SUFİ'NİN DÜNYASI

Ramazan ayında bulunduğumuz şu günlerde bu ayın ruhuna uygun kitaplar seçmeye özen gösteriyorum her yıl olduğu gibi. Bugün için seçtiğim kitap Metin Karabaşoğlu’nun derleyip yayına hazırladığı “Sufi’nin Dünyası”. Kitapta pek çok sufi hikâyesi var. Bir kısmını mutlaka duymuş ya da okumuşsunuzdur. Bu hikâyelerin bir kitap halinde bir arada toplanmış olması ise ayrı bir keyif. Ara sıra okuyup ruhumuzu dinlendirip arındırmamıza vesile olabilir belki. Onların terbiyesinden, inceliğinden, bilgisinden belki bizim nasibimize de bir şeyler düşer, kim bilir?


Kitap sekiz başlık altında toplanmış hikâyelerden oluşuyor. “İlk Adımın Öyküsü”, “Ârifler ve Sultanlar”, “Âlimler ve Sufiler”, “Yollar ve Yolcular”, “İşaretler”, “Ne Nedir, Kim Kimdir?”, “İncelikler”, “Yolun Sırları”. Kitabın sonunda ise “”Yaralanılan Kaynaklar” yer almakta.





Bişr'in müjdesi

                                               * * * * *

PİR İLE SULTAN

Bir pîr bir sultanla dost olmuştu. Bir gün, bir mecliste sultanın onun varlığından hafiften rahatsızlık duyduğunu sezer gibi oldu. Her ne kadar sebebini araştırdıysa da sultanla fazlaca yüz göz olmaktan başka bir sebep bulamadı. Bu yüzden, sultanın meclisinden elini eteğini topladı, sultanla dostluk sergisini dürüp köşesine çekildi.
Günlerden bir gün, sultanla bir yol üzerinde karşılaştılar.
Sultan, pîre sordu:
“Ey bilge kişi! Bizden kaçmanın ve dergâhımızdan ayak çekmenin sebebi ne? Artık niye gelmiyorsun?”
Pîr cevap verdi:
“Bana ‘Niye gelmiyorsun?’ diye sormanız, ‘Niye geldin?’ diye sormanızdan daha hoştur da onun için.”

                                               * * * * *

BÜYÜK İMAMIN BÜYÜK ÖĞÜDÜ

Büyük zâhid Davud et Tâî ilim tahsil edip kâmil bir âlim mevkiine gelince, İmam-ı Âzam Ebu Hanife’ye gelerek:
“Şimdi ne yapacağım?” diye sordu.
Ebu Hanife şu cevabı verdi:
“Artık amele sarılmalısın. Zira amelsiz ilim, ruhsuz beden gibidir.”
Davud et Tâî’nin dillere destan zühdünün bir sebebi, büyük imamdan duyduğu bu öğüt idi…

                                               * * * * *

Kapı

                                               * * * * *

ŞAŞILACAK ŞEY

Bir zamanlar bir mezar kazıcı vardı. Çok uzun ömürlüydü. Yetmiş senedir bu işi yapıyordu.
Bir gün sufilerin meclisinde bir adam ona:
“Bir şey söyle, bir şey anlat bize!” dedi. “Bir ömür boyudur çukurlarda mezar kazar durursun. Yerin altında şaşılacak ne gördün?”
Mezarcı:
“Sana şaşılacak şeyi söyleyeyim” dedi. “Şaşılacak şey şu ki bu köpek nefsim, tam yetmiş yıldır mezar kazdığımı gördüğü halde bir an bile ölmedi…”

                                               * * * * *

Kalbler kimin elinde?

                                               * * * * *

DARACIK DÜNYA

Densiz, kaba saba bir adam, sıkıntılı bir surette koşup giderken ovada bir dervişe rastladı ve:
“Ey derviş, ne haldesin, ne yapıyorsun?” diye sordu.
Derviş:
“Ne soruyorsun yahu?” dedi. “İşte şu daracık dünyada sıkışıp kaldım.”
Adam ne bu sözlerdeki muradın farkına varmış, ne de bu sözün hikmetini kavramıştı.
Düz bir mantıkla:
“Yanlış konuşuyorsun” dedi. “Şu geniş ova da dar olur mu hiç?”
Derviş, bunun üzerine, biraz kahırla:
“Bu dünya daracık olmasaydı” dedi, “sen nasıl şu ovada gelip beni bulabilirdin?”

                                               * * * * *
Beddua

                                               * * * * *

KAZA

Şeyhlerden biri senelerce caminin ilk safında namaz kılmıştı.
Derken, günün birinde, bir mazeretinden dolayı camiye erken gidemedi. Geç kaldığı için de o gün namazı en son safta kıldı.
Bu zat bundan sonra bir müddet camide görülmedi. Camiye neden gelemediği sorulunca ise şöyle dedi:
“Şu kadar senenin namazlarını kaza ediyorum. Zira ben bu namazları kılarken Allah’a ihlasla ibadet ettiğime kâni idim. Halbuki bir gün mescide geç gelmem ve halkın beni son safta görmesi mahcubiyetime sebep oldu. O zaman anladım ki bir ömür boyu duyduğum manevi neşe ve istek, halkın beni ilk safta görmesinden ileri gelmekteymiş. Bunun için evvelki namazlarımı kaza ettim.”
                                    ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

kitap performans ödevi

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE (Osman BALCIGİL)

BÜYÜLEYİCİ BAĞIRSAK (Giulia ENDERS)

İBNİ SİNA