TAPINAĞIN ÖBÜR YÜZÜ (Leyla NAVARO)
Leyla Navaro, İstanbul Üniversitesi Psikoloji Lisans, Boğaziçi Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık Yüksek Lisans mezunu. “Tapınağın Öbür Yüzü” adlı kitabında kadın-erkek ilişkileri, toplumsal rollerimiz ve bunların yaşantımıza etkileri hakkında gözden kaçırdığımız ya da günlük yaşam içinde artık kanıksadığımız durumlara değinmiş. Önce insan olabilmek adına.
“Kız
olmayı ve geleceğimin kadınını, evimden, evimdeki kadınlardan öğrendim. Evimde
kadın olmak demek, tüm beklentilere olumlu cevap vermek, istenenleri bitez
koşup getirmek, itiraz etmemek ve uyumlu davranmak demekti. Bu davranışlarım
nedeniyle daha çok beğeni ve takdir kazandığımı kısa sürede kavramıştım, pek
tabii daha çok iş ve beklentiyi de…”
* * * * *
“Kadın
olmak sürekli hizmette olmak demekti… Belki de bu nedenle uzun süre küçük bir
kız gibi kalıp küçük bir kız gibi davranmayı yeğledim; yaşım, küçük kız yaşını
çoktan geçmiş olmasına rağmen… Çünkü büyüyünce beni nelerin beklediği açıktı…”
* * * * *
“Anneme
duyduğum onca sevgi ve saygıya, toplumun alışılagelmiş değerlerine ve tüm
baskılara rağmen, üç aylığına Gökova’ya gitmeyi ben kendim seçtim.”
* * * * *
“Sadece
kendim için yaşamak, kendi isteklerime kulak vermek ve onlara göre davranmak,
uyandığım saatte kalkıp, canım çektiğinde uyumak, kendi zamanımın, yaşamımın
dümeninde olmak, acıkınca yemek, yorulunca uzanmak, kimseye hesap vermek
zorunda kalmamak ve odak noktamın sadece ve sadece yazmak olması!... İnanılmaz
ve hiçbir zaman sahip olamadığım bir ayrıcalıktı bu…”
* * * * *
“Çalışmalarım,
okumalarım, deneyimlerimin tümü, bilgilerimin göreli ve kişiye ve bulunduğu
yöreye özel olarak değişken olduğunu öğretmişti artık… Nurgül’ü hemen
iyileştiririm yanılgısına hiç kapılmadım. Nurgül’ü sadece duyabilir,
dinleyebilir, bir iki pratik çözüm önerebilirdim.”
* * * * *
“Kentli
gözlüklerimle, burada olup bitenlere, sadece
dışarıdan bakarak yorumlamanın ne derece yanıltıcı olduğunu, buralarda
yaşarken daha iyi kavradım. Köyü, köylüyü veya kendimden farklı konumda yaşayan
bir insanı anlayıp değerlendirebilmek için, onun yerinde, onun konumunda,
yaşamında bulunmak; sorunlara tanım koyabilmek için de onun değer ve
görüşlerini yaşamış veya anlamış olmak gerekiyordu.”
* * * * *
“Oysa
farklı konularda deneyimli ve bilgi sahibi olan ben, bu yörenin yaşamı, kırsal
yöre değer ve davranışları konusunda bilgisiz ve deneyimsizdim. Bu taraftan
bakıldığında, bu yörenin işlevsel kurallarına göre, ne yapılması gerektiğini
bilmeyen, nasıl davranılacağını kestiremeyen, tabiri caizse ‘cahil’ olarak
tanımlanması gereken de bendim üstelik…”
* * * * *
“Ben
yapraklar arasında dehşet içinde börülce ararken, Hatçe’nin kopardığı her
börülcenin ‘tık’ sesi, deneyimsizliğim ve cehaletimin çarpım tablosu gibi
yüzüme vuru vuruveriyordu. Bu köyde cahil ve deneyimsiz olan bendim. Buralarda
farklı bilgiler, farklı birikimler söz konusuydu. Buranın değer ve davranışları,
yazıların ve kitapların ötesinde, ancak yaşanarak ve paylaşılarak
öğrenilebilecek farklı söylem ve farklı konumlardı.”
