ZÂHİR (Paulo COELHO)
Bir kitapseverin evinde her zaman okuduğundan fazla kitap
bulunur. Okunmaya hazır bekleyen bu kitaplar araya giren başka kitaplar
yüzünden bazen uzun bir zaman sırasını bekler. “Zâhir” de bu kitaplardan biri
oldu benim için. Paul Coelho takipçisi olduğum dönemlere denk gelmiş, almışım.
Geçen haftalarda “ne okusam” diye hazine sandığıma bakarken “İşte” dedim, “Bunu
da okuyayım, aradan çıksın”. Neden aradan çıksın tavrıyla bu kitabı
okumaya başladın, derseniz…
Okuduğum diğer Paulo Coelho
kitaplarına daha önce “kitap pınarım”da yer vermiştim. Benim için “Simyacı”yla başlayan süreç, “PiedraIrmağı’nın Kıyısında Oturdum Ağladım” ve “Beşinci Dağ” ile devam etmişti. Ancak
“Beşinci Dağ”ı okurken nedense Coelho kitaplarından uzaklaşmaya başladığımı
fark ettim. Okuduğum kitapların hikâyeleri farklı olsa da ortak noktaları artık
bana nâhoş gelmeye başlamıştı. “mistisizm”, “yazgının gücü”, “iç yolculuk”… Zâhir,
bu sebeple – Coelho’yla aram daha da soğumadan - “okuyayım da aradan çıksın” kitabı oluverdi
işte.
Önce Zâhir’in tanımına sonra da romanın konusuna bakalım
isterseniz.
Ön okuma için: Can Yayınları
Yazar, Esther ve Mikhail. Romandaki esas karakterler. Kitap dört
bölümden oluşuyor. İlk bölüm “Ben Özgürüm”de yazar kahramanımızın yaşamı,
karısı Esther’le ilişkisi, iş ve özel hayatı, ruh durumuyla ilgili malumatımız
oluyor. Bu bölümde, genellikle, karısı
kaybolmadan önceki yaşamı aktarılmış.
İkinci bölüm “Hans’ın Sorusu”ndan itibaren karısının kayboluşu
sonrasında yaşananlar aktarılıyor. Kahramanımız yazma sürecinden, karısına
ithaf ettiği kitaptan ve Mikhaille karşılaşmasından söz ediyor. Kahramanın
yazar olması, kitabı karısına ithaf etmesi, hac yolculuğu ve daha pek çok
detaydaki benzerlikler kahramanı ve Coelho’yu özdeşleştirmeme yol açtı. Bu
ikinci bölümde yazar / kahraman evliliğini, karısının gidişini, toplum
kurallarını, toplumsal baskıları, yaşadıklarını sorguluyor.
Üçüncü bölüm “Ariadne’nin İpliği” Mikhail’in hayat hikâyesiyle başlıyor.
Mistik ritüeller, iç hesaplaşmalar bu bölümde ön planda.
Son bölüm ise “İthaka’ya Dönüş”. Yazarımız, Mikhaille beraber Esther’in
yanına gidiyor. Kazakistan steplerinde kendini ve karısını bulmaya çalışan
yazarımız bu konuda başarılı olabilecek mi acaba?
Paulo Coelho kitabın sonunda ilham aldığı kaynaklar, kişiler ve
yerlerden söz etmiş.
Kitabın kurgusunu beğensem de “zâhir”, “büyük aşk” benim için
havada kalan kavramlar oldu çoğu zaman. Kitapta bu ikisine rastladım dediğim
anda konu hep başka yerlere evrildi. Belki de bana öyle geldi; çünkü başta da
dediğim gibi Paulo Coelho ile yollarımız ayrılmış artık. Okuduğum kitapları
beğenmedim diyemem ama bundan sonra farklı salonlarda farklı filmler seyretmek
istiyorum galiba. Ama kim bilir, belki bir gün…?!
“Adı Esther; bu ülkeye yapılmasından korkulan
saldırı tehlikesi nedeniyle çok kısa bir süre önce Irak’tan dönmüş bir savaş
muhabiri; otuz yaşında, evli, çocuğu yok. Adam, kimliği bilinmeyen, yirmi
üç-yirmi beş yaşları arasında, esmer, Moğol tipli biri. İkisi de en son Fauborg
St-Honoré Caddesi’ndeki bir kafede görüldüler.”
*
* * * *
“Lükse,
lüksün görüntüsüne, lüksün görüntüsünün görüntüsüne köle olanlar. Kendilerinin
seçmediği ancak onlar için en iyisinin bu olduğuna inandırıldıkları bir
yaşantının kölesi olanlar.”
