KUMRAL ADA MAVİ TUNA (Buket UZUNER)

Bazı insanlar hayatımızda önemli bir yer edinir. Bir dost, sevgili, arkadaş, akraba... Onlar olmadan yapamayız, hep etrafımızda bulunsunlar isteriz. Uzaktaysak sevgimizi çoğaltır, yakındaysak huzuru paylaşırız. Ama hayat, kara çalıları da beraberinde getirir; ister istemez yaşamımıza katar. Buket Uzuner’den “Kumral Ada Mavi Tuna”. Çalılara takılmadan, sevdiklerimize doğru...

“O hep böyledir. Dışarıdan bakınca kibirli, çokbilmiş, dikbaşlı, alaycı ve korkusuz görünen, hâlbuki yakın olmasına izin verdiklerince duyarlı, kırılgan ve ölümüne gururlu olduğu iyi bilinen biridir. Ama uzaktan ve/ya yakından bakan herkes için resmin değişmez üç temel özelliği vardır: 1)alımlı, 2)kişilikli, 3)çok çok kumral bir kadın.”    
   
                                       * * * * *


“Bazılarına biraz ukala, kendini beğenmiş, gereğinden fazla özgüvenli görünen, belki de bu nedenle bazen zor, bazen başa çıkılamaz gelen bu kadın, aynı nedenlerle benim için benzersiz, çok özel birisi.”

                                               * * * * *

“Alaycılığındaki keskin dişleri aslında en çok kendine batırdığını ayırt edemeyenler, onu hiç anlamamış olanlardır ve o da bu gibileri gerçekten önemsemez. Fakat aynı aymazlık sevdiği birisinin dikkatsizliğine denk düşerse kalbi tuzla buz olur.”

                                               * * * * *

“Göğsünü jiletlemeyi, ölüme koşarak gitmeyi ben cesaret saymıyorum, o ancak bir cinnet olmalı.”

                                * * * * *

“Onu ilk gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.”

                                 * * * * *

“Kadınlar ve erkekler üzerine genel fikir ve kesin yargıya sahip insanların yüzlerine, özellikle gözlerine dikkatle bakıp nerede incinip nasıl bu hale geldiklerini görmeye çalışırdı Tuna.”

                                               * * * * *

“Onlara hayranlığım ve sevgim öyle büyüktü ki, zekâ ve yeteneklerini kıskanmak aklımın ucundan bile geçmedi.”

                                               * * * * *

“Vasfi Hoca bize iyi edebiyatın zekâ ve yetenek ürünü olduğunu öğretti. Edebiyatın söz ve anlam bilimi olduğunu anlattı. İyi iletişim olmadan ne düşünce ne uygarlık olurdu.”

                                               * * * * *

“Sevmek baskı yapmadan kollayabilmektir.”

                                               * * * * *

“O ikisi ‘adrenalin tipi’ denilen insanlardandı. Yarışmak, meydan okumak, sürekli kendilerini yeniden sınamak ve aşmak heyecanıyla yaşamayı seviyorlardı. Ada ve Aras bu heyecanla besleniyorlardı, düz ve güvenli bir hayat onları açlıktan öldürürdü.”



                                               * * * * *

“Yıllar sonra bugün de iyi şairlerin birer sözcük illüzyonisti olduklarına dair fikrim değişmedi. Yazar ve şairlerin aslında ne denli yalnız insanlar olduklarını ve bu hokus pokus işini en çok kendilerini eğlendirerek, yalnızlıklarının acısını azaltmak için düzenlediklerini anlamamsa daha yıllar alacaktı.”

                                               * * * * *

“Unutmak, yanlışları tekrarlatması bakımından sakıncalıdır. Aptallar, unuturlar. Unutmak cahilliğe yol açar. Kinciler, unutmaz ve bilgilerini kendilerini de yok edecek yönde harcarlar. Akıllılar, unutmayan ama bilgilerini kendileri ve idealleri için olumlu enerjiye çevirebilenlerdir.”

                                               * * * * *

“Şair Doğan Gökay ve Ada Mercan, ben bildim bileli inanılmaz güzellikte bir dayı-yeğen ilişkisi yaşadılar ve mucizevî biçimde bunu hala korurlar. Yıllar geçip biri yaşlanmaya öbürü olgunlaşmaya başladığında ilerleme hızlarını bozmayan iki ayrı araba gibi hala yan yana yola devam etme şansını sürdürürler. Bu tesadüfen yakalanmış bir şans değildir. O ikisi, algılamaları, entelektüel kapasiteleri, kıvrak zekâları, yaşama bakışlarındaki incelikleri ve kendilerine bile çaktırmadan arkasına sakladıkları mizah anlayışları bakımından birbirine çok benzeyen, bilinçleri sürekli teyakkuzda yaşayan insanlardır.”  