* * * * *
“Gökova’da,
Şinto tapınağının öbür yanında hissettim kendimi. Göremediğim, gözden
kaçırdığım, bilmediğim şeyleri görmeye, öğrenmeye başlamıştım. Hayatıma,
davranış ve değerlerime bu yönden bakmaya başladım.
Tapınağın bir başka
yüzündeydim.”
* * * * *
“Pek çok
sorunun, sanıldığı gibi kişiye özgü bozukluk veya eksikliklerden değil de,
kişinin içinde bulunduğu sistemin kaçınılmaz beklenti ve koşullanmalarından
kaynaklandığını gözlemledim.”
* * * * *
“Badinter’e
göre, ‘Erkeklik kendi başına oluşmaz, inşa edilmesi gerekmektedir, yani
«mamul»dür’. Görev üstlenme, kendini kanıtlama ve aşılması gereken zorlukları
aşma, erkek olabilmenin önde gelen koşullarıdır. Kurgulanmış beklentilerden
dolayı da, erkek kimliği sürekli eksik olma veya hata yapma risk ve kaygılarını
taşır.”
* * * * *
“Sistem,
öngörülen cinsel roller adına her birimizi tam, bütün insan yapan yetenekleri
ikiye bölüp yarısını kadına, diğer yarısını da erkeğe vermiş, böylelikle
bizleri yarım ve sınırlı insanlar haline dönüştürmüştür. Bu anlayışın temeldeki
amacı, iki yarımın bir elma gibi bütünü oluşturması, dolayısıyla da ilişkinin
tamamlanmasıdır. Oysa ‘yarım insanların
kurduğu ilişkiler sadece yarım ilişkilerdir.’”
* * * * *
“Günümüzde
kadın-erkek rolleri eski kuşağa oranla önemli farklılıklar yaşıyorsa da, bu değişimler
daha çok dış görüntüye ve belirgin yaşam biçimlerine göre
değerlendirilmektedir. Sürekli ilişki veya evlilik ele alındığında, temeldeki
kadın-erkek olma tutum ve davranışlarının fazlaca değişmediği ortaya çıkar.”
* * * * *
“Televizyondaki
yerli yapımlar kadar, yabancı film ve diziler de değer, tutum ve davranışlarımı
sürekli örseler, özellikle kadın-erkek ilişkileri ve cinsel roller konusunda
önemli görsel örnekler oluştururlar.”
* * * * *
“Günümüzde
erk parayla eşdeğerdir. Kültürel yozlaşma, diğer nitelikleri gözetilmeden,
parasını çekincesizce harcayabilen erkeği ‘erkek’ mertebesine yükseltebildiği
sürece, günümüz erkeği için parasızlık, hayati bir geçim derdinin de ötesinde,
erkek kimliğinde onarılması güç eziklikler yaratacak niteliktedir.”
* * * * *
“Toplumca
yüceltilen ‘Erkeklik Tapınağı’nın arka yüzünde, sürekli seferberlik halinde,
insanca yaşama dürtülerine yabancılaşmış, yakınlık ve duygu ihtiyaçlarını
‘erkeklik’ adına ertelemiş, yaşamı engellenmiş bir insan barınmaktadır.”
* * * *
*
“Toplumca
yüceltilen ‘Cici Kız, İyi Kadın Tapınağı’nın arka yüzünde, öz ihtiyaç, duygu ve
düşüncelerini başkalarının gelişimi için ertelemiş, kendi duygu, ihtiyaç ve
isteklerine yabancılaşmış, başkalarını koruma uğruna potansiyel, zekâ ve yeteneğini
kullanmamayı özümsemiş, yaşamı engellenmiş bir kadın barınmaktadır.”
* * * * *
“Bağlılık duygusu, insani bir ihtiyacımız olup
yaşamın çeşitli kesitlerinde, kısa ve uzun sürelerle hissettiğimiz bir yakınlık
ve sevgi duygusudur. Bağımlılıksa, gereksinim duyduğumuz kişi veya nesnelere
bağlılığın da ötesinde, varoluşumuzun devamı için mutlaklık, vazgeçilmezlik
içerir.”
