AŞKIN METAFİZİĞİ (Arthur SCHOPENHAUER)

Schopenhauer ismiyle son zamanlarda sık sık karşılaşıyorum. Bu durum bende algıda seçicilik yaratmış olsa gerek, kitabı görünce dayanamayıp aldım.
“Aşkın Metafiziği” Arthur Schopenhauer.



Yazarın ismini lisedeki felsefe derslerinde duymuştum ilk olarak. İsminin söylenişi, tınısı hoşuma gittiği için zihnimin bir köşesine yer etmişti. Yoksa hakkında fazla bir malumatım yok. Zaten “kitap pınarım”ı takip edenler bilir, felsefeyle aram pek iyi değildir. Hatta felsefe alanında en beğendiğim kitap “Sofi’nin Dünyası”. Tanıdığım birkaç felsefe öğretmeninin “ergen kitabı” diye nitelendirdiği bu kitap, herhalde benim her daim favorilerimden biri olacak.

Gelelim “Aşkın Metafiziği”ne. Nereden aklıma esti de aldım bilemiyorum. Dediğim gibi ya yazarın ismine olan aşinalığım ya da 80 sayfa oluşu. Belki de o anda aşkın metafiziğini merak ettim. Bu sözlerimden de anlayacağınız üzere kitap pek bana hitap etmedi açıkçası. Hani katıldığım yerler yok değil; hatta kimi zaman “Ne kadar da doğru!” diye düşündüğüm de oldu; AMA…



Gördüğünüz gibi kocaman bir “AMA” var. Bence bazı yerlerde kantarın topuzu biraz fazla kaçmış.

Kitapta kadın ve erkeklerden, birbirlerine tutkuyla bağlanmalarının sebeplerinden söz edilmiş. Yazarın özellikle kadınlar hakkında ilginç değerlendirmeleri var.

Filozof, batılı bir erkek kadınlar hakkında ne düşünmüş?

18-28 yaş aralığı kadın için ideal dönemdir
Kadınlar erkeği eğlendirmek için yapılandırılmıştır
Zihin bakımından dar görüşlü bu sebepten riyakâr, kurnaz ve adalet duygusundan yoksundurlar

Sayı bakımından az bir kesim Schopenhauer’a göre bu sınıflandırmanın dışında kalabilir. Hem zaten bu, “Aşkın Metafiziği”. Dolayısıyla aklı bir kenara bırakmamız gerekir. Kitabın kapağındaki ibare de bunu destekler nitelikte: “Aşkın ilk soluğu, mantığın son soluğudur.”
Günlük söyleyişimizle: “Aşkın gözü kördür”.



Muhtemelen bu kitabı daha doğru algılamak için Schopenhauer’ın diğer kitaplarını okuyup felsefesini anlamam gerekirdi. Ama bunu için çaba harcamayı pek de düşünmüyorum.

Söylenecek, tartışılacak çok şey var belki ama bu da bir “saçı uzun aklı kısa(!)” olarak bana düşmez diyerek konuyu bağlıyorum. 
 
Kitabı kimler okumuş, neler demiş merak ediyorsanız yazının sonunda. 
Konuyla ilgili hoş bir animasyon da sizi bekliyor.

“Kadınlar zihinsel olsun bedensel olsun, büyük işler için yaratılmamışlardır. Bunu net bir şekilde anlamak için görüntülerine bakmak yeterlidir.”

                                               * * * * *

“Doğanın büyük gücü, konu genç kızlar olduğunda, dramatik bir anlamda çarpıcı etki denen şeyi göz önünde tutmuş gibidir; çünkü onlar yaşamlarının kalanı pahasına, birkaç yıllığına emsalsiz bir güzellik tam bir cazibe ve dolgunlukla donatır. Doğa bunu öyle bir şekilde yapmıştır ki, bu birkaç yıl boyunca bir genç adamın hayal gücünü ve hatta hayal dünyasını kendilerine tutsak edebilirler.”