                                               * * * * *

“Bu bakışlardan fışkıran yaşama sevincinin altında saklı hüznü benden başka gören var mıydı bilmiyorum. Ama şair Doğan Gökay’dan fena halde kuşkulanıyordum.”

                                               * * * * *

“Aras ‘aklar ve karalar’ felsefesinde, bazılarına göre tutucu ve sıkıcı sayılabilecek derecede istikrarlı, disiplinli ve düz bir insandır. O bir kızı seviyorsa, öbür kızlar ilgi alanı dışındadır artık.”

                                               * * * * *

“Birisini sevmekle gelen o inanılmaz hoşgörünün gücü azaldığında, ayrıntılar bile batar insana.”

                                               * * * * *

“Yaşamdan tat almasını bilen, geçmişi, şimdiki zamana yük etmeden koruyabilen bir insandı o.” 

                                               * * * * *

“Oysa bu çocukların sevgiyle anacakları, bunaldıklarında sığınacakları bir çocuklukları bile olmayacaktı.”

                                               * * * * *

“Pervin Gökay sınıf derdinde olmayacak kadar kendine güvenen, kültürlü ve gerçek bir insandır.”

                                               * * * * *

“Her şey kötü bir film gibiydi. Ya da bir karabasandı. Ya film bitecek, ışıklar yanacaktı ya da uyanacaktım. Ağır çekim bir film karakteri gibi çevremde hareket eden insanları izliyordum. Sersemlemiştim. Uyuşmuştum. Hareket eden benim bedenimdi de içinde ben yoktum aslında. Ben bedenimden soyunmuş, bir gözlemci olarak dolaşıyordum ortalıkta.”


                                               * * * * *

“Sanatçının yeteneği ve çalışma disiplini yoksa gerisi sadece kendisini aldatmaktır.”

                                               * * * * *

“Yüreği sımsıkı kapalıydı ve yakınına bile yaklaşmak yasaktı.”

                                               * * * * *

“O ikisinin gözleri çoktan birbirlerinden başkasına kör olmuştu.”

                                               * * * * *

“Bir insan aynı anda birçok kişiyi sevebilir; ama bir kişiye âşıktır.”

                                               * * * * *

“Bir erkek yaşamı boyunca aslında bir tek kadını sever. Önce ve sonrakiler birer arayış, kaçış ve aldanıştır.”

                                               * * * * *

“Bazen bütün malzemeler ve ölçüler doğru da olsa yemek lezzetsiz olabilir.”

                                               * * * * *

“Tanrım, mucizelere yalnızca aptallar mı inanır, yoksa mucizeler yalnızca onlara inananlar için mi gerçekleşir?”

                                               * * * * *

“Aliye bir şeyleri öğrenip zenginleşmek ve yaşamdan daha çok tat almak arzusunda değildi. O, bilgisiyle intikam almak için donanıyordu. Öğrenirken bile hırsı öfkeli, coşarken bile rengi siyahtı.”

                       * * * * *

“Beni çok yoruyor, sinirli ve hırçın bir yanımı ortaya çıkartıyordu ve ben bu yanıma hiç alışkın değildim.”

                        * * * * *

“En anlamlı konuşmaların sessizce göz göze gelindiği anlarda yapıldığını ikisi de biliyordu.”

                                               * * * * *

“Tazelenmek önemlidir. Gençler bunu bilirler. Asıl bilinen yaş, gençliktir. Yaşlanınca sadece hatırlanır. Yaşlılık bilmediğini ve yanılgılarını anlamaktır. Bu sebeple gençleri severim, bilirler. Yine bu sebeple gençler, içi boş, kof, yutturmacı ve dayatmacı yaşlıları hemen keşfeder, hemen görürler. Ve gençler acımasızdır.”

                                               * * * * *

“Kültür, yaşamın hem monotonluğuna hem de acılarına karşı daha dayanıklı kılıyor insanı.”

                                               * * * * *

“Geçmişin ayak numarası, şimdiki zamanınkine uymuyor, çok dar kalıyormuş be Mabel! (Ma bela: güzelim)”

                                               * * * * *

“Öbür ‘ben’i aramak için çıkılan bütün uzun yolculuklarda aynı kafa, aynı beden üzerinde bizimle beraber seyahat etmektedir.”
                                      ▬       ▬      ▬

Bu Haftaki Tercihleriniz

BİR ÖMÜR BÖYLE GEÇTİ (Faruk Nafiz ÇAMLIBEL)

kitap performans ödevi

GÖR BENİ (Azra KOHEN)

GÖRÜNMEZ KENTLER (Italo CALVİNO)

ELA GÖZLÜ PARS CELİLE (Osman BALCIGİL)