* * * * *
“Cinsel
rol anlayışımız erkeğin bağlılık ve bağımlılığına ‘kılıbıklık, korkaklık’
tanımlarını giydirir. Bu nedenle erkekler bağlılık ve bağımlılık duygularından
ürker, bu gibi duygularını bastırır, yok sayar veya yadsımak ve reddetmek
zorunda bırakılırlar.”
* * * * *
“Geleneksel
olarak erkeklerin ‘bağımsızlık’larını kanıtlama şekli, değişken ve kısa
ilişkiler, alkol, kumar, hızlı araba kullanmak gibi bağımlılıklardır.”
* * * * *
“Anne
olmak, toplumumuzda kadına saygın bir yer kazandırdığı kadar, aile içinde de
belirgin bir mevki, yetki ve saygıya otomatik olarak hak sahibi haline
getirir.”
* * * * *
“Olumsuz
düşüncelerle tükettiği enerjisini, verim ve üretkenliğe dönüştürerek, kendini
gerçekleştirme yoluna girmişti.”
* * * * *
“Evliliğin başlangıcındaki kadın/erkek
ilişkisi, zamanla ‘erkekle annesi’ tarzı ilişkiye doğru yön değiştirir.”
* * * * *
“Elvan
Hanım’ın kuşağı, kadın olarak toplumda var olabilmek için, aile, koca ve ev
düzenine mutlaka bağımlı olan değerlerle yetişmiş bir kuşaktı. Oysa günümüz
koşullarında, aile, eş ve ev düzeni, erkek kadar kadın için de duygusal ihtiyaca
bağlı ‘özerk’ bir seçim olabiliyor.”
* * * * *
“Erkek
çocuklarda ‘yaramazlık’ adı altında, kızlarda hoş görülmeyen pek çok davranışa
izin verilir (odasını toplamama, saatinde eve gelmeme, geç kalma, karşı koyma,
tepkisini gösterme vb.). Böylelikle aile değerleri içinde, erkeğin onay dışı
davranışları pekiştirilir ve dolaylı olarak da yasallaştırılır.”
* * * * *
“Dış
onaydan çok daha güçlü olan iç onay, bireysel özgürlüğün kapısıdır.”
* * * * *
“Erkeklerin
üstüne kurduğu bu katı cinsel rol beklentisiyle ataerkil sistem, erkeklerin
insanca yaşamasına, duygularını özgürce yaşayıp dile getirebilmesine, daha
sağlıklı yakın ilişkiler kurup mutlu olabilmesine çok güçlü baskılar
koymaktadır. Bu baskılar sonucu erkekler duygu boşalımı için saldırganlık,
alkolizm, kumar gibi sağlıksız yollara başvurmakta ve bağımlılıkları
pekişmektedir. Erkek imajı erkeklerin insanca boyutlarını budamaktadır.”
* * * * *
“Araştırmacılara
göre, kadınlar ve erkekler birliktelik ve ayrılığı farklı algılar, tehlikeyi de
diğer cinsin göremediği yerlerde hissederler: erkekler tehlikeyi birliktelikte
ve ilişkide; kadınlarsa tehlikeyi uzaklaşmada ve ayrılıkta görürler.”
* * * * *
“Başarı,
erkeklerin tüm yaşam kesitlerinde mevcuttur. Her şey başarı merceğinin altına
girer: İş, meslek, spor, cinsellik, kadınlarla ilişki, sosyal ilişkiler ve
sosyal statü bile. ‘Erkeklerin erkeklikleri yaşam boyu sınanır.’ Bir erkek için
bu son derece zorlayıcı bir kaygı ve stres kaynağıdır.”
* * * * *
“Başarılı
erkeklerin etrafı her zaman doludur. Hayranları, para, mevki, güç tutkunları ve
çıkar ilişkileri nedeniyle, başarılı erkeklerin etrafı bir dolu insanla
çevrilir. Güç ve varlık çağrışımı, başarılı erkeklerin etrafını bu gibi
hayranlarla doldurur. Bu sayısal çoğunluk, erkeğe beğenildiği, sevildiği,
yalnız olmadığı yanılgısını yaşatır. Genelde bu çekimin, kimliğiyle değil de,
doğrudan parası ve başarısıyla orantılı olduğunu düşünmez. Herhangi bir nedenle
başarı yok olduğunda, bu sanki-sevgi, sanki-hayranlığın gerçek yüzü ve sonuçta
yalnızlığı da ortaya çıkar.”
