BARDO (Bruno PORTIER)

Güzel bir yolculuk beklentisi
Hiç akla gelmeyen bir trafik kazası
Ani bir ölüm
Annie’nin yaşamı artık sona ermiştir. Kendi ölümüyle yüzleşme noktasında Annie neler hissedecektir? Korku, öfke, panik, şaşkınlık...
Peki ya biz? Kitabı okuduktan sonra hayatımızda bir şeyler değişecek mi? 
Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşamaya devam edebilecek miyiz, yoksa yaşantımıza yeni bir yön mü vereceğiz?

Bardo ara hal, ara dünya ya da ara demektir; bardolar bir insanın kendi varoluşu süresince derin şüpheye düştüğü ve sıkıntı yaşadığı dönemlerdir. Bu geçici dönemler, farkındalığın artması ve özgürlüğe kavuşmak için birer fırsat sunar. Budizm’in Tibet ekollerine göre, tam bir hayat döngüsü dört ila altı bardodan oluşmaktadır.”

                                               * * * * *

Tibet’in Ölüler Kitabı insanların ölümlerinden yeniden doğuşlarına kadar yaşadıklarını anlatır.”

                                               * * * * *

“Ne yazık ki  Tibet Budizm’ine aşina olmayanlar, yazılanları anlamak için saatlerce çalışma yapmak zorunda kalırlar çünkü kitap muazzam bir sembolizm üzerine kuruludur.”

                                               * * * * *

Bardo ~ Kusursuz Yer, Tibet’in Ölüler Kitabı’nı daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaştırma ve okurları orijinal metne ya da çevirilerine yönlendirme arzusundan doğdu. Roman, mümkün olduğunca titiz bir şekilde kitabın farklı bölümlerini takip ediyor ve kilit noktaları Batılı okuyucunun aşina olduğu dünyada geçen bir anlatıya döküyor.”


                                               * * * * *

“Hattın diğer ucunda kısa, ölçülü bir sessizlik oldu. ‘Annie, dinle. Özür dilerim. Herhalde bahçedeydik. Tek yapman gereken şey insanlara yeniden güvenmeye başlamak. Bu stresle yaşayamazsın.’”

                                               * * * * *

“Annie’nin yüzündeki atkı rüzgârda hafifçe dalgalanıyordu.
‘Onun bizi duyabileceğini düşünmüyorsun değil mi?’
Evan yaşlı adama döndü.
‘…Yoksa böyle mi düşünüyorsun?’
Yaşlı adam onaylandığını gösterircesine başını eğdi ve fısıldamaya devam etti.
‘Sesin onu ürkütüp yolunu şaşırmasına neden olabilir, hele ki ağlayıp bağırırsan.’”

                                               * * * * *

“Yaşlı adam başıyla onaylayarak ayağa kalktı ve konuşmaya başladı.
‘Evan, birazdan karının üstündekileri çıkarıp eşyalarını yakacağım…’
Evan bitkinlikle gözlerini kapayıp açtı, sabırla adamı dinliyordu.
‘Artık bu dünyaya ait olmadığının farkına varmalı. Özgür olabilmek için önceki hayatını geride bırakmayı kabullenmeli. Anladın mı?’”

                                               * * * * *

“Bu dünyayı terk eden ilk varlık sen değilsin. Bu hepimizin başına gelecek. Bu hayata yönelik herhangi bir arzun ya da isteğin olmasın…”

                                               * * * * *

“Kürenin iç yüzü bir görüntü şelalesiyle kaplıydı, parçalarının kenarları tanımlanmamış bir yapboza benziyordu. Annie resimlerin büyük bir hızla yanıp sönerek baş döndüren bir düzenle birbirinin içinde eriyip gittiğini gördü. Kaderi gözlerinin önüne serilmişti.”

                                               * * * * *

“İlk defa Tsepel kendi eylemlerini değerlendiriyordu. Evan’ın onun hareketlerini ya da niyetini anlamadığı açıktı. Batılıların kendi tanrıları, kendi inançları ve kendi törenleri vardı. Ne hakla kendininkileri ona dayatıyordu? Yapması gereken yardım çağırıp onları kendi başlarına bırakmak mıydı? Merhamet, insanın doğruluğuna inandığı şeyleri başkasına dayatmasını haklı mı çıkarıyordu? Yoksa onu burada tutan şey suçluluk duygusu muydu, ahlaki görev ve sorumluluğu bağdaştıran şu karmaşık his? Bencil – asıl bencil olan kimdi? Tsepel dua etmeyi bıraktı.”

                                               * * * * *

“Yaşlı adam ateşin başında dua ediyordu.
‘Tıpkı bir rüyadaymışsın gibi ne gideceğin yerleri ne de karşılaşacaklarını sen tayin edemeyeceksin. Ruhun rüzgâra kapılan bir tüy gibi savrulacak…’”

                                               * * * * *

*Hindu bilgelik, zekâ ve bilgi tanrısı olan Ganesh, bir insan vücudu ve fil kafasıyla tasvir edilir.


                                               * * * * *

“Annie öğle güneşinin sıcağıyla kavrulan cesedinin üzerinde hop oturup hop kalkıyordu, paniğe kapılmıştı. Boncuk boncuk terliyordu. Tsepel karşısında yorulmadan ateşi körüklüyordu. Hâlâ ilahi okuyordu.
‘Eski bedenine girmek isteyeceksin ama o çoktan çürümüş ve işe yaramaz hale gelmiş olacak…’”

                                               * * * * *

İnsanlık ölüme, ıstıraba ve cehalete çare bulmayı başaramayınca çözümü mutlu olabilmek için bunları asla düşünmemekte buldu. (Blaise Pascal, 1623-62)”

                                               * * * * *

“Kulağa absürt gelebilir ama ölüm birçok Batı ülkesinde bir tabu. Ölümden saklanıyor ve mümkün olduğunca uzun bir süre ondan kaçıyoruz. Ciddi hastalıklar ve kazalar söz konusu olduğunda bunları yalnızca başka insanların başına gelen şeyler olarak hayal ediyoruz; ne de olsa hepimizin ilgilenmesi gereken daha mühim işler oluyor.
İşin ilginci sorun genelde ölümün kendisi ve ölümden sonra yaşananlar ya da yaşanmayanlar değildir. Bizi en çok korkutan şey, ölüm hali ve onu izleyen fiziksel ya da psikolojik acıdır.”

                                               * * * * *

“Kitapta sözü edilen acı ve korku, karmayla yani hayattayken yaptığımız ya da yapmadığımız eylemlerle ve onların vicdanımızdaki etkileriyle ilgilidir.”
                                          ▬    ▬      ▬
İlginizi çekebilir:
1.Onuncu Kehanet - James Redfield
2.Işık Temsilcileri - James F. Twyman
3.Cennetin Rengi - E. V. Mitchell

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