*
* * * *
“Santiago’ya
giden yol üzerinde yazdığım kitapta tüm olası yolları tartıştıktan sonra şu
düşünceye ulaştım: ‘Yapman gereken sadece dikkat etmek; dersler daima sen hazır
olduğunda gelir ve sen işaretleri çözebilirsen bir sonraki adımı atman için
bilmen gereken her şeyi öğrenebilirsin.’”
*
* * * *
“Eski
karım demek istiyorsun. Ve senden bir iyilik isteyeceğim: Beni ona götür.
Gözlerimin içine bakmasını ve beni neden terk ettiğini söylemesini istiyorum.
Sadece o zaman Zâhirden kurtulacağım. Yoksa gece gündüz onu düşünmeyi
sürdüreceğim; hikâyemizin, birlikte yaşadıklarımızın üstünden tekrar tekrar
gidecek, yanlış yöne gittiğim ve yollarımızın ayrıldığı o ânı tam olarak
belirlemeye çalışacağım.”
*
* * * *
“Her
okurun kafasında kendi filmini yarattığını, karakterlerin yüzlerini belirlediğini,
her sahneyi kurduğunu, sesleri duyduğunu, kokuları aldığını düşünürüm. Ve bu
nedenledir ki, bir okur sevdiği bir romandan uyarlanmış bir film izlemeye
gittiğinde, hayal kırıklığına uğramış bir şekilde terk eder orayı: ‘Kitap
filmden çok daha iyiydi,’ diyerek.”
*
* * * *
“Tıp
sizin bildiğiniz gibi değildir. Bizim yaşadığımız dünyada başka olasılıklar da
vardır: bir çocuk beş elma almaya gittiyse, ama eve sadece iki taneyle dönerse,
insanlar onun üç elmayı yediğini düşünür. Benim dünyamda ise ona verilen
paranın beş elma için yetmediği olasılığı vardır; eve gelirken onları kaybetmiş
olabilir; yolda aç biriyle karşılaşmış ve elmaları onunla paylaşmış olabilir ve
bu böyle uzar gider. Benim dünyamda her şey mümkündür ve her şey görecelidir.”
*
* * * *
“Einstein’ın
söylediği gibi, Tanrı evrenle zar oyunu oynamaz; her şey birbiriyle
bağıntılıdır ve her şeyin bir anlamı vardır.”
*
* * * *
“Eğer
bir yalan yeteri kadar tekrar edilirse, sonunda herkes ona inanır.”
* * * * *
“Yoksul
olan asıl sensin – zamanı kontrol edemiyorsun, istediğini yapamıyorsun, senin
koymadığın ve anlamadığın kurallara uymaya zorlanıyorsun.”
*
* * * *
“Zagreb’e
daha önce de geldim. Ve bu çeşme hiçbir turist rehberinde yoktur, fakat burada
gördüğüm diğer her şeyden çok daha önemli benim için – çünkü çok sevimli, çünkü
burayı şans eseri buldum ve çünkü hayatımdaki bir hikâyeyle bağlantısı var.”
*
* * * *
“Gece
yarısı haberlerini dinlemek için televizyonu da açmadım, çünkü haberler
çocukken dinlediklerimle tamamen aynıydı: bir ülke başka bir ülkeyi tehdit
ediyordu, birisi bir diğerine ihanet ediyordu, ekonomi kötüye gidiyordu, bazı
büyük öfkeler sona eriyordu, İsrail ve Filistin elli uzun yıldan sonra
anlaşmaya varmayı başaramamışlardı, bir bomba daha patlamıştı, bir kasırga
binlerce insanı evsiz bırakmıştı.”
*
* * * *
“Öyle
ya, gazeteci. Otomatik pilota bağlandım, çünkü ne soracağını biliyorum.
Söyleşinin nasıl başlayacağını biliyorum (“Yeni romanınız hakkında biraz
konuşalım. Vermek istediğiniz mesaj nedir?”) ve nasıl yanıtlayacağımı
biliyorum. (“Eğer bir mesaj vermek isteseydim sadece tek bir cümle yazardım,
bir kitap değil.”)”
*
* * * *
“Bana
Rusça konuşmayı öğretti ve steplerde gökyüzü gri de olsa ona ‘mavi’
dediklerini, çünkü bulutların üstünde gökyüzünün daima mavi olduğunu
bildiklerini anlattı.”
*
* * * *
“Yüreğimin
başkalarının değil, sadece kendimin ve Tanrı’nın hizmetinde olduğunu gösterdi.”
*
* * * *
“Zâhir’i
Ocak ve Haziran 2004 arasında yazdım, bu dünyada kendi haccımı yaparken.
Kitabın bölümleri Paris’te ve Fransa’da St. Martin’de ve İspanya’da, Madrid’de,
Barcelona’da, Amsterdam’da, Belçika’ya giderken yolda, Almaata’da ve Kazakistan
steplerinde yazıldı. (Yazarın notu)”
▬ ▬ ▬