* * * * *
“Ergenlik
dönemindeki isyanları, iktidar ve otoritesine bir başkaldırı gibi kişisel
algılayan babalar, oğullarının gelişimine tamiri zor zararlar verirler.”
* * * * *
* * * * *
“Babalar
oğulları ve kızlarıyla daha yakın, daha iletişimli ve duygu alışverişli
ilişkilere girmedikçe, erkeklerse, sevgi, şefkat, yakınlık, duyarlılık
göstermeyi bilen insani yüzlerini yaşama geçirmedikçe, toplumumuzun önemli
sorunlarından biri olan insan ilişkileri düzelemeyecektir.”
* * * * *
“M.Ö
4.yüzyılda Eflatun, ‘Bir ruhun kendini tanıyabilmesi için başka bir ruha
ihtiyacı vardır’ demiştir. Başka bir ruhla gerçekten karşılaşmak ancak yakın
ilişki içinde mümkündür. Geri kalan ilişkiler, ruhlarımızla değil, rollerimiz,
sosyal çehrelerimizle sürdürdüğümüz ilişkilerdir.”
* * * * *
“Sevgi,
şefkat demek, bu duygulardan zamanla çok hoşlanmak, kendini bu duyguların
keyfine, lezzetine koyvermek ve zamanla bağlanmak demektir. Bağlanmak bir erkek
için oldukça ürkütücüdür. Bir kadınla bağlılığı her ne kadar düşlese, arzu etse
de, bu bağlılık gerçekleştiğinde sanki kimliğinden, bağımsızlığından,
‘erkekliğinden’ bir şeyler yitirecektir.”
* * * * *
“Kocasını
kaybetmiş kadınlar, yaşamlarını kendi başlarına devam ettirebilirken, karısını
kaybetmiş erkeklerin, yaşamlarını yalnız sürdürmeleri oldukça zor olur. Boşanma
sonrası da geçerli olan bu cinsel farklılıklar, yaşamsal bağımlılığın genelde
erkekte daha fazla olduğunun temel göstergesidir.”
* * * * *
“Cinsel
rol kurallarına göre, günlük ev yaşamında beceriksiz olmak veya öyle davranmak
‘erkeksi’ olduğundan, erkekler de bu yönlerini geliştirmez ve kendilerini
konfor uğruna gereksiz yere bağımlı kılarlar.”
* * * * *
“Oysa
yaşam varılan noktalar değil de, yolun kendisi, yani yol boyudur. Bad Boys adlı şarkısında ‘Yaşam, siz
başka planlar yapmakla meşgulken, başınıza gelenlerdir’ der John Lennon. Amaca
ulaşmak kaygısıyla yol boyu kaçırdığımız değerli süreçlerdir yaşam…”
* * * * *
“Oysa evlilikler mutlu son değil, sadece
mutlu ve umutlu başlangıçlardır. Sonunun ne olacağı, eşlerin ilişkiye
gösterecekleri karşılıklı özen ve çabayla doğrudan orantılıdır.”
* * * * *
“Birliktelik
kontratı yenileceğine, çoğunlukla eşler yenilenir veya öylesi düşlenir.”
* * * * *
“Konuşma ve dile getirme, iletişimin sadece
yarısıdır. İletişimin vazgeçilmez yarısıysa, karşı tarafı duymaya açık olmak ve
dinlemektir.”
* * * * *
“
‘Sevdiğini özgür bırak
Geri dönerse, senindir
Dönmezse, zaten değildir.’ KIZILDERİLİ ATASÖZÜ”
Geri dönerse, senindir
Dönmezse, zaten değildir.’ KIZILDERİLİ ATASÖZÜ”
▬ ▬ ▬
İlginizi çekebilir:
1.İki Boy Ufak Pabuç - Leyla Navaro
2.Sinek Kadar Kocam Olsun - Hatice Meryem
İlginizi çekebilir:
1.İki Boy Ufak Pabuç - Leyla Navaro
2.Sinek Kadar Kocam Olsun - Hatice Meryem