“Bu kriz
de öbürleri gibi atlatıldı ve sokak eski kayıtsızlığına, unutkanlığına döndü.
Zaten gelenek olmuştu, gözyaşlarına gerekli malzeme varsa sabah ağlanır, akşama
da gülünürdü. Aradaki zaman içinde de kapılar pencereler açılır kapanır, oradan
oraya gidilirdi.”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir:
1.Kör Baykuş - Sadık Hidayet
2.Marakeş'in Masalcısı - Joydeep Roy-Bhattacharya
İlginizi çekebilir:
1.Kör Baykuş - Sadık Hidayet
2.Marakeş'in Masalcısı - Joydeep Roy-Bhattacharya