                                               * * * * *

“Bir şey ne derece soylu ve mükemmel ise, onun olgunluğa erişmesi de o derece geç ve yavaş olur. Erkek, zihinsel kavrama gücünün ve ruhi kabiliyetlerin olgunluğuna yirmi sekizinden önce çok nadir olarak ulaşır; kadınlar ise, henüz on sekiz yaşlarında bu güce sahip olurlar…”

                                               * * * * *

“Daha ziyade, kadınlar zihni bakımdan dar görüşlüdürler. (bir anlamda miyopturlar) Sezgiye dayalı kavrama güçleri kendilerine en yakın olanı çok çabuk ve berrak bir şekilde algılarsa da, görüş alanları çok dardır.”

                                               * * * * *

“Kadınlara özgü neşenin kökeni işte budur. Onları erkekleri kötü düşüncelerini, karamsarlıklarını nötralize etmek, eğlendirmek ve ihtiyaç duyulduğunda, hata tasa ve endişe ile bunaldıklarında erkeği teselli etmek için yapılandırırlar.”

                                               * * * * *

“Yukarıda söylenmiş olanlar göz önüne alınarak daha yakından bakılınca kadın karakterindeki temel kusurun ‘adalet duygusu’ndan yoksunluk olduğu görülecektir. Bu esas itibarıyla daha önce sözü edilmiş olan muhakeme kabiliyetindeki ve düşünme melekesindeki zayıflıkta kaynağını bulur. Ancak aynı zamanda kısmen doğanın onlara daha zayıf cins olarak tahsis ettiği konuma kadar götürülebilir. Onlar, bu konumları gereği kuvvete değil fakat kurnazlığa bağımlıdırlar. Bu yüzdendir ki, içgüdüsel olarak desise ve kurnazlığa yatkındırlar ve yalan söylemeye karşı iflah olmaz bir anlayışa sahiptirler.”

                                               * * * * *

“Ve iki kadının tanışırken birbirlerine, iki erkeğin benzer bir durumda göstereceğinden daha büyük bir ihtiyat ve riyakârlıkla davranmaları bilinen bir husustur.”

                                               * * * * *

“Tek tek bu tanımın dışında kadınlara rastlayabiliriz ancak münferit yahut kısmi istisnalar genel kuralı değiştirmez; kadınlar, bir bütün olarak alınacak olursa, en su katılmamış ve en onulmaz philisterlerdir* ve öyle kalacaklardır.
Philister: Zihinsel kapasite düşüklüğü nedeniyle zihinsel herhangi bir ihtiyacı olmayan kişi.

                                               * * * * *

“Hepimiz en azından bir müddet, çoğumuz ise her zaman çok eşli yaşarız. Dolayısıyla, her erkek çok kadına ihtiyaç duyduğundan, ona bu konuda izin vermekten, hatta çok kadın bulmayı ona yerine getirilmesi gereken bir vecibe olarak yüklemekten daha doğru bir şey yoktur.”

                                               * * * * *

Kitap Hakkında Kim Ne Demiş?
(İşaretli yerlere tıklayarak yazıların tamamını okuyabilirsiniz)

Özlem Bayır, "Aşkın Metafiziği - Arthur Schopenhaur" başlıklı yazısında kitabın farkındalık yaratmasından söz etmiş. Bu konuda kendisiyle hemfikirim. Kitabı okurken kadın-erkek ilişkileriyle ilgili bazı sorulara cevap bulduğum yadsınamaz bir gerçek hatta katıldığım noktalar bile oldu. AMA yine de bazı yerlerde ölçü iyice kaçmış diyorum.
Ya erkekler... Onlar kitap hakkında ne düşünüyor?
Okurlardan biri "arakolpa". "Şopenhauer'en Aşk Masalları" yazısında ilginç bir biyografiye sahip yazarın bu kitabını fazla ciddiye almamamızı öneriyor.
Berkant Doğan ise kendi hayatından yola çıkarak kitapla ilgili birtakım değerlendirmelerde bulunmuş "Kitaplar: Aşkın Metafiziği" adlı yazısında.

Kitabı okuyup okumama kararını size bırakıyorum; ama aşağıdaki gülümseten videoyu seyretmenizi dilerim. Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın.

                                                                  
                                    ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

kitap performans ödevi

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE (Osman BALCIGİL)

SANATIN GEREKLİLİĞİ (Ernst FISCHER)

BÜYÜLEYİCİ BAĞIRSAK (Giulia ENDERS)