İYİLİK GARİP KALMASIN (Huriye KARNAP)
Hep “iyi” bizizdir, “kötü” başkaları; “doğru”yu biz biliriz de
“yanlış” başkalarınındır. “Bir şeyler”i düzeltmeye, güzelleştirmeye,
iyileştirmeye çalışırız da iş “kendimiz”e gelince “Ben iyiyim, onlar düşünsün” der
geçeriz. Egomuz hep “En
iyi sensin” diye fısıldar.
“Toplumda herkes iyi (!) olunca, kimse dönüp kendine bakmayınca iyilik garip kalır tabi.” diyenlerdenseniz…
“Toplumda herkes iyi (!) olunca, kimse dönüp kendine bakmayınca iyilik garip kalır tabi.” diyenlerdenseniz…
“İyilik Garip Kalmasın” adlı kitabı bir süre önce öğrencimde
görmüştüm. İsminden dolayı dikkatimi çekti. Öğrencime kitabı nasıl bulduğunu
sordum; cevabı şöyleydi: “Bilmediğim sözcükler var, bazı yerlerini de pek
anlamıyorum. İsterseniz siz alıp okuyun ben zaten daha ilerde tekrar okumayı
düşünüyorum. Anladığım kadarıyla güzel şeylerden bahsediyor.”
Kitap hakikaten de güzel şeylerden söz ediyor. Okurken anlıyoruz ki insanın kibri, egosu onun önündeki kimi zaman en büyük tuzak kimi zaman da en büyük engel. Önyargılarımız da çoğu zaman bencillik yangınına körükle gidiyor. Tüm bunlardan sıyrılıp çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi bir kendimize batırabilsek… Havamızı söndürüp yolumuza bakabilsek… Ayşe’yi Ahmet’i göreceğimize önce bir KENDİMİZİ görebilsek…
Kitap hakikaten de güzel şeylerden söz ediyor. Okurken anlıyoruz ki insanın kibri, egosu onun önündeki kimi zaman en büyük tuzak kimi zaman da en büyük engel. Önyargılarımız da çoğu zaman bencillik yangınına körükle gidiyor. Tüm bunlardan sıyrılıp çuvaldızı başkasına batırmadan önce iğneyi bir kendimize batırabilsek… Havamızı söndürüp yolumuza bakabilsek… Ayşe’yi Ahmet’i göreceğimize önce bir KENDİMİZİ görebilsek…
Kitap Semerkand Aile Dergisi’ndeki Huriye Karnap yazılarından
oluşuyor. Her yazıda farklı bir konu var ve konular dini bir çerçevede
değerlendirilmiş. Yazarımız okuyucuyu yormadan, sıkmadan, dayatmalarda
bulunmadan düşüncelerini, bilgilerini aktarıyor. Özellikle günümüzde iyiliğin neden
garip kaldığını, kendi payımıza düşeni gerçekleştirmek için ne yapabileceğimizi
merak ediyorsanız kitap ilginizi çekebilir.
“Zamane
halimize denk düşecek laf değildir eskilerin, derdi Allah olana, hakikati dert
edinene, ‘Allah derdini artırsın’ niyazı.
Kederlerimiz bir bir gönlümüzde birikmişken, beddua gibi gelir bize bu söz; acaba hiç mi geçim sıkıntısı yaşamadılar, eşleriyle atışmadılar, işsiz kalmadılar, bedenlerine hastalık değmedi de tek dertleri Allah oldu? (Sunuş)”
Kederlerimiz bir bir gönlümüzde birikmişken, beddua gibi gelir bize bu söz; acaba hiç mi geçim sıkıntısı yaşamadılar, eşleriyle atışmadılar, işsiz kalmadılar, bedenlerine hastalık değmedi de tek dertleri Allah oldu? (Sunuş)”
*
* * * *
“Zordur
bir yanımız dünyayı arzularken diğer yanımızla, ‘Allah bes, bâki heves’
dedirtebilecek samimiyete sahip olabilmek. (Sunuş)”
*
* * * *
“Semerkand Aile dergisinin ‘Değerlerimiz’
köşesinde yer alan bu yazılar; asıl derde dönebilmemize yardım edebileceğini
düşündüğümüz birer hatırlatmadan ibarettir. (Sunuş)”
*
* * * *
“Ahiret
günü hesabını kendimize uzak görüyoruz. Daha çok bu dünyada yakayı ele vermeme,
ayıplanmama, dışlanmama, kısıtlanmama isteği daha ağır basıyor. Utancımızın,
