LEYLA İLE MECNUN (Reşat Nuri GÜNTEKİN)

Mecnun, Leyla’ya kavuşsaydı ne olurdu; aşkları devam mı ederdi yoksa bir süre sonra nihayete mi kavuşurdu? Reşat Nuri Güntekin “Leyla İle Mecnun” hikayesinde bu sorudan yola çıkarak konuyu farklı bir bakış açısıyla ele almış. Aynı adı taşıyan kitapta birçok öykü kahramanı sizleri bekliyor. 

“Etrafımızdaki eşyanın tutuşmaya başladığını görürsek yapacağımız şey malumdur: Ateşin üzerine keçe, kilim kabilinden eşya atmak. Fakat bu yangın, kalbimizde başlıyorsa, yani ümitsiz bir aşka düşmek olduğumuzu hissedersek ne yapalım?” 

                                               * * * * *

“«Mecnun, Leyla’yı sevdiği için sahraya çıktı» derler. Bence hakikat tamamıyla bunun aksinedir. Yani Mecnun’un babası olsaydım onu elinden tutar, adım adım Leyla’nın peşinde gezdirirdim. İnsanlık icabı Leyla, günde en aşağı kırk, elli tür zevzeklik, münasebetsizlik, tatsızlık edecek; Mecnun, bunları göre göre bir gün bıkacaktı.”

                                               * * * * *


“Ziya neden onu melek gibi görüyor? Yakından gördüğü vakit Leyla, kendisini olduğu gibi değil, istediği gibi gösteriyor. Yani yüzü nasıl aktris gibi makyajlı ise, yüzünün manaları, tavırları, sözleri de öyle.”

                                               * * * * *

“Şimdiye kadar hemen hemen matem görmemiştim. Bütün sevdiklerim etrafımda yaşıyordu. Bunlar, birer birer ölmeye başlayacaklardı. Nihayet bu güzellik, hiçbir zaman bugünkü kadar müessir olmayacaktı. Aynada seyrettiğim bu çehre, yavaş yavaş bozulmaya, ihtiyarlamaya başlayacaktı.”

                                               * * * * *

“Zevcem, az çok benimle müsavi olsaydı belki asıl çehremi göstermekten korkmayacaktım.”


                                               * * * * *

“Muharebelerde yediği kurşunlardan hiç birisinin bu kardeş vefasızlığı ve hareketi kadar derin bir yara, dinmez bir acı bırakmadığını onlar nasıl anlarlar?”

                                               * * * * *

“Bilsen senin gibi ben de ne kadar çok değiştim… Hiç o eski hafif ve sathi çocuk değilim… Artık insanların ve eşyanın kaplama yaldızı beni aldatmıyor.”

                                               * * * * *

“Derken bir gün şöyle bir şey okudum: «Gözlerimi görmeye ne ihtiyacınız var? Onların renginden kelimelerime akseden ziyanın izlerini sayfalarımda görmüyor musunuz ki?» Sakın muzibin biri aylardan beri benim enayiliğimle alay etmesin! Fakat zannetmem… Çünkü bildiklerimin içinde benimle alay edeyim diye günde böyle sekiz sayfa yazacak bir ahmak tanımıyorum”

                                               * * * * *

“Göğsündeki yara iyi olmaya başladığı vakit, onu Kütahya’daki halasına tebdili havaya gönderdiler. Artık doktor ilacından ziyade aile şefkatine ihtiyacı vardı.”
                                          ▬    ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

KAPLUMBAĞA TERBİYECİSİ (Emre CANER)

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

BANDO TAKIMI (Muzaffer İZGÜ)

ŞEMS-İ TEBRİZİ'NİN ÖĞRETİLERİ