mahcubiyetimizin daha fazla olacağı Allah Teâlâ’nın huzurunda bulunma gerçeğini
erteliyoruz. (Ahiret İnancımız Ölçüsünde Huzurumuz Olur)”
*
* * * *
“Lakin
kendimize toz kondurmuyor, niye bu kadar zaafa düştüğümüzün cevabını hazırda
bekletiyoruz; ‘Zaman böyle’ veya, ‘Ah modernizm’ deyip geçiştiriyoruz. Oysa
şikâyet ettiğimiz zamanı yaşayanlar gibi sitem ettiğimiz modernizme kapılanlar
da bizler değil miyiz? O halde, aksaklığı başka adreslere göndermeden evvel
kendimizde aramak daha faziletlidir. (Haydi Kardeş Olalım)”
*
* * * *
“Demek
ki böbürlenerek, suizan ederek, aldatarak, aşağılayarak, düşene bir tekme de
ben vurayım diyerek, verilen sözden cayarak, kem gözle bakarak, öfkemize yenik
düşerek, alay ederek… vb. değil, sevgi ve merhametle yardımlaşarak, iyi
niyetle, güzel sözle, sıkıntıda olanın sıkıntısını sahiplenerek tek vücut
olmalıyız. (Haydi Kardeş Olalım)”
*
* * * *
“Hasbelkader
kendisine iyilik dokunan nankörlük etse, evvelden ettiği iyiliğe pişman olmaz,
kötülüğüne kötülükle değil, yine iyilikle karşılık verir. Zira böylesi bir kalp
inceliğine, merhamete ve takvaya sahip olanların derdi ‘Allah için’dir ve
bilirler ki, ‘Kim iyi bir iş yaparsa
kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa kendi aleyhinedir…’ (İyilik Garip
Kalmasın)”
*
* * * *
“Yardımına
koştuğumuz komşumuz, teselli ettiğimiz dostumuz, büyütüp yetiştirdiğimiz
evladımız, ‘Saçımı süpürge ettim, bir gün olsun kimseye el açtırmadım’
dediğimiz eşimiz, gün gelip sırtını dönmesin, sıkıntı vermesin, nankörlük
etmesin diye belli belirsiz bir beklenti içine giriyoruz. Nefis ve şeytanın
tesiriyle kuşatılmış beşeri yanımız, ‘İyiliğime iyilikle karşılık ver’ diye
sesleniyor. Karşılık göremediğimizde ise yaralanıyoruz, güvenimiz yıkılıyor,
ettiğimiz iyiliğin kaybolduğunu zannediyoruz. (İyilik Garip Kalmasın)
*
* * * *
“Bir
yandan Allah Teâlâ’nın hukukuna riayet etmeye çalışırken diğer yandan
insanlarla aramızdaki muameleye dikkat etmiyor, hakaret, gıybet, iftira eden,
yalan söyleyen bir dille dolanıyorsak, gözümüzü haram nazardan, gönüllerimizi
bizi ilgilendirmeyenden çekmiyorsak, din kardeşliğimiz laftan öteye geçmiyorsa,
Allah rızası için değil de şahsi menfaatlerle iş görüyorsak, tövbelerimizin
ardından yine iştahla günaha dalıyorsak vb. ilahi muhabbetten yana nasibimiz olmaz.
(Muhabbet Bağına Girdim)”
*
* * * *
“Oysa
dünyevi bilimlerde olduğu gibi Kur’an-ı Kerim için de belli bir olgunluğa,
idrake, bilgi ve birikime sahip olunmalı. (Oku Emri Bizim İçin)”
*
* * * *
“Adamın
biri Bişr-i Hâfi’ye, ‘Ben seni Allah için seviyorum’ dedi. Bişr-i Hâfi, ‘Sen bu
sözünde samimi değilsin. Düşünsene, bazen akşamları ahırdaki merkebin derdine
düşmen ve onunla ilgilenmen benimle ilgilenmekten sana daha önemli geliyor. Bu
durumda nasıl olur da beni Allah için sevdiğini söyleyebilirsin’ karşılığını
verdi. (Sevdiğimiz Zatın Hatırına)”
*
* * * *
“Artık
başkalarından çok kendimizi düşünüyor, nefsimizin, ‘Bana yardım edene yardım
ederim, iyiliği dokunana iyilik ederim’ telkinleriyle bencilliğimizi haklı
çıkarmaya çalışıyoruz. Başkalarının bize söylemesi gereken, ‘İyi bir insandır’
değerlendirmesini dahi kendimiz yapıp, ‘Ben iyi bir insanım’ diyebiliyoruz.
(Hizmet ve İyilik Geleneğimiz Vakıf)”
*
* * * *
“Sadakat
göstermediğimiz her sözümüz, ‘İş ve söz iç dünyanın tanıklarıdır. Bu ikisine
bak da iç dünyan nasıl anla’ diyen Mevlana’nın öğütlediği mananın muhatabı
oluyor. (Verilen Sözde Durmamak Hizmeti Etkiler)”
*
* * * *
“Sözgelimi;
içeriğinden haberdar olmadığımız bir kitabın, hiç dinlemediğimiz, izlemediğimiz
radyo ve televizyonun, abone olmadığımız bir derginin varlığını kulaklara
döksek ne çıkar? Muhatabımız, ‘Neden okuyayım, izleyeyim, alayım?’ gibi
soruları peşi sıra dizdiğinde vereceğimiz makul ve geçerli bir cevabımız
olmadığında hizmetimizin hakkını vermiş olmayız. (Hayra Gönül Eğdirelim)”
*
* * * *
“Dikkatle
baktığımızda her amelimizin, düşüncemizin hassasiyet gerektirdiğini fark
edebiliriz. Bu nedenle olsa gerek mümine ‘denge insanı’ vasfı daha çok
yakışmakta. Cömert olmaya çalışırken israf etmemeye, tutumlu olacağım derken
cimri olmamaya, gıpta ederken haset etmemeye, gayret ederken hırsa kapılmamaya
çalışırız. İnsanlığımızda, Müslümanlığımızda samimi olabilmemiz için böyle bir
disipline mecburuz; zira her birinin bir yüzü helale bakarken diğer yüzü harama
bakar. (Hizmeti Hırsa Kurban Ettiğimizde)”
*
* * * *
“Mesela;
‘Nefsimin ıslahı için hizmete ihtiyacım var, elimden geldiğince hizmet
etmeliyim’ niyetiyle hizmete can atıp, gayret gösteririz. Fakat bu gayretli
halimizden sonra kulağımıza, ‘Ben daha iyi hizmet ediyorum, ben hizmetimle
bilinmeliyim’ benzeri fısıltılar geldiği anda hırs bizi sarıp sarmalamıştır.
(Hizmeti Hırsa Kurban Ettiğimizde)”
*
* * * *
“Taşıdığımız
gayret, varlığımızı hissettirme güdüsüyle öne çıkma arzusuna, takdir ve övgü
beklentisine, hizmette bulunan diğer kişilerle rekabete dönüşmüştür. (Hizmeti
Hırsa Kurban Ettiğimizde)”
*
* * * *
“Hâsılı,
Peygamber Efendimiz ve ashâb-ı kirâm ile taçlanan saadet asrının aksine; makam-mevki
sevdasının, maddiyatın, imani ve ameli zaafların hâkim olduğu, istek ve
tutkuların putlaştırıldığı bir zamanın havasını soluyoruz. Aleyhimize işleyen
bu halleri, sahabe efendilerimizin imani esaslardaki teslimiyetini, amel ve
ibadetteki gayretlerini, ahlakta ve insanlarla ilişkilerindeki anlayışlarını ve
yaşantılarını örnek alarak lehimize döndürmek mümkün. Cahiliye döneminin
insanları nasıl Resûlullah’ın izine basıp onun ahlakı ile ahlaklanmış ise, bizlere
de Resûlullah Efendimiz’in ve yarenlerinin izinden gitmek düşer. Zira İmam
Malik’in ifade ettiği gibi, ‘Bu ümmetin başı nasıl ıslah olduysa, sonu da ancak
öyle ıslah olur.’ (Sen Kendine Bir Yıldız Bul)”
*
* * * *
“Eş dost
arasında yaptığımız muhabbetin konusuna veya gündemin en can alıcı haberine
göre kimi zaman psikolog, bazen din âlimi ve hatta doktor olmak için fırsat
kolladığımız oluyordur. Her işi ehlinden öğrenmek gibi bir derdimiz
kalmamıştır. Çünkü biz de en az onlar kadar biliyoruzdur. (Çok Şey Bildim de
Kendimi Bilemedim)”
*
* * * *
“İhtiyaçlarımızı
gidermeye yetecek kadar her şeyden biraz olsun bilmenin elbette zararı yoktur
ama ipin ucunu kaçırıp ehlinden tahsil alınmayan konularda kuru malumatla ‘ben
buradayım’ demek de bilgi çağında olduğumuzun değil, enaniyet / benlik çağında
olduğumuzun göstergesi olur. (Çok Şey Bildim de Kendimi Bilemedim)”
*
* * * *
“Geçmişin
erdem, dürüstlük, iyilik, ahlak… vb. içeren hikaye ve kıssalarını anlatmaktan
ve dinlemekten son derece haz alıyoruz ama sadece o alınan hazda kalıyoruz.
Hayatın içinde olaylarla karşılaştığımızda ise ‘geçmişte böyleydi’ deyip tüm o
güzelliklerin hatırasını bir kalemde silip atıyoruz. (Ben Sözümü Nerede
Unuttum?)”
▬ ▬ ▬
İlginizi
Çekebilir:
1.Mevlana'dan Hayat Dersleri
2.Çıplak Uyarı - Yaşar Nuri Öztürk
3.Vakte Karşı Sözler - Ömer Tuğrul İnançer
1.Mevlana'dan Hayat Dersleri
2.Çıplak Uyarı - Yaşar Nuri Öztürk
3.Vakte Karşı Sözler - Ömer Tuğrul